- 1116 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
KIRK HARAMİLER
Yaşamayı ciddiye alacaksın,
yani o derecede, öylesine ki,
mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda,
yahut kocaman gözlüklerin,
beyaz gömleğinle bir laboratuarda
insanlar için ölebileceksin,
hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için,
hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken,
hem de en güzel en gerçek şeyin
yaşamak olduğunu bildiğin halde.
Nazım Hikmet RAN
***
Nedenini tam olarak bilmesem de sırtımdan ağır bir yükü atmış gibi dingin ve huzurlu olduğumun farkındayım şu sıralar.
Oldukça seyrek girdiğim ve sevgili üyelerin birçoğunu maalesef tanımadığım Defterde tam üç yılımı doldurmuşum.
Bu süreç içinde yeni üyelerin katılımıyla hem Defter hem eski üyeler yeni ve farklık kalemler karakterler tanımış oldu. Ne güzel.
Beni az çok tanıyanlar karakterim iyi tahlil edenler çok samimi içten dürüst ve neredeyse kırıcı olacak kadar açık sözlü olduğumu da bilirler sanırım.
Bu nedene sürçü lisan ettiğim durumlar olmuşsa da, haksızlık riyakarlık vefasızlık ve sevgimde bir kusur bir azalma olduğunu sanmıyorum ben.
***
Ülke 10 Ağustos ta yeni bir tarih daha yazdı.
Şükürler olsun ki eski Başbakanımızı yeni Cumhurumuz olarak yeni makamına kazasız belasız yerleştirdik.
Bundan sonrası ne olacak?
Ona ben karışmam. Ancak senaryolar hiç de ak pak ve iç açıcı görünmüyor.
Anacığım beni damarlarımda SOSYALİST kanıyla dünyaya getirdiğinden beri, ben her tarihi olayına ve her değişime karşı gardımı almış durumdayım.
Çünkü Sosyalizm; her bireyin kendi içinde şekillendirdiği ‘din kaynaklı bir ahlaka’ değil ‘insan kaynaklı bir ahlaka’ dayanır. İşte bu yüzdendir ki bu toplumda hiçbir dönem itibar ve kabul görmemiştir.
Gerek dünyada gerekse ülkede sosyalizme gönül vermiş. Devrim hareketlerinin içinde yer almış isimlere şöyle bir baktığınızda tümünün İnsanlığın tarihini yazmış olduğunu görürsünüz.
İnsanlığın Adıdır DEVRİM. Bu nedenledir ki her insanın harcı değildir Devrimci olabilmek.
Çok bedeller ödemeniz gerekir. Üstelik bunu sizden hiç kimse istemediği halde.
Ömrü hapishanelerde tüketmek. Amansız İşkenceler görmek. Asılmak. Yakılmak. Linç edilmek. Gözaltında/ göz önünde öldürülmek. Vatanından kovulmak. Toprağına ve tüm sevdiklerine hasret gitmek. Bir ceviz ağanın, bir çınarın gölgesinde uyuyabilmenin özlemini çekmek.
Daha çok edebi kişilikleriyle bilinen tanınanlar. Sanatçılar. Bilim ilim insanları. Yurtsever yiğit gençler.
Hep bu ideal uğruna yaşamış savaşmış ve dünya tarihine mal olmuşlardır.
Yapıtları eserleri bu günlere kadar ulaşmış. Şaheserler arasında baş sırada yer almaktalar hala.
Cunta rejiminin omuzları yıldızlı elleri kanlı ordu mensupları her ihtilal sonrası ‘enkaz devraldık’ sözleriyle bu acı görmemiş toplumun elinde avucunda ne varsa aldılar.
Manevi değeri hiçbir şeyle ölçülemeyecek olan parmaklarındaki alyanslara bile el koydular. Ardından ‘yüzük evlere” dönüştürdüler.
Sayın Cumhur, işte bu öyle bir toplum ki sizi bile arkanızdan vurdu. Yüzde elli oy nedir ki bu yatırımlarınız karşısında.
