- 463 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÇOLAK HASAN'LARA FIRSAT VERMELİ Kİ!!!
ÇOLAK HASAN’LARA FIRSAT VERMELİ Kİ…
Efendim tarihe biraz merakı olanlar bilirler Hoca Sadettin ile Çolak Hasan’ın öyküsünü. Hoca Sadettin bir akşam yanında hizmetkârıyla evine dönerken, komşu evden genç bir erkeğin hıçkıra hıçkıra, feryat figan ağlayışının sokaklara taşan sesini duyar ve hizmetkârına: Git bak bakalım ne derdi varmış da bu kadar acıyla ağlıyor der. Hizmetli gider ve dönüşünde “Efendim malumunuz, Avusturya seferi için asker kaydediliyor, komşu genç de askere yazılmak için bugün başvurmuş, lakin bir eli çolak olduğu için askere almamışlar, onun için ağlıyormuş” deyince, Hoca Sadettin, git çağır o genci der. Genç gelir “Hocam askere gitmeyi, diğer gençler gibi savaşa katılmayı çok istiyorum ama almıyorlar” diye yanıtlar hocanın sorusunu hâlâ ağlayarak. “Bak evlat” der Hoca Sadettin, “Askerde sadece kılıç sallayıp at sürülmez, yan hizmetler de, geri hizmetler de vardır, oralarda görev yapmak da en az meydanlarda düşmanla savaşmak kadar önemli ve şereflidir, oralarda görevlendirilirsin sen de. Yarın bana gel, gidip yaptıralım kaydını.” Ve o gece bu defa sevinçten uyku tutmaz Çolak Hasan’ı.
Kayıt yaptırılır ertesi sabah ve mutfak hizmetine verilir Çolak Hasan. Mutludur, çok mutlu, işe yaramanın mutluluğudur, askere alınmanın mutluluğu yanı sıra. Eee malum, Türk genci için çok önemlidir askerlik. Kız vermezler askerliğini yapmayana, erkekten bile sayılmaz yapmadıkça askerliğini, hele ki vatanseverlik duygusu hepsinin de önündedir. Öyle bazı ülkelerdeki gibi para karşılığı, ya da zoraki yapılmaz. Özlemle, onurla, şerefle, gururla koşa koşa gidilir o kutsal göreve, hiçbir çıkar gözetmeksizin, vatanın çıkarı dışında.
Ve bilirsiniz ki, işe yaramazlık kadar insanı çürüten, yıpratan, epriten bir duygu da az bulunur!
Avusturya seferi düzenlenmiş, Haç-Ova’da otağ kurulmuş, ancak Osmanlı ordusu geri çekilmekte ve bozguna uğramak üzere, yani savaş kaybedilmek üzeredir. Avusturya ordusu, padişah çadırına kadar yaklaşmış ve padişahı esir alma hevesindedir ve de ramak kalmıştır bu emellerine ulaşmaya.
Mutfak çadırını aralayıp, bu vahameti buruk bir çaresizlik ve dehşetle izleyen Çolak Hasan döner çadıra ve bağırmaya başlar: Arkadaşlar, ordumuz yenilmek üzere, neredeyse devletlü padişahımızın çadırına varmak üzere düşman askeri. Biz ne güne duruyoruz? Kılıcımız yoksa da bizim de kendimizce silahlarımız var. Biz de kendimize düşeni yapabiliriz, böylece durup hepimizi esir almalarını ve savaşı kaybetmeyi mi bekleyeceğiz? “Yürüyün” der. “Ya Allah” diyerek satırı kapıp fırlar çadırdan. Ardından satır, bıçak, balta, kepçe, tava ne bulduysa kapıp fırlar mutfakta görevli iki yüz asker de. Saldırırlar düşmana. Ne olduğunu şaşıran ve bir an bocalayan Avusturya askerini gören, geri çekilmekteki Osmanlı askeri, bu mutfak personelinin azim ve cesareti ile toparlanır, tekrar hücum eder kaçmakta oldukları Avusturya ordusu üzerine.
Bir Çolak Hasan, o askere alınmak istenmeyen, o işe yaramaz görülen, o özürlü denen Hasan, koskoca Haç-Ova meydan muharebesinin seyrini değiştirir bir anda!
Demek ki; özürlü deyip geçmemeliyiz! İşe yaramaz görmemeli, onları bir kenarda mutsuz ve sadece tüketici durumuna düşürmemeliyiz! Vardır her bir engelli kardeşimizin yapabileceği bir şeyler. İşe yarayabileceği, üretebileceği bir şeyler. Yeter ki fırsat verilsin!
Ya da ekonomik durumu iyi olan aileler, el bebek, gül bebek, bir kenarda atıl bırakmamalı engelli çocuklarını. “Yediği önünde, yemediği ardında, ne gerek var, üstelik ayıp, el âlem ne der bu durumda bir çocuğu çalıştırırsak.” ya da “Kendince görevler, sorumluluklar verirsek” dememeli. Veya başkalarından hep hazır beklemeye, bazı kesimler gibi dilenmeye hatta sevk etmemeli. Mesele karnı tok, sırtı pek olmaktan ibaret değil. Ruhları aç olan, üretmeye, işe yaramaya, bir şeyler yapmaya, o hazza, o doygunluğa aç olan mutsuz ruhlarını neyle doyuracağız?
Vardır hepsinin kendince yapabilecekleri bir şeyler. Yeter ki düşünülsün, yeter ki ciddiye alınsın, yeter ki adam yerine konulup, adam gibi davranılsın. Yeter ki ruhsal durumları da düşünülüp, bir de ruhsal engelliler yaratılmasın!
Haydi, el birliğiyle; devletin yetkili mercileri, iş adamları, işletmeciler, aileler, hepimiz düşünmeye ve kaderin seyrini değiştirip, yeni yeni muharebeler kazanmaya!
Bu vesileyle davet ediyorum; askerden kaçanları, sahