- 760 Okunma
- 2 Yorum
- 1 Beğeni
Kanlı Kılıçtan , Şanlı Kaleme, Şanlı Kalemden, Aşk-ı aleme..(Yavuz Sultan Selim)
Kanlı Kılıçtan , Şanlı Kaleme,
Şanlı Kalemden, Aşk-ı aleme..
Henüz genç yaşında Safevi devletinin korkulu rüyası olan bir şehzade ve
henüz şehzade iken topraklar fetheden genç bir fatih..Kılıcının şanı kıtalara
ulaşmış bir padişah... Tek olan cihana tek bir padişah gerekir diye haykıran
bir cihangir.Onun kılıcının keskinliğine ve yüreğinin mertliğine zamanındaki
tarihçiler söyleyecek söz bulamadıkları gibi günümüz tarihçileri dahi Onu
anlatmakta güçlük çekmektedirler. Zira o diğer ülkelerin ordularını bile
tam manasıyla oluşturamadıkları 4 yıl gibi kısa bir sürede babasından aldığı
Osmanlı topraklarını 2 katına çıkararak nasıl muazzam bir komutan olduğunu
açıkça ortaya koymuştur.Diğer padişahların sadece planlamasına ayırdığı savaş
süresinde kilometrelerce toprak fetheden bir padişah.Ufku geniş,kılıcı keskin
korkusuz bir padişah... Adı gibi yavuz,mert,cesur bir padişah. Yavuz Sultan
Selim...
Tabiki bir tarihçi ya da bir tarih araştırmacısı değilim.Bu yüzden Tarihi
kaynaklara dayalı yazılı çizili bilgiler verip can sıkmaya hiç de niyetim
yok.Ben sadece sürekli önüne değilde arada bir arkasına dönüp bakan ve
bakmakla kalmayıp tarihte bırakmış olduğumuz cevherleri anlamaya,tanımaya
çalışan bir evlad-fatihanım..
Ve tarihin sayfalarını ne zaman karıştırsam gözümden kaçmayan en büyük
cevherlerden biri ise Sultan Yavuz’dur. O da devrinin insanları tarafından
tam anlaşılamayan büyük insanlardan biridir. Günümüz ilim adamları gibi
tek noktada ihtisas yapmayıp her alanda kendini geliştirmiş muazzam bir
Osmanlı alimidir. Sözlerimde kesinlikle bir mübalağa yoktur zira Osmanlı
devrini düşündüğümüzde bu durum zaten olması gerekenin tam da kendisidir.
Yavuz Sultan Selim her şeyden önce devrinin en büyük ülkesini yöneten
bir padişahtır.Vakarlıdır, kararlıdır ve çoğumuzun bildiği gibi celallidir.
Kılıcının keskinliğine ve yüreğinin mertliğine tanık olmadık yer kalmamıştır
devrinde.Kafasına koyduğu bir şeyi yapmadan rahat uyuyamamaktadır
sultan.Bu yüzden çok kısa bir sürede büyük fütühatlara müesser olmuş ve ilk
hedefi olan doğunun büyük bir kısmını fethetmeyi başarmıştır.Kendisine hayran
olan onca torunları arasından şair Yahya Kemal Beyatlı bir beyitinde :
Sultan Selim’i Evvel’i râm etmeyip ecel
Fethetmeliydi âlemi şan-ı Muhammedî
diyerek sultanın fetih amacının ufuk peygamber Hz. Mhammed’e olan
muhabbetinden ileri geldiğini açıkça belirtmiştir.Gerçektende Yavuz’un kendine
çizdiği fetih rotasında Mekke ve Medine bölgesini en baş sıralara koymuş
olması fetih gayesinin Allah aşkı ve Peygamber sevgisinden ileri geldiğini
kanıtlar niteliktedir.Sırf bu yüzden bu bölgeyi fethettikten sonra camide verilen
hutbede yeni halife ilan edilmesinin ardından kendisini Hâkimü’l-Haremeyni’ş-
Şerifeyn diye ilan eden imama seslenip hayır biz olsak olsak Hâdimü’l-
Haremeyni’ş-Şerifeyn oluruz der ve Allah’ın huzurunda herkes gibi aciz bir kul
olduğunu halkına haykırır.
Yiğit bir komutan olmanın yanısıra, mükemmel bir şairdir de Yavuz.
Celalinin, sinirli tavrının altında yatan şeffaf bir yüreği vardır onun. Kızdığı
onca emir erinin yahut vezirlerinin üzüldüğünü görünce içten içe perişan olup
ama sırf bir cihan imparatorunun yüzü yumuşak demesinler diye bunu belli
etmeyen bir fedakardı o. Türkçeden başka dillere de hakimdi ve bunlardan en
başta geleni farsçaydı.Hatta o kadar ileri derecededir ki bu dili yazmış olduğu
divanını dahi farsça olarak kaleme almştır sultan.Halkına karşı takınamadığı
duygusal tavrından içini kağıtlara dökerek kurtulmaya çalışmıştı belkide.
Sırtına almış olduğu Alem-i islamın dertleri yüzünden kendi derdine zaman
ayırmamış, almış kalemi eline ve açmış gönlünü..Yaptığı tek şey bu olmuş koca
sultanın dertlerinden bir nebze hafiflemek adına..
Kalemi sadece dertlerinden kurtulmak ya da derterini hafifletmek adına
kullanmamıştır Yavuz. Selimi mahlasıyla yazdığı şiirlerde devletin emelinden
tutun, adaletin temeline kadar ve hatta düşmanın fitnesine kadar bir çok farklı
konular işlemiştir muazzam üslubuyla. Bunlardan en akılda kalıcı olanı yan
yana yazılı olan dizelerin, alt alta da yazıldığında aynı dörtlüğe tekabül etmiş
olduğu şu dörtlüğüdür:
Sanma şâhım / herkesi sen/ sâdıkâne/ yâr olur
Herkesi sen / dost mu sandın/ belki ol/ ağyâr olur
Sâdıkâne / belki ol/ bu âlemde/ dildâr olur
Yâr olur / ağyâr olur/ dildâr olur/ serdâr olur
Biraz araştırdığımızda yukarıdaki bu muhteşem dörtlüğün aslında
hikayesininde en az kendisi kadar muazzam olduğunu görürsünüz.Velhasıl ben
burada bu kadar teferruata giremeyeceğim, anlayacağınız Yavuz Sultan Selim
aynı zamanda yetenekli bir şair Selimidir ve duygu dolu bir Selimdir.
Ve gelelim çalmak istediğimiz kapının tokmağının başına.Yavuz, muhteşem
bir padişahtır dedik. Yavuz sert ve celalli bir şahtır dedik. Ve Yavuz yetenekli
bir şair Selimidir dedik. Derdini şiire döken ancak şiiri dert edinmeyen bir
şairdir Yavuz.Şair ise şiir yazandır, söz dizen hokkabaz değil. Şiir ise güzel
söz,gizemli söz, esrarengiz kelimeler bütünüdür. Güzellikte, esrarda,gizemde
aşkta saklıdır.Yani Yavuz bir aşk adamıdır.Sadece savaş meydanlarında
koşturan,eli kılıçlı, bedeni zırhlı bir cengaver değil aynı zamanda yüreğini yakıp
kavuran ve uğruna binlerce şeyi göze aldığı bir aşkın adamıdır. Yavuz Sultan
Selim büyük bir aşıktır. Hemde ömrünün yarısından fazlası bu aşk uğruna
yaşamakla geçmiş bir aşıktır. Ama bu aşk dünya güzeli bir ahuya değildir.Ne
kadar şiirlerinde – ahu gözlüm- diye söylenip dursa da bu aşk böyle bir aşk
değildir.
Merdüm-i dîdeme bilmem ne füsûn etti felek,
Eşkimi kıldı füzûn giryemi hûn etti felek,
Şîrler pençe-i kahrımda olurken lerzân,
Beni bir gözleri âhûya zebûn etti felek .
Zira bir dünya ahusu için kilometrelerce toprak fethedilmez.Bir dünya ahusu
için hiç kimse dünya hayatını savaşlarla dolu bir maveraya çevirmez.Zira bir
dünya ahusu için binlerce canı almayı kimse göze alamaz.Sevse ve yapsa bile
bunları, bu hali baki kalamaz.Eğer böyle bir ahunun aşkı olsaydı Yavuz’un
sevdası, derdi alem-i islamın bekası olmazdı.Böyle bir aşk ile tutuşsaydı Mekke
ve Medine’nin fethi için aylarca çabalamazdı. Kimsenin geçmeye cesaret
edemediği bir çöle koskoca bir orduyu peşine takarak girmezdi ve aşkı başka
olsaydı Yavuz’un o kızgın çölde önünde Peygamber Efendimizi yürürken
görmezdi ve atından aşağı inip ’Önümüzde efendiler efendisi yürürken ben nasıl
at üstünde giderim?’ demezdi,diyemezdi. Çünkü gönül neyin aşkını taşıyorsa
onun aşkıyla yanar ve sadece o aşkı arar.Onu okur,onu bilir,onu düşünür ve
düşünde dahi onu görür. Neyin aşkına yanıyorsa insan onun aşkına yürür, onun
aşkıyla yaşar ölünce de onun aşkıyla çürür..İnsanı aşk yaşatır gerisi teferruatlar
bütünüdür ve insanı aşk kuşatır en yalnız haliyle de en kalabalık haliyle de.Yavuz
Sultan Selimi de yaşatan aşktı ve bu aşk Allah(cc)’ın ve O’nun biricik Resulünün
aşkıydı..Yoksa,
Padişah-ı âlem olmak bir kuru kavga imiş
Bir veliye bende olmak cümleden evla imiş...
dermiydi hiç..
YORUMLAR
Yavuz Sultan Selim.
Büyük Padişahtı.
Her ne kadar sevmeyenleri de çok olsa da.
Güzel bir çalışma olmuş.