İnanın ben bunu her seçim sonrası söylüyordum. Çok daha fazlasını hak ediyordunuz oysa.
Yediniz. Ama yediklerinizden çok yedirdiniz de. Beslediniz. Doyurdunuz. Korudunuz gözettiniz.
Sizin valiniz sizin kaymakamınız sizin belediyeleriniz uçan kuşa borçlanacak kadar doyurdu bu doymak bilmeyen arsız toplumu.
Tinerci bir gençlik yerine İmanlı Bir Gençlik oluşturmayı amaçlarken siz.
Sınav sorularının cevaplarının bile partinizin geçlerinin cep telefonlarına gitmesinden hiç rahatsızlık duymadınız.
Şeytanın bile şapka çıkarmaya çekindiği daha neler, ne entrikalar ve rekorlar kitabına girecek ne sözler söylemler.
Utanmaz, bedavacı ,yan gelip yatan, insanlık onurunu yitirmiş sahtekar bir toplum yarattınız.
Evet ,bu güne dek gelen iktidarlar da hiç de övünülecek adamlar değillerdi belki. Öyle övünülecek işlerde yapmadılar. Gereğini yapmış olsalardı bu gün timsah göz yaşları dökmezlerdi .
Siz siz olun bu millete güvenmeyin gazına gelmeyin bundan sonra.
Hiç kimse bu toplumu benden iyi tanıyamaz. Damarlarında kaç al ve ak yuvar var bilirim.
Hastanelerde, kuyruklarda, sokakta, çarşı- pazarda, her tür toplu taşıma araçlarında söylediklerim. İnsanlarla ayaküstü kurduğum diyalogları ve görüp yaşadıklarımı paylaşacak olsam, sizin eylemlerinizden söylemlerinizden daha çok ses getirir ve bağlanan telefonlarla telefonlar kilitlenir moda tabirle.
Bir de bir ÇAPULCU! lafı attınız ortaya. Bilen bilmeyen takıldı bu oltaya.
Kendi çocukları sizlerin çocuklarınızı örnek alıp onlar gibi olmanın hayalini kurarken.
O çapulcular! birer Efsane oldular. Dalga dalga yurda yayılıp kahramanlık destanı yazdılar.
YORUMLAR
“Ömrü hapishanelerde tüketmek. Amansız İşkenceler görmek. Asılmak. Yakılmak. Linç edilmek. Gözaltında/ göz önünde öldürülmek. Vatanından kovulmak. Toprağına ve tüm sevdiklerine hasret gitmek. Bir ceviz ağanın, bir çınarın gölgesinde uyuyabilmenin özlemini çekmek.”
Türkiye’de, kardeş kavgası çıkartarak “Sol düşünce”yi “suç” haline getirip solcuları yok ederek bugün egemen olan ugru güruhun iktidara yürüyüş yollarının önündeki engelleri ortadan kaldıranlar, yani “muassır medeniyet=Çağdaş Batı Uygarlığı”na ulşama amacından toplumu ve devleti uzaklaştıp onun yerine “mistik “ bir toplumu biçimlendiren etmen Türkiye Gizli Yahudiliği’dir. Türkiye Gizli Yahudiliği’nin ilk saldırıları 1948’de İsrail’in kurulmasıyla birlikte Köy Enstitüleri’nin kapatılması, İmam hatip okullarının açılması, vb olmuştur. Ama laik cumhuriyete ve özellikle laikliğin ve sosyal adaletin asıl savunucusu olan solculara /sol düşünceye amansız saldırılar 1967 yılından sonra olmuştur. 1967 yılında yapılan Arap-İsrail Savaşı’nı İsrail’in kazanmasıdır.
Prof. Yalçın Küçük, Yahudi asıllıların “sol” düşmanlığı için şöyle bir düşünce ortaya atmıştır:
“Tez şudur: Dünya soluna ve özellikle Türkiye soluna, içten ve dıştan en şiddetli darbelerin başlangıcı 1967 Altı Gün Savaşları'dır ve İsrail'in, beklenmedik bir zamanda Araplar'ı hezimete uğrattıkları bu savaşı bir "milat" kabul ediyoruz. Bunu, 1967-1973 kesiti olarak da kaydedebiliriz; Türkiye düzeni İsrail'e yaklaştıkça, Türkiye soluna daha şiddetli darbeler indiriyordu. Sola karşı büyük şiddetin, Profesör Erim'in başbakanlığı ile başladığını söyleyebiliyoruz. Türkiye solunun içinden parçalanmasında ve dışından şiddetli darbelerle dövülmesinde sabetayizmin rolünü teşhis etmek zorundayız.” (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet-1, s: 268.)
Türkiye ve dünya Yahudiliği için bir dönüm noktası olan 1967 savaşı nedir?
İsrail, 5 Haziran 1967'de ani bir saldırı başlattı, Mısır hava gücünü yerdeyken birkaç dakika içinde yok etti ve iki gün sonra Sina'ya ve Süveyş Kanalı'na ulaştı. Ayın 7'sinde, İsrail ordusu Ürdün ordusunu Batı Şeria'nın dışına itti;5'inde Kudüs'ü aldı ve Ürdün vadisinin batısındaki tüm toprakları işgal etti. Son olarak da Tsahal (İsrail Ordusu) güçleri, kuzeyde, Suriyelilerin direnişine rağmen Taberiye gölünün tepesindeki Golan tepelerinin dik yamaçlarını aştı…..11 Haziran 1967’de Amerikalılar ve Sovyetler tarafından dayatılan bir ateşkes ile sona eren bu "Altı Gün Savaşı" bugün hala bölgenin temel stratejik verilerini belirlemektedir. 1948'de İsrailliler tarihsel olarak pek önemi olmadığı için (eskiden sıtma yüzünden ) Arap nüfusun büyük oranda kaçtığı toprakları almışken, 1967’de İsrail ordusu ( çölle kaplı Sina yarımadası haricinde) Gazze gibi sayısız şehirleriyle birlikte Arap nüfusun görece yoğun olduğu toprakları işgal etti.
“…..1967 İsrail zaferi sadece Batı Şeria'nın fethini ve Yahudi devletinin görece kalabalık bir Arap nüfusu kontrol etme zorunluluğunu değil, aynı zamanda Siyonist hareket içinde aslen jeopolitik büyük değişimleri de getirdi beraberinde. O zamana kadar Siyonist hareket oldukça az dindar Yahudilerin hatta din konusunda özgür düşünenlerin olayı idi ve hahamların ve daha dindarların çekincelerine hatta düşmanlığına yol açmıştı. Ancak dindar veya laik, yüzyıllardır olduğu gibi her yıl "seneye Kudüs'te" diye dilekte bulunan insanların İsrail'e bakış tarzı bu şehrin fethinden ve Tsahal'ın ani zaferinden sonra değişti. İsrail askerlerinin Ağlama Duvarı'nın dibinde bulunması kaderin bir işareti olarak görüldü. Bundan ötürü çok sayıda İsraillinin dindarlığı da arttı.” ( Yves Lacoste: Büyük Oyunu Anlamak, s: 292-296).)
(Not: Türkiye’deki gizli Yahudilerinin Hac, Umre bahanesiyle Kudüs’ü ziyaret etmeleri de bundandır. Bu organizasyonların en kapsamlısını Diyarbakırlı Kürt görünen Nadire İçkale yapmaktadır, Hürriyet Gazetesi’nden her yıl naklen yayınlanmaktadır.)
“Cunta rejiminin omuzları yıldızlı elleri kanlı ordu mensupları her ihtilal sonrası...”
“12 Mart 1971 Darbesi'nden sonraya rastlıyordu; kuskusuz Darbenin lideri Orgeneral (Memduh) Tağmac ve daha sonra yerine gecen ve Kıbrıs Savaşı'nda Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Semih Sancar da sabetayisttiler.( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekeliyet 1, s:343.)
“Cunta reisi Memduh Tağmaçı’ın İbrani asıllı olmaları ihtimalini hayli yüksek görüyoruz. Kaldı ki, “Memduh” ismi “Yeduh” kelimesinin lisanımızdaki mübadillerinden birisi olmakla “övgü” veya “övülmüş” manasını vermektedir.”( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s: 109.)
“12 Mart Darbesi'nin ilk başbakanı, (Turan)Güneş'in akrabası, Nihat Erim ve üçüncü başbakanı bankacı Naim Talu da sabetayist ailelerden geliyorlardı; ortadaki başbakan Vanlı Ferit Melen 'in bir Kürt-Yahudi kökeni olup olmadığı araştırmaya değer görünmektedir. “(Yalçın Küçük, Tekeliyet 1, s:343.)
12 Mart 1971 darbesini yapanlar gibi, 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar da İbrani ırkındandır.
“..her iki cunta lideri Orgenerel Tağmaç ve Orgeneral Evren, İbrani asıllıdırlar. yakında ölen Orgenereal Nurettin Ersin de öyle idi. Oradan seçiyorlar./…/ Naim Talu , 12 Mart darbesinde Başbakan olmuştu. Darbenin başında Genelkurmaya Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç vardı, İbrani asllıdır. Naim, Naomi , “hoş” demek olup, İbraniler tarafından da taşınıyor. İstanbul’da son Sinegog baskınında ölene Yahudiler arasında Talu adlılar da vardı.“( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Gizli Tarih, s: 374.)
2007’deki Genelkurmaya Başkanı Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın İbrani olduğu sadece Yalçın Küçük’ün değil, birçok araştırıcının iddiasıdır:
“Büyükanıt paşamız Yahudi Dönmesi çıktı... Yahudi dönmesi Sabetay Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın yakın akrabalarına bir göz atalım.. Büyükanıtlar, Sabetaylığa bağlı ve inanç kimliğini yitirmemiş aileler arasındadır.”( www.ulusalihanet.com)
Genelkurmay Başkanı Org. Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın dedesi Mehmet Yaşar Efendi Osmanlılara karşı savaşırken öldürülmüş, bugün mezarı Kudüs’tedir. Bir Yahudi kuruluşu olan Hürriyet Gazetesi , Mehmet Yaşar Efendi’nin Kudüs’te “Şehit” düştüğünü yazmıştır. Oysa , gerçekte “Şehit”, değil “hain”dir; Yahudi İstihbarat Örgütü “NİLİ” nin aktif elemanıdır. Ya da, “Yahudilik davasının şehidi”dir.
“Org. BÜYÜKANIT’ın kanındaki 'Yahudi Soyu' ve 'Türklüğe İhanet' mezarı İSRAİL'de bulunan 'DEDESİ Mehmet YAŞAR Efendi' den ...! Org. Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın büyükbabası Mehmet Yaşar Efendi ve anneannesi Safiye (ki asıl ismi Sifaye’dir) Hanım, Büyükanıt’ın annesi Fikriye Eryaşar’ın doğduğu 1905 yılında, Osmanlı toprakları içindeki Güney Ürdün’de yer alan Maan şehrinde yaşıyorlarmış.“( www.islamiforum.com/lofiversion/index.php/t14012.html)
Büyükbabanın Kudüs Sürgünü : “Mehmet Yaşar Efendi, biri milis olmak üzere iki Osmanlı İstihbarat Subayı tarafından, bir gece, birlikte olduğu ve görüştüğü bir NİLİ casusuyla birlikte evinden alınarak sorgulanmıştır. O gece kendilerinden önce alınmış olan Arap asıllı bir kişinin serbest bırakıldığı sorgulama neticesinde, hakkındaki kanaat kesinleşen Büyükbaba Mehmet Yaşar Efendi, birlikte yakalandığı (isimsiz, sadece kısa eşkal kayıtlı) NİLİ casusu ile birlikte Cehennem Vadisi'ne götürülmüş, infaz edilmiş ve ailesinin dini tören yapmasına müsaade edilmeden gömülmüştür.”( http://listeci.sdu.edu.tr/pipermail/egitim/2006-July/000056.html)
Burada bir parantez açarak gizli Yahudilerin çocuklarına ad koymadaki kurallarına kısaca değinmek istiyorum. Yahudiler, genel olarak, sadece Türkiye de değil, içinde yaşadıkları ve yabancı olarak gördükleri toplumlarda çocuklarına iki ad koyarlar. Bu isimler seçilirken, verilen ismin birisiyle çocuğun o toplum içinde gizlenebilmesine, verilen diğer isimle de Musevi inanca bağlılığın çocuğa hatırlatılmasına dikkat edilir. Türkiye’de birinci isim Türk- Müslüman isimlerinden seçilir. İkinci isim ise, Musevi inancına uygun, ancak dikkat çekmeyecek şekilde Türkçeleştirilmiş isimler arasından konulur.
Yahudi dininin İspanya kökenli “Kabala” mezhebinden kök alan Sabetay tarikatının kurucusu olan Sabetay Sevi(Şebbatay Zvi), bundan yaklaşık 300 yıl önce Osmanlı sarayınca öldürülme korkusu sebebiyle göstermelik olarak Müslümanlığı tercih etmiş ve 'Mehmet' ismini almıştır. Daha sonra bu davranışı, tarikat mensupları tarafından uyulması gereken bir kural olarak kabul edilmiştir. Bu yüzden Sabetaylar arasında, birinci isim olarak, Sabetay Sevi’ye izafeten Mehmet isminin konulması çok yaygındır. Nitekim, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın şeceresi incelendiğinde Mehmet isminin hemen her kuşakta yer aldığı görülür. Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın babası olan Mehmet Sırrı Büyükanıt, Sabetay geleneklerine uygun olarak oğluna, ilk isim olarak Mehmet ismini koymuştur. Üstelik Orgeneral Mehmet Yaşar Büyükanıt’ın dedesinin ismi de Mehmet Kamil Büyükanıt’tır. Baba Mehmet Sırrı Büyükanıt, diğer oğluna da ilk isim olarak Mehmet ismini koymuştur: Mehmet Erkan Büyükanıt!. Büyükanıt Ailesi'nde Üç nesilde ve her iki kardeşte ‘Mehmet’ ilk isimdir. Büyükanıtlar, Sabetaylığa bağlı ve inanç kimliğini yitirmemiş aileler arasındadır.
Mehmet Yaşar Büyükanıt’tan Genelkurbay Başkanlığını 30 Ağustos 2008’de devir alcak olan Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ’un da İbrani asıllı olduğu basın yayın araçlarında izlendi; Kudüs’te “ Ağlama Duvarı’nda inanç ritüelini yerine getiriken çekilen fotoğrafları bazı gazetelerde yer aldı.
