- 542 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
UMUTSUZ YAŞANMAZ
Toplum sancılı günler geçiriyor.
Sancıyı sevmek gerek diye düşünüyorum. Her sancı bir doğumun habercisidir çünkü.
Öyleyse sancıyı bir doğuma , umuda ve mutluluğa dönüştürmek için elden geleni yapmak gerekir.
Nedir elden geleni yapmak?
Neler yapılacağını bilmek gerek ilkin.
Adım atılacak. Bu kesin . Ama nereye yönelecek adım?
Bunu bilmek de yetmiyor. Nasıl atılmalı? Hızlı mı, ürkekçe mi? Bir yöntemi olmalı bunun .
Bilim var. İnsanlığın birikimi, deneyler, teori dediğimiz yaşam sonuçları.
Ve görkemli onurlu bir geçmiş.
Bunlar düşünülmeli. Yoksa düş kırıklığı yaratır doğum.
Yaşama katılmak güzel iş.
Bu da öğrenmek gibi güzel ve tehlikeli.
Ama yaşamanın aslı, ta kendisi, özü.
Yaşamaya katılmak, yani yaşamın insan olana dayattığı görev ve sorumlulukların ayırdına varmak, bir bilme ve öğrenme işidir.
Bilinmeyen , öğrenilemeyen şey korku verir insana.
Korku ise insana göre değil.
İnsan korkuyu yene yene geldi bu güne.
Kolay gelmedi.
Hangi zorluklarla geldiğini insanlığın mücadele tarihinden öğreniyoruz.
Siyahı, beyazı, sarısı, kızılderilisiyle, insanlık neler neler yaşamış bu güne kadar;ne çetin kavgalarla gelmiş.
Öğrendikçe bir hoş oluyor.
Bir hoş oldukça güzelleşiyor.
Korkuyu yenmenin bir yolu da bu işte.
Öğrenmek, öğrendikçe güzelleşmek.
Öğrendiğine güvenmek, öğrendiğinin gereklerini yaparak bir araya gelmek.
Korkuya karşı güçlü olmanın yolu bu.
Bugün bir kültür işgali altında olduğumuz gerçektir.
Bunu Aziz Nesin’de şu sözlerle doğruluyor:
’Bu gizli işgalin, çizmeli düşman işgalinden çok daha ağır olmasının nedeni, işgale uğrayan ülke insanlarının işgal altında olduklarının ayırdında olmamalarıdır. Ayırdında olmadıkları başka, insanlar kendiliklerinden işgale uğramak için can atar. İşgale istekli ve gönüllüdürler.’
Aziz Nesin’in bu anlamlı ve trajik saptaması, günümüzdeki toplumsal kirliliğin, yozlaşmanın asıl nedenini gösteriyor kanısındayım.
Medyatik araçlarla ve aydın belleklerinin yanlış yönlendirmeleriyle tutsak edilen insanlar, değerlerini yitirirken , yukarıdan aşağıya pompalanan yeni değerlerle, değersizliklerle yani ’Yeni Dünya Düzeni’nin Yükselen Değerleri’ yle buluşturulmakta, kucaklaştırılmaktadır. Kirlilik ve yozluk salan, tüketen bir bombardıman , insanların her şeylerini alırken doğal olarak düşünmelerini, duyuşlarını, tepkilerini de almaktadır ellerinden.
Bu kuşatma içinde ise sanatın ve sanatçının görevi ve sorumluluğu daha bir artıyor diye düşünüyorum. Teslim olmak onursuzluğu, sanata yakışan bir davranış değil çünkü.
...İnsanların öfkesinin ve vicdanının çığlığı olmak, günümüz sanatçısının başlıca görevidir bugün.
Toplum dışı bir sanatı öneren medyanın baş edilmez gibi görünen gücüne karşı halkın duyarsızlığını duyarlılığa dönüştürecek bir sanatla savaşım vermek, sanatçı onurunu daha da artıracaktır.
’Çağımızın Şairlerine’ adlı şiirine ’Sen bu işi kolay belleme kardeşim’ diye başlamıştı Petöfi.
Eklemek istiyorum:
Halkın öfkesi ol, vicdanı ve çığlığı.
Sanatçıya düşen görev budur bugün.
Bir Kızılderili atasözü şöyle diyor:
’Dünya bize babalarımızdan miras kalmadı, onu biz çocuklarımızdan ödünç aldık.’
Ödünç aldığımız bu dünyayı nasıl teslim edeceğiz çocuklarımıza?
Aldığımız emaneti kirletmeden, eskitmeden, çirkinleştirmeden teslim edebilecek miyiz?
Kültür bunalımdaysa, insan da bunalımdadır.
Bugün bu bunalımı yaşıyoruz işte. ’Yeni Dünya Düzeni’ nin belirlediği bir kültürel dayatma insanlığı kuşatmıştır bugün
Bu kuşatma ülkemiz gerçekliğinde apaçık görülüyor.
Yaşam tüketime dönüştürülüyor.
Her şey metalaştırılıyor.
Kitle iletişim araçlarının şiddet, dehşet, korku, yalan, magazin, cinsellik, kan, hafiflik, sevgisizlik, uyuşukluk salan saldırısıyla oluşan kozmopolit, yoz, içi boşaltılmış bir kültür, ’yenileşme, değişim, modernizm’ aldatmacasıyla sunuluyor ve benimsetiliyor.
Nazım Hikmet’in neredeyse yarım yüz yıl önce yazdığı ’Ellerinize ve Yalana Dair’ adlı şiiri sanki bu günün gerçekliği oluyor.
Bütün taşlar gibi vakarlı,
hapiste söylenen bütün türküler gibi kederli,
bütün yük hayvanları gibi battal, ağır
ve aç çocukların dargın yüzlerine benzeyen elleriniz.
Arılar gibi hünerli, hafif,
sütlü memeler gibi yüklü,
tabiat gibi cesur
ve dost yumuşaklıklarını haşin derilerinin altında gizleyen elleriniz.
Bu dünya öküzün boynuzunda değil,
bu dünya ellerinizin üstünde duruyor.
Ve insanlar, ah, benim insanlarım,
yalanla besliyorlar sizi,
halbuki açsınız,
etle, ekmekle beslenmeye muhtaçsınız.
Ve beyaz sofrada bir kere bile yemek yemeden doyasıya,
göçüp gidersiniz bu her dalı yemiş dolu dünyadan.
insanlar, ah, benim insanlarım,
hele Asyadakiler, Afrikadakiler,
Yakın Doğu, orta Doğu, Pasifik adaları
ve benim memleketlilerim,
yani bütün insanların yüzde yetmişinden çoğu,
elleriniz gibi ihtiyar ve dalgınsınız,
elleriniz gibi meraklı, hayran ve gençsiniz.
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
Avrupalım, Amerikalım benim,
uyanık, atak ve unutkansın ellerin gibi,
ellerin gibi tez kandırılır,
kolay atlatılırsın...
İnsanlarım, ah, benim insanlarım,
antenler yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa rotatifler,
kitaplar yalan söylüyorsa,
duvarda afiş, sütunda ilan yalan söylüyorsa,
beyaz perdede yalan söylüyorsa çıplak baldırları kızların,
dua yalan söylüyorsa,
ninni yalan söylüyorsa,
rüya yalan söylüyorsa,
meyhanede keman çalan yalan söylüyorsa,
yalan söylüyorsa umutsuz günlerin gecelerinde ayışığı,
ses yalan söylüyorsa,
söz yalan söylüyorsa,
ellerinizden geçinen
ve ellerinizden başka her şey
herkes yalan söylüyorsa,
elleriniz balçık gibi itaatli,
elleriniz karanlık gibi kör,
elleriniz çoban köpekleri gibi aptal olsun,
elleriniz isyan etmesin diyedir.
Ve zaten bu kadar az misafir kaldığımız
bu ölümlü, bu yaşanası dünyada
bu bezirgan saltanatı, bu zulüm bitmesin diyedir.
Evet, adı ’bezirgan saltanatı’ ve ’zulüm’ olan ’Yeni Dünya Düzeni’nde yalan’ın egemenliğini yaşıyoruz ve yalanlarla dünümüzün çalınması bitirildi, şimdi geleceğimizin çalınması yaşanıyor. Böyle bir gelecek mi bırakacağız çocuklarımıza?
YORUMLAR
Güzel bir sorgulama.
Sorunlar belli, biliniyor bir kesim tarafından.
Ülkemizin diğer insanları ise sanki keskin bir uyuşturucuyla uyuşturulmuş.
Evinden ötesini görmüyor.
Yangın evine sıçrayacak ki haberleri olsun.
Dilerim evsiz damsız, topraksız, susuz kalmadan
söndürülür, bu sinsice ilerleyen yangın.
tebrikler,
güzel bir irdeleme, güzel bir anlatımdı.
selâm ve saygılarımla..