ANNE'M
Hadi dedi, biraz daha hızlı yürü geceye kalacağız.Sonra aklına şu dizeler geldi.
Güzeldik biz eskiden
Sahiciydi her şey.
Eti için bir tek kasap amcayı severdik.
İki yüz elli gram kıymayı ne de heyecanlı taşırdı babam.
Çorbaya mı , yemeğe mi katsam derken
hepsine birden yetirebilen mucizenin adıydı annem.
Ne de neşeliydi o sofra.
Sonra güzel olmaktan mı sıkıldık ne , büyüdük birden.
Sahici gelmedi hiçbir şey.
Eti için bir çok insana yaklaştık , seviyor gibi yaptık.
İki yüz elli gram beynimizi ne de havalı taşıdık.
Ona mı yaklaşsam, buna mı derken
hepsinde birden İnsanlığımızı bırakmanın rezilliğiydi yaşamak.
Güzeldik biz eskiden, ama çok eskiden.
Uzaklaşmadan önce bize sahici gelen şeylerden ...
kimindi ki bunlar şimdi dedi.Hatırlayamadı, allak bullaktı zaten.
Otobüs gitmediği gibi binebilecekleri başka araç ta yoktu.Akşama daha olmalı diye düşündü içinden.Kendi küçüktü daha. Kırın ortasında basıla basıla oluşturulmuş bir toprak yola 2 kız yürüyorlardı. Ablası 14 kendi 7 yaşlarındaydı.
Anasıı hastalanmıştı yine, babası şehre götürmüştü. Köyde hayvanlar bir başına bırakılamazdı. Setiygazi otobüsüne binin demişti babası . Bir pazar çantasına da ekmek , zeytin peynir almıştı.3 km yolları vardı.
Ablası çok müzipti. Ama nedense bu gün şaka falan yapmıyor O nu güldürmüyordu. Galiiba ters bir şeyler vardı. Konuşmadan yürüyorlardı.
Kuşlar ötüyordu biteviye. Göremiyordu.Saklandıklrını düşündü. Etrafta ağaç falan da yoktu.
Çok susamıştı ama bir türlü diyemiyordu. Dili damağına yapışmıştı.Az kaldı denir de bu az çoğalır bazen.Tıpkı ablasının suskunluğu gibi,ablası çok şey bilirdi, hep anlatacak şeyi olurdu. Deminde masalsı bir şeyler söylemişti ya. Hep bu tür şeylerle doluydu kafası.Onun anlattıklarını dinlemeyi hep severdi.
Neden sonra ufak tefek vücudundan beklenmeyen büyüklükte bir "ooooooooooooof" çekti .Bu artık konuşacağı anlamına geliyordu.Ela gözlerini kocaman açarak baktı ablasına.
- İşimiz zor dedi.Özellikle de benim.
-Artık annemiz, annemiz gibi olmayacakmış.
-Ne demek yani ?
-Annem delirmiş anlayacağın.
-Bir daha eve gelmeyecek mi?
-Öyle değil, gelecek de evde işleri yapmayacakmış artık.Diğerlerini saymıyorum onları yapmazdı zaten.
Bu ne ola ki diye düşündü.Anlayamadı.Annesini babası kadar sevmese de içi kabardı, ağlamaklı oldu.Gözlerinden pıtır pıtır yaş düşmeye başladı.
-Ölmeyecek değil mi ?
derken ablasının da ağlamaklı olduğunu gördü.
Demek durum oldukça kötüydü.
Birden Beytullah’ın kulak memesini özledi.Çocukluğundan beri köyün delisi olan Beytullah’ın kulak memesi ona güven veriridi. Onu tutunca anasının memesini okşuyormuş gibi olurdu.
Erkence varsak keşke diye geçirdi aklından;a sahi diye düşündü. Beytullah ’da deli ama bana iyi davranıyor, beni seviyor. Demek ki annem de beni artık daha çok sevecek diyerek gülümsedi.Ablasına bir şey diyemese de için için sevindi buna.Deliler sevecen oluyorlardı.
Güneş batmaya yakın köy camisinin minaresi göründü.Bu, insana hoş bir duygu veriyordu. Gizli bir şeyi yavaş yavaş keşfeder gibi, minareden sonra yavaş yavaş binalar görünür, köy çeşmesi en çukurda olduğundan en sona kalırdı.
Evleri köyün alt yanında idi.Kerpiçten tek katlı iki gözdü.Avlu da hatmiler, girginalar, sardunyalar..Köyün orta yerinde kara fırın olduğu için avludaki ocak küçüktü,gündelik patlıcan biber pörpülemek ufak tafak şeyler pişirmek içindi. Dedesinin verdiği tek arı kovanı avlunun üst başında yalnızlık türküsü söyler gibiydi.
Ablası hışımla holdeki gaz lambasını aldı.Bir kağıtla silmeye başladı.Doğru ya gece ne yapacaklardı. Hela da avludaydı üstelik. Ablasını kaldırırdı nasıl olsa.Biraz sinirli olduysa da çok severdi ablası Onu.
-Hadi dedi gel sayaya gidelim koyunlara bakalım.Suları yemleri var mı? Bakalım dedi.
Evde su yoktu.Çeşmeden su taşımalıydılar.İbrikleri O aldı kovaları su ağacına astı ablası,bir kaç kez gidip geldiler.Hayvanlar suya kanmıştı. Eve de kovaları dolu bıraktılar.
Tavukları kümese kapatıp sıkıca kapısını kapadılar.
Hava kararmıştı.Yüklükten döşekleri indirdi ablası.O ’da çarşafları serdi.Yattılar. Bir türlü uyku tutmuyordu. Eskiden olsa ablası ne güzel masallar anlatır, hayalinde o masallardaki prenses olup uykuya dalardı.Şimdi her şey bozulmuştu. Evin her tarafından annesinin "yatın artık, gülüşmeyin" diye azarlayan sesi bir duyulup bir kayboluyordu.
13 yaşında anne olan annesinin kaçıncı çocuğu olduğunu bulamadı. 13 yaş anne olunacak yaş mı? Diye düşündü Daha oyunlarını bitirememiş, ben olamamış ki nasıl bebe büyütsün.Birden anne olduğunu düşündü. Aman Allahim. Doğumla başlıyor kabus.Ya geceler boyu uykusuzluk.O da bir şey mi? ya sonrası. Köylük yerde onca iş, güç.
Üstüne geldi duvarlar. İçine girmek geldi içinden, duvara saklanmak, yok olmak.Kendinden mi kaçacak yok sa çevresini kuşatanlar dan mı?Kaçmak ama nereye? Başlık parası alan babasına mı? Çaresizliği kendine siper etmiş anasına mı? Hepsine birden mi?
Yok yok labirentte kaçamazsın, kaçıyorum sanırsın ama gidebileceğin bir yer yoktur.Sen de aklına saklanırsın, akıl oyunlarında çocukluğunu yaşarsın.
* şiir Olcay Derecik
YORUMLAR
Çok hüzünlü, insanı kederlendiren bir öykü. Bir çocuk gözüyle gerçekler nasıl da farklı bir niteliğe bürünebiliyor? Tertemiz bir bencillik, kimseye zarar vermeyen ama, bir kendini koruma refleksiyle dile getirilen masum istekler ne kadar insanın içine işliyor. Nefesini kesiyor.
Kaleminize, yüreğinize sağlık.