27 Mayıs 1960 darbesi
MBK’nin başkanı Org. Cemal Gürsel, Başbakanlık görevini o zaman hiç adı sanı duyulmamış, sonradan çok ünlü olan Irak (Erbil) Yahudi’si İhsan Doğramacı’ya teklif etmiş, Doğramacı reddetmiştir.( Y.küçük: Gizli Tarih.) (Prof. Dr. İhsan Doğramacı’nın ana dilinin Ladiono (İspanya İbranicesi) olduğu konusunda bkz. Soner Yalçın: Efendi Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı, s:109)
Özet:
Yahudi egeme gücün yapılandırdığı toplum, kurduğu ordu, güçlü bir polis teşkilatı, işkence uzmanları ile çok sayıda hapishanelere sahiptir. Bu nedenle basit sınıftan insanların iktidarı tehdit edişinden korkulmaz. Toplum ve devlet tarafından onlara çok kere, teröristler, anarşistler, vatan hainleri, katiller, bozguncular gözüyle bakılır. Nitekim, 12 Mart 1971 darbesinin öncesinde, darbenin lideri genelkurmay başkanı orgeneral Memduh Tağmaç, “sosyal gelişme ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir, buna izin veremeyiz,” demiştir. Sosyal gelişmeyi körükleyen alt sınıftan işçi liderleri, öğrenci liderleri, öğretmenler, öğretim görevlileri kurşuna dizilerek, asılarak, işkencelerden geçirilerek öldürülmüş, sakat bırakılmış, devletten ve özel sektördeki işlerinden kovularak işsiz aşsız bırakarak açlığa mahkûm etmiş ve büyük kısmını yıldırarak ülkeden kaçırtmıştır.
NOTLAR:
•Sabetaycı: İbrani ırkına ve İslam dinine mensup olanlar (Müslüman Yahudiler))
Nili" adi çok ilgi çekiyor. Israel lo ieskar, sözcüklerinin baş harflerini birleştirmektedir. NİLİ adı Eski Ahit’ten alınmıştı ve anlamı, Nili:Netzach İsrael Lo ıshakare: israil’in ebediyete kadar yaşayacaktır( =israil’in sonsuzluğı sönmeyecektir) ( Prof. Dr. Yalçın Küçük: Epislepsi ile Orgazm, s: 235.) Bu örgüt, Suriye'de, bu toprakların Osmanlı-Türk egemenliği altında olduğu Türkler aleyhine ve Büyük Britanya lehine istihbarat toplayan ve si zenleyen gizli bir Yahudi örgütünün adıydı; Yahudiler bu örgütle çok övündükleri için Nili'yi isim olarak taşıyorlar. Bizde de kullanılıyor; Nili hatırlıyoruz; bununla birlikte bizde daha çok "Nil" olarak taşınıyor. (Prof. Dr. Yalçın Küçük: Tekliyet, s: 446)
Zvi, İbrani’ce bir kelimedir; Geyik demektir. Türkiye’deki gizli Yahudiler arasında Meral, Maral, Gazal, Ceylan, Geyik, Buğu, Bağış adları (veya soyadı) çok yaygındır. Buğu ve Bağış Moğol dilinde geyik (zvi) demektir. Zvi, Türkçe’de “Sevi” olarak söylenir. Yahudi ailelerin kız çocuklarında Sevi, Sevil, Sevim, Sevinç, Seval adları çok yaygın olarak taşınır.
Sihirli sayı :12
►12 Ocak 1942’de Varlık Vergisi Yasası çıktı.
►12 Temmuz 1947’de Türk-Amerikan anlaşması imzalandı.
►12 Mart 1947’de Harry Salamon Truman Doktrini ilan edilmişti.
►12 Mart 1971’de askeri darbe yapıldı
► 12 Eylül 1980’de askeri darbe yapıldı
►Yahudilik 12 kabile
►12 Mart 1921'de İstiklal Marşı birinci TBMM ‘de kabul edildi.
İstiklal marşı
TBMM tarafından “İstiklâl Marşı” olarak kabul edilen ve “Türk Marşı” olduğu iddia edilen bu şiirin tek bir satırında bile “Türk” sözcüğü geçmez! Türk adının anılmadığı Türk Marşı!
Ayrıca , bir ırka ait olan yıldızdan ve Tanrı’nın vaat ettiği bir vatandan söz edilir
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
…..
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın
….
Ebediyyen sana yok, ırkıma yok izmihlâl;
Türklerin kendilerine ait ilk yazlı belgeleri olan Göktürklerin “Orhun Abideleri”, Uyguların “Sine Uşu”, Kırgızların “Manas” ve Oğuzların “Dedekorkut” destanlarında, Karahan Türklerinin “ Kutadgubiliğ”inde, İran Selçuklularının “Siyasetname”sinde, “Moğolların Gizli Tarihi”nde Türklere ait bir yıldızdan söz edilmiyor. Yine, yukarıda adları geçen Türk ve Moğollar orijinal eserlerine ve İbnül esir, Nesevi, Cüveyni, Vassaf, Raşid-ed Din (Reşidettin), Nizamülmülk, İsfizarf gibi İran-Arap-İslam kaynakları ile Marco Polo, Paulo Caprini, Wilhelm von Rubruk gibi Avrupalı tüccar veya misyoner seyyahlar (gezginler) tarafından kaleme alınmış gezi notlarına dayanılarak yazılmış olan Boris Yakovleviç Vladimirtsov’un “Moğolların İçtimai Teşkilatı”, Jean-Paul Roux’un “Moğol İmparatorluğu”, Vasili Viladimiroviç Barthold’un “ Moğol İstilasından Önce Türkistan, “Orta Asya Türk Tarihi Dersleri”, Claude Cahen’in “Osmanlılardan Önce Anadolu”, Leon Cahun’un “Asya Tarihine Giriş” adlı eserlerde de Türklerin tanrıları, tapınma ritüelleri, gelenekleri hakkında çok ayrıntılı bilgiler verildiği halde, kendilerine ait, yani sahiplendikleri, ne bir yıldızdan, ne de Hak’ın vaatlerinden söz edilliyor. Kısacası, Türklere(?) özgürlük marşını yazan büyük Türk şairi “yıldız” ve Hak vaadi”ni hangi kavmin tarihinden aldı ? Yıldız , “Davut Yıldızı, Hak vaadi de bugün BOP (BİP) Eşbaşkanı’nın da katkılarıyla şekillenmeye başlayan “Arz-ı Mevut” olabilir mi?
DEVRİM DENİZERİ
Sağolun varolun.
Esen kalın.
CNN naklen yayını ile, dünya çapında üne kavuştu Çapulcu kahramanlarınız.
Nedense, ABD deki olayları hiç görmedi o CNN.
Neyse, geçelim bu basit konuyu.
Tebessümler eşliğinde okudum bu yazıyı.
Demek halkı iyi tanıyorsunuz.
Tebessümler...
Eğer,
siz ve sizin gibi düşünenler,
şapkalarını önüne koyup,
neyi, nerede yanlış yapıyoruz;
bu halka neden ulaşamıyoruz diye sağlıklı bir düşünce süzgecinden geçmez iseniz,
hiç kuşkunuz olmasın,
o çalıp çırpanlar,
yiyip içenler,
soyanlar,
boyayanlar,
takla attıranlar,
2024 yılına kadar iktidarda kalmaya devam edeceklerdir.
Belki daha da uzun süre...
Basit, demode cümlelerle final yaptırmışsınız yazıya...
Ne güzel söylemiş Mevlana;
''dünle beraber gitti cancağızım
ne kadar söz varsa düne ait
şimdi yeni şeyler söylemek lâzım"
DEVRİM DENİZERİ
Bu da böyle bir bakış bir yorum ne denebilir ki..
Kaliteli ve modern cümleleriniz bol olsun!
Sağlıcakla kalın. Esenlikler dilerim.
"Utanmaz, bedavacı ,yan gelip yatan, insanlık onurunu yitirmiş sahtekar bir toplum yarattınız. "
Böyle "ne kadar yürekli bir sairimiz var aramizda . iyi ki ben sizi okuyorum " dedigim dostlarimdan birisiniz .
Bu saglam durusunuz ve öyle dag gibi dikilisinizi seviyorum .
Bu konuyu siirde de islemistiniz . Makale olarak da okumak beni ziyadesiyle memnun etti .
Sevgimle.
Sevgimle.
DEVRİM DENİZERİ
Esenlikler dilerim.
_ZERRE_
O geldi aklima .
Helal olsun size . Alkisliyorum tüm yürekliligimle .