- 739 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
YALNIZLIK
"Al yalnızlığını gel ! Korkma, sıkılmayız. Senin yalnızlığın benim yalnızlığımla konuşur, biz ikimiz susarız".
Aziz Nesin
İstanbul her geçen gün daha da artan yoğun bir kalabalığa adeta teslim olmuş durumda.
Yollar sokaklar açık alanlar alış-veriş yerleri ulaşım araçları özellikle yeme-içme mekanları tıklım tıklım. Her dükkanın önünde mutlaka üç beş masa var. Kaldırımlar istilada.
Bu kalabalıkları oluşturanlar arasında tek başına olanlar azınlıkta.
İki kişi ya da küçük grupların yanı sıra daha çok çocuklu ailelere rastlanıyor.
Bunca kalabalıklar içinde yalnızlık çekenler var mıdır diye düşünüyorum.
Ben yalnızlığı
Gökte uçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Garip naçar gördüm.
Ben yalnızlığı
Gelir geçer gördüm.
Televizyon eski görkemini yitireli. Sabit telefonlar yerini ‘cep telefonlarına’ bırakalı beri
insanlar çok meşgul.
Eller ve gözler o sihirli küçücük makinanın üstünde birbirleriyle yarış halindeler.
Geçenlerde bindiğim bir belediye otobüsünde yol boyunca arabasında durmadan ağlayan küçük çocuklu bir karı–kocaya takıldı gözlerim.
Kadın oturmuş. Elinde telefon. Kendinden geçmiş sanki. Mahkeme katibelerini kıskandıracak kadar seri bir şekilde tuşlara basmakta. Arada bir de ayağıyla arabaya dokunuyor o kadar.
Erkek ayakta. Çocuğu oyalamakla meşgul.
Görünürde bir aileyi oluşturuyorlar. Fakat birbirlerinden çok uzakta gibiler.
Acaba yalnızlık mı çekiyorlar? Yoksa tahminimin aksine mutlular mı? Kim bilir dedim içimden.
Severek yaptığınız bir işiniz. Hobileriniz. Uğraş alanlarınız. İyi giden bir evliliğiniz/birlikteliğiniz olabilir. Gurur duyduğunuz hoşnut olduğunuz evlatlarınız da.
Hatta ikinci baharınızda onlarla spor ve bilgi yarışı yapmanızı gerektirecek ele avuca sığmayan bilgiç torun mutluluğunu da tadıyorsunuzdur belki.
İyi ilişkiler içinde olduğunuz akrabalara ahbap ve eşe dosta da sahip olduğunuzu varsayalım .
Hele bir de birlikte yaşlanmayı dilediğiniz bir hayat arkadaşı da yanı başınızdaysa eğer.
Kim korkar yalnızlıktan diyebilirsiniz o vakit.
Ancak böylesine bir lükse ve mutluluğa sahip kaç kişi çıkabilir aramızdan.
Sevgisizliğin bencilliğin umursamazlığın sınır tanımadığı günümüzde üstelik.
Bazen insanın en büyük dostu yalnızlığıdır derler.
Olabilir…
Oysa insan sosyal bir varlıktır bilindiği gibi.
Özünü ruhunu benliğini geliştirmesi güçlendirmesi olgunlaştırması için birbirlerine sonsuz ihtiyaçları vardır.
İnsanın en büyük malzemesi yine insan değil midir?
Bana kalırsa zamanın yaman hastalığıdır ‘yalnızlık.’
Gün olur herkes gider ama o kalır.
Biyolojik ve fiziksel rahatsızlıklara umar aramak mümkündür.
Bunların tanısı teşhisi konabilir. Tedavi edilebilir.
Peki ya manevi yalnızlıklar?
“Beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen boşuna yorma derdi, boş yere mağaramdan çıkarma beni. Alışkanlıklarımı, özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.”
Gün geliyor güçlü bir akılsal ve ruhsal sağlığa sahip olanlar bile zaman içinde çıkmazlara sürüklenebiliyor.
Zamanın ve günümüzün bu acımasız karmaşası içinde bir nebze de olsa bize sunulan sevgilerin içten yaklaşımların güzelliklerin mutlulukların tadına varabilsek. Değerini bilebilsek.
Onları en kıymetli muhafazalıklarda MUHAFAZA edebilsek.
Göz bebeğimiz gibi koruyup gözetebilsek.
Duygularımızı içimizde saklı tutmasak.
Yarınlara ertelemesek.
Aramızda mesafeler olsa da her türlü ulaşım aracını kullanıp yanlarına koşabilsek.
Duygularımızı hissettiklerimizi onların ellerini tutarak gözlerine bakarak söyleyebilsek geç kalmadan.
Mektup! O ne güzel ne anlamlı ve ne kalıcı bir armağan bir iletişim yoludur yüreklerde iz bırakan.
Yalnız kalmaktan ancak böyle korunabiliriz kanımca.
En azından ‘keşkelerimiz’ azalır.
İnsan oğlu doğarken de ölürken de TEK başınadır.
Fakat en büyük yalnızlık YAŞARKEN duyduğu yalnızlıktır.
Bir insanın yalnızlığına çaresizliğine çare olabilmek.
O ne güzel bir ibadettir.
Acılar paylaşıldıkça azalır Sevinçler paylaşıldıkça büyür derler.
O Yaradan ki; kullarına şah damarlarından daha yakındır.
O Yaradan’ ki; kendi nurundan kullarına ruh üflemiştir.
Kalbi O’nun Aşkıyla dolup taşan her insan O’nun yarattıklarını sevmemezlik edebilir mi.
Yunus EMRE’nin şu sözleri ise ayrı bir yürek figanı değil midir?
Benim bir kɑrıncɑyɑ ulu nɑzɑrım vɑrdır.
Kɑlem eğri dilli, mürekkep siyɑh yüzlü, kɑğıt iki yüzlü!
Şimdi kɑlkıp ɑrzuhɑlimi yɑzmɑyɑ kimi mɑhrem kılɑyım?
YORUMLAR
Çok naif bir yalnızlık yazısı okudum, yalnızlığıma dokunan.
Oysaki derdimde yalnız kalmak,kendimle kalmak,evde yalnız değilim işte öyle ve yalnızlığımla dertleşecek kadar yalnız bırakılmak istiyorum oysaki yazıyı okuduğumda hissettiğim ise bu kadar kalabalığın içinde gerçekten yalnız hissettiğim ve yalnız olduğum gerçeği değil mi ? Kesinlikle,öyle.Oysaki sevenlerim var sevdiklerim var ailem var,varlar var çokca ama neden şu yalnızlık en solumdaki başköşeden kalkacak gibi durmuyor,bilemiyorum.
Arada başımı kaldırıyorum yalnızlığımdan ya da sıyrılıyorum içinde bulunduğum kalabalıktan ve hemen bir çok yüzde yalnızlığın izlerini görüyorum kimininki daha derin kimininki daya yüzeyde ama var herkeste bir yalnızlık.
Yalnızlık ömür boyu mu,ömür boyu çünkü yalnızlığımızı paylaacak belkide tamda Azin Nesin'in şiirindeki diğer bir suskun yalnızlık o da ya denk gelir ya gelmez.
Yalnız değilim maskesini takıp balodaki yerimizi alıp hayatı olduğu kadarıyla kabullenip değiştiremediğimiz noktaları es geçip minik mutlulukları çoğaltarak biz ve sevenlerimiz için payımıza düşeni yaşamaya çalışmaktan fazlası gelmiyor elimizden...
DEVRİM DENİZERİ
Ben yalnızlığı bir ömür boyu çekenlerdenim...Kendi kendimle konuşurken öğrendim konuşmayı..Ağlamayı isyanı hep kendimle yalnızlıkta öğrendim..
Kocaman sevgilerimle..
Ne kadar hoş,
ne kadar gönülden bir yazı.
Sivri diline alıştığımız yazarımızın bu üslubu karşısında,
itiraf etmeliyim ki oldukça şaşırdım.
Oldukça zevk alarak,
pür dikkat okuduğum bir çalışma oldu.
Ve,
kendimden çok şeyler bulduğumu da itiraf etmeliyim bu güzel cümleler arasında.
Yalnızlığı severim.
Sonunda kavuşacağınız birileri mevcut ise,
o yalnızlık bir başka güzel oluyor.
Allah,
kavuşacak kimseleri olmayan yalnızlara sabır versin diyorum.
Yazarı,
bu güzel sunumu için kutluyorum.
DEVRİM DENİZERİ
Merhaba;
E aşk olsun arkadaşım..
Hani beni okuyordun..
Hiç de öyle değilmiş..
Neden mi?
Çünkü ben hayatında belkide hiç karşılaşmadığın ve karşılaşamayacağın kadar duygu hücrelerinden oluşmuş biriyim.
Yapay bir çiçeğe dokunmaya kıyamayan. Yolda yürürken taşların incindiğini düşünen. Kuşlara ağlayıp kedilerin yasını tutan biriyim.
Ama GEL GÖR Kİ; bütün bunlar beni düşündüklerimi hissettiklerimi gördüklerimi yaşadıklarımı haykırmaktan asla alıkoyamaz!
Tatlı dil dökmek. Siyahı beyazmış gibi göstermek. Gerçekleri yok saymak veya görememek bunlar asla benim ahlak anlayışıma ve yaşam biçimimle bağdaşmaz.
İsterse dilimin sivriliği beni sehpaya götürsün!
Kocaman sevgilerimle...