- 711 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Sanat, Sanat İçin Mi; Yoksa Sanat Halk İçin Mi Yanılsaması 3
Sanatın çok genel ve panoramik, iki bölümlük anlatımından sonra, şimdi de, biraz daha özele yaklaşan, tarihselliğini içeren bir devam yazı ile çalışmayı bitireceğim.
İnsanın nesnelle, doğa ile bir ilişkisi vardır. İşte insanın doğa ile nesnelite ile kurduğu bu ilişki, sanattır bu da üretimdir.
Estetik oluş bu ilişkinin gereğidir. Yani insanın, özneden bağımsız olan, usla nesnel gerçeklikler arasındaki etkileme ve etkilenme estetiksel ilişkiye, sanat diyebiliriz.
Gerçeklikte en temel olan nesnelin, estetiksel olarak yeniden kurgulanıp. Ve nesnel gerçeklikte edim ve iş üretilir olmasıdır.
Aslında birinci olarak özdeğe ait oluşu gerektiren ve hem de insanının toplumun özdeksel gereksinimleri karşılar olan, üretim birey hünerli niteliğindeki, sanayiye ve zanaata; sanayi ve zanaat dememizin nedeni de bu temeldedir. Sanayide bir prototiplik otomasyonu vardır. Zanaatta de el uzluğu... Ve bunlar bir kalıp üzerine dönüşen kalıplardır. Sanatların güzel sanat ve de sanayisel sanat diye ayrılması; Sanat kavramındaki; sanayilik ve zanaatın yanı sıra tekniklik, teknik oluş anlamı da veren bir kavrayıştır.
Tarihsel süreçte sanatın seyri ide egemenlikli Platon’un öykünmeci sanatı, güzellik düşün bilimine (felsefesine) dayanır. Platon’da sanat, ideaların bir taklididir. Hayali hatırlamaların taklidi olup ki bu da öykünmenin öykünmesi olarak dile getirilir.
Aristo’da sanat, elle tutulurluk vaz kılınmış; gerçeğin öykünülmesi olarak değerlendirilir. Ve sanatı tasnif etmiş. Eğitici öğretici sanat, eğlendirici sanat, arıtıcı (saf kılıcı) sanat diye belirtilirdi. Tabii ki bunlar kendi koşullarında değerlenen kaba sanat anlayışıdır.
Rousseou ve diğerlerine (Hegel vs.) göre; anlatımlı (ifade edici) sanat anlayışında, “”Duygusal taşkınlık”” anlatımı ile kendinden öncenin, bu güzellik ifadelemesinden, daha ziyade öne çıkan tutum olup, çok önemlidir. Bu anlayışta, taşma, kabarma, taşarlık vardır, önceki anlayışlardaki güzel öykünmeyi değil, güzel anlatımı ele alırlar. Bu sanat anlayışı ister istemez romantizm ve fantezili oluşu ortaya koymuştur.
Buna karşın dinsel sanatta (Hegel gibi), sanat; saltın, mutlağın, tümel iradenin ürünü sayılmış. Günümüzde de sanatı, bilinçaltı düşünce ve duyguların ürünü olarak, görenler var. Tüm bunlar bilim dışı ve idealist metafizik yaklaşımlardır.
Oysa sanat nesnel gerçekliğin; insan bilincinde estetiksel imgeler olarak yansımasıdır. Bu anlayış doğaüstücülüğü işe katmadığı gibi, ne olduğu belirsiz duygulara da, düşüncelere de, yer vermez. Nasıl insanlar eylem kor oluşla; Sanatta biçim ve içerik nasıl birbirinde ayrılmaz ise; sanatta ulusallık ve evren bazlı oluş da somuttur. Başka deyişle, toplumsal üretim aşaması ile belirlenmiş ise, bundan ötürü sanat, nesnelin içeriğinden asla ayrılmaz.
Sanatta da bağıntılılık ortaya koyuş vardır. Bunlardan ilk ikili, biçim ve öz, birbirinden ayrılmaz, bağıntılılık var edişlerdir. Sanatla bilim arasındaki fark şöyle tanımlanabilir. Bilim soyutçu olup, nesneli soyut kavramlarla yansıtırken, sanat daha bir elle dokunulur olup nesneli, somut sanat ürünleri ile çalışma olarak yansıtır. Sanat eytişimsel ıralığından dolayı kişileri öke yapar.
Temelde sanat, başlangıç koşullarında sözlü gelenekle, tüm halk yığınlarının, ortaklaşa geliştirdikleri, bir etkinlik olmuştur. Bunun en karekteristik belirleyicisi tüm folklorik faaliyetlerdir (dil, oyunlar, danslar, müzik, gülmeceler, tiyatrolar, destanlar vs.). Bu da bu tür çalışmaların başlangıcında folklor olması, sanat dallanmasının gayesiz olmamasıdır. Bu halkın (Toplumun) sanat yaparlığının belgitidir. Her ülkenin folkloru (halk sanatı) o ülkenin sanatçısına kaynak olmuştur. Bu bile; sanat yapan, halkın folklorik sanat yapışı: “” halk için sanat”” yanılsamaca sının belgitidir.
Sanatta biçim ve içerik nasıl birbirinde ayrılmaz ise; sanatta ulusallık ve evrene ait oluş; -somut, soyut sanat- ve duyusalla, düşünsel sanat, bir birinden ayrılamaz. Hiç bir sanat, içinde doğduğu toplum ve coğrafyanın, tarihsel koşulların oluşturduğu dünya görüşünü, yansıtmaktan kurtulamaz. Buna sıkı bağımlıdır ve bu yüzden sanat sınıfsaldır, siyasidir.
Burjuva sanatı bundan ötürü yozlaşmıştır. Sanatın gelişmesi toplumun gelişmesine organik bağlıdır.
“”Sanat için sanat”” anlayışı, sanatın nesnel ve öznel yanını, görmezden gelen idealist felsefenin sözüdür. Bu mantık sanatın özünü ve toplumsal yanını görmezden gelme, yadsıma, küçümsemesidir. Güya “”arı”” sanat diye yutturmaya kalkarlar.
Sanat ister istemez insana ussallık dayatır. Buna estetiksel us denir. Estetiksel us, kuramsal usla, uygulayıcı us arasında, bir rabıta (Köprü bağlantı) kuran, yargı gücüdür. Doğru düşüncenin uygulanmasını güzel bulur! Burada güzel, ereği olmayan erekliliktir! Güzelin ereği kendisidir! Güzel bu yargının nesnesi, erek nesnenin biçimi olduğundan güzeldir! Anlayış öznelliği meydana çıkarılmakta.
Yukarıda iki paragrafta görüldüğü gibi, idealist sanat anlayışı aykırılıklar ve saçmalıklar, muğlâk ifadelerle dolu. Bir kere doğru düşünce nedir ki uygulaması güzel olsun? Kendisi güzel ve tam olan erek, değişip dönüşür mü, eylem söz konusu olur mu? Vs. vs... Bunlar mız mız anlatımlardır. Nesnenin etkisi görmezden gelinmiş. Nesnel içeriksizleşmiş. Özne nesne bağlantısı yok olmuş. Özne egemen, ne olduğu belirsiz bir erek egemen spritüel bir anlama.
Sanat insanların tasarımlarını başardıkları bir oluşluktur. Estetik son aşamada dünyayı dönüştürme sürecinin yasalarını yakalamadır. İki yanının bağımlılığı göz ardı edilmez. Öznel yan nesnel yandan ayrılmaz ve tek yanlılıkla ele alınıp, koparılmaz. Bu bir birini olumlamadır. Biri olmaz ise öbürü gerçekleşmez. Sanat, üretimin insanca olan doğayı değiştiren etkin emek yanıdır. Estetik yaratıcı emeğin, toplumsal oluşla, bir gereksinmeyi karşılarken, birey olmanın, mutluluğunu aşarak, bizzat yaratıcı mutluluğa ulaşmak diyalektik belirleyişidir.
03.03.2008
Bayram KAYA
YORUMLAR
Merhaba Çiğdem Hanım,
Yorumunuz için çok teşekürler. Türkçeyi bilmiyor oluşuma, hiç bir şey demem. Okuyanın subjektif yargısıdır.
Eğer türkçenin bilinmiyor oluşunu örnekleseidiniz hem açıklayıcı olur hem de yararlanırdık.
Ancak, Çalışmam orjinaldir. İlk iki bölümdeki idia ve öne sürüşler benim düşünce ve tesbitlerimdir. 3. bölümde de, bana özgü düşüncelerle birlikte, sanatın tarihsel düşünce evrimindeki, anılan değerli düşünürler, elbet okuduğum kaynaklardan, aklımda kalan, genel geçer ifadelerdir. Ki ben Eflatun, Aristo, Kant gibi Filozoflara ilişkin, inceleme ve kanı ortaya koymadım. Çeviri değil. Yabancı dil bilmem. Hele Türkçeyi iyi bilmeyen, biri, yabancı dili ve çeviriyi hiç bilemez.
Anılan yazarlar saltıkçı olduğundan metafizik, estetikselliği savunmuşlardır.
Estetiksellik, sizin dışınızda ve ikili karekteri olan nesnelitenin size göre yansıma kategorilerdir. Şöyle mütala edilir:
Güzellik ve çirkinlik; Yücelik sıradanlık; Varlık ve hiçlik; trajik ve komik. Hiçlik ve kahramanlık gibi...
Çalışmamı okumanıza ve değerli kanılarınızı belirtmenize menmun oldum. Tekrar teşekürler. Saygılarla...