- 948 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
SONRA AĞLAMA
Hiç hesabımda yoktu, telefon görüşmesi için soluklandığım çocuk parkında salıncakta sallanan çocuk ruhlu bir kıza aşık olacağım. Yirmili yaşlarda, turuncu ağırlıklı basma bir elbise giyinmiş, saçlarını gelişigüzel dağıtmıştı, yüzünde hiç makyaj yoktu. Gülüşü aksesuar gibi ışıldıyordu.
Hayli atak biriyim, ona yaklaşmanın hemen bir yolunu buldum. Sürekli taşımakta olduğum fotoğraf makinemi sırt çantamdan çıkararak salıncaklara doğru ilerledim. Beni ilk o an fark etti.
-Yöre tanıtımı için slayt çalışmamız var. Renk katmak isterseniz bir fotoğrafınızı alabilir miyim?
- Olur ama ben poz vermeyi beceremem ki...
-Sadece gülümseyin yeter.
Salıncaktan kalkmadan gülümsedi gözlerinin taa içiyle.
Ayça’ydı adı. 5 çocuklu bir ailenin ortanca çocuğu. Babasını küçük yaşta kaybetmiş, hayatı savaşmakla geçmiş masum ve çocuk ruhlu bir köylü kızı...
Neredeyse akşam oluyordu.
-"Yarın gelsem bana yöreyi gezdirir misin? "diye sordum.
-"Tamam ama Tarkan da bizimle olacak. "dedi. Köpeğinin adıydı Tarkan; koruma misali kocaman bir kangal ...
Telefonu yoktu. Ertesi gün saat 11’e randevulaşarak ayrıldık. Gece boyu hep o gülüşünü izledim fotoğrafından.
Sarı bir elbiseyle geldi güneş gibi. Akşam saatlerine kadar birlikteydik. Ayça, ben ve Tarkan. Tarkan beni çok sevmişti. Ben de Ayça’yı. Bana adımla hitap etmeye başlamıştı. O bana Kadir dedikçe adımın tüm harflerine sarılasım geliyordu.
Sonraki bir hafta boyunca her gün aynı saatte parkta buluştuk ve bir haftanın sonunda sevgiliydik artık. O yaşıma kadar hiç tatmadığım çocuksu bir heyecan vardı içimde. Onu görünce kalbim haylaz bir çocuğa dönüyordu.
Her şey çok güzelken, bir gün, "Keşke şu arabayla gelmesen..." dedi bana. Aramızda uçurum açıyormuş gibi hissediyorum demişti. Zengin ve kültürlü bir ailenin tek çocuğuydum. Şımarık büyümüştüm biraz. Ne istersem alınmış, her zaman her şeyin en iyisine sahip olmuştum ve sahip olduklarım için beni daha çok seven sevgililerim olmuştu Ayça’ya kadar. Şimdi ilk defa biri servetimi bir olumsuzluk olarak görüyordu.
Aradan 3 ay geçmiş Ayça benim her şeyim olmuştu. Ona sımsıkı sarılır seni hiç bırakmayacağım derdim. Artık çevreme tanıştırma zamanım gelmişti.
Bunu Ayça’ya açtığımda rahatsız oldu. Kendini ait olmadığı bir ortamda hayal etmek bile onu germeye yetmişti. Ben yine de sevgilimi her nereye gitsem yanımda istiyordum. Bu tanışma faslı için fazla lüx bir mekan seçmiş olacağım ki içeri girer girmez Ayça’nın yüzü asıldı. Gece boyu biz güldük, o ise kaşla göz arasında kaçmak için fırsat kolluyor gibi durdu hep, yine de beni üzmemek için hiç sesini çıkarmadı.
Aramızdaki ilk zıtlık o gece başladı. Yatağıma yattığımda uzun uzun düşündüm, aşılamayacak bir engel değildi, zamanla alışırdı değil mi, alışmalıydı...
Birlikteliğimizin 5. ayında aileme Ayça’dan bahsettim. Ailesini bir yana bırakalım, okumuş olmamasıaı çok sert tepki verdiler. Üniversite eğitimi almamış biriyle anlaşamayacağımı, hele ki köyde büyümüş biriyle bir gelecek kurma hayalimin salt bir hayalden ibaret olduğunu... Her ne kadar ben onu seviyorum desem de kestirip atan özellikle babamdı. Türk filmlerinde olurdu bu sahneler bilirdim ama yaşayınca insanın gerçekten eli kolu bağlı oluyordu.
Artık ayrılık kafamın bir köşesinde vardı. Kendimi buna mecbur hissediyordum, belki de sımsıkı tutunacak kadar sevmemiştim Ayça’yı, farklıydı dünyalarımız. Yine de bu şekilde söyleyemezdim ona. Baştan her şeyi biliyordun diyecekti çünkü. Daha temiz bir bahanem olmalıydı. Aklıma gelen ilk şeyi yaptım.
O gün aynı parkta buluştuk. Onu ilk gördüğümde giydiği turuncu elbise vardı üzerinde. Üzerine giydiği hırkasına sıkı sıkı sarılmış, bankta öylece beni bekliyordu. Beni görünce gülümsedi, fotoğraf için bana verdiği pozdaki gibi. Benim de gülümsememi bekledi, kaskatıydım. Sarılmadım bile ona. Konuşmamız lazım dedim. Konuştuk. Onu artık sevmediğimi, belki de hiç sevmediğimi, gelip geçici bir heyecan olduğunu, beni unutması gerektiğini söyledim. Sadece başıyla onayladı. Boştu bakışları. Boşluğa düşmüş de havada asılı kalmış gibi. Çektim gittim yanından, bir kez olsun arkama dönüp bakmadan.
Arabaya binip parkı geçtiğimde içimi derin bir pişmanlık kapladı. Onu ilk görüşüm geldi aklıma. Bana aşık olsun diye yaptıklarım... Onu kendime aşık etmiş, öylece ortada bırakmıştım.
Eve gidip aileme ayrıldığımızı söyledim. Beni resmen tebrik ettiler, hayatıma kaldığım yerden devam etmeye karar verdim. 3-5 gün eğlence mekanlarında kalabalık arkadaş ortamında eğlenmeye çalıştım. Belki de eğlendim ama gece olup da yatağıma uzandığımda gözümün önüne gelen hep Ayça’ydı. Onun çocukça tavırları, masumiyeti... "Ben seni çok seviyorum, başka kimseyi sevmem, başka kimseyi öpmem" derdi. Gülerdim, şimdi gülemiyordum. Ya öperse... Aklımdan çıkmıyordu, yanlış yapmıştım, çok yanlış...
Ayrıldıktan 20 gün sonra parka gittim, yoktu, kapısına gittiğimde Tarkan beni yırtacakmış gibi havlamaya başladı. Kız kardeşi yanıma gelip ne istediğimi sordu. Ayça’yı merak ettiğimi söyledim. "Merak mı?" diyerek acı acı baktı yüzüme, "Sen ne biçim insansın, Allah bunu yanına bırakmayacak!" diyerek kapıyı sertçe yüzüme kapadı.
Kötü olmuştum, Ayça iyi miydi?
Ertesi akşam annemlerle akraba ziyaretine gidiyorduk. Arabayı ben kullanıyordum. Trafiğin hızlı olduğu bir alanda gördüm onu, hemen karşımda üzerime üzerime geliyordu gülümseyerek, kendini arabanın önüne atmış, ez beni der gibi... Bir anda durdum ve arabadan indim. Yoktu, annemler tavrıma bir anlam veremedi, tıkattığım trafik de... Onu gördüm dedim anneme. Ordaydı, az kalsın ezecektim. Hayal görüyorsun oğlum dedi bana. Unut onu artık...
Bayramdı, ayrılığımızın üzerinden aylar geçmiş ben onu hala unutamamıştım. O akşam yine annemlerle teyzemi ziyarete gidiyorduk, direksiyonda her zamanki gibi yine ben vardım. Ordaydı. Sarı elbisesini giyinmiş, karanlıkta parlıyordu, kafam uğuldamaya başlamıştı, yine hayal görüyordum. Anneme baktım aynadan ve babama, sadece şaşkın birer yüz ifadesi... Gaza bastım. Sonrası kornalar, bayılan annem, beni tokatlayan babam ve anlık bilinç kaybına uğrayan ben... Ayça kendini arabamın önüne atmıştı, göz göre göre ezmiştim onu.
Yoğun bakımda ama bilinci yerindeydi. Ölümle ele olmasına rağmen benden şikayetçi olmadı. Her şeyi olduğu gibi anlattı, intihara kalkıştığını... Hastanede yattığı sure boyunca gizlice izledim onu. Tedavisi 24 gün sürdü, vücudundaki kırıklar bir süre yürümesine engel olacaktı.
Taburcu olacağı gün onu ziyarete gittim, elimde en sevdiği çiçeklerle. Beni görünce kardeşi gelme anlamında kaşlarını oynattı ama dönmedim, Ayça beni gördüğünde yüzünde aynı boş bakış vardı. Ben içeri girince kardeşi odadan çıktı.
"Nasılsın?" dedim ona, "iyiyim." dedi, "neden yaptın?" dedim, "ben mi?" dedi, sustum. Ne diyebilirdim ki... "Ben seni hiç unutmadım" dedim. "Sanki sevmiş miydin, geç bunları..." dedi. "Sen bana sınavdın, belki de ben sana. Ne olduğumuz ortada, ne olacağımızı Allah bilir... Lütfen Kadir, yeniden doğuşsa bu iyileşmem, seni yeni hayatımda görmek istemiyorum. " Ve başını pencereye çevirerek gözlerini kapadı.
Kovulmuştum, arabama bindiğimde son on yılın ilk gözyaşı düştü yanağıma. Ben Ayça’yı seviyordum...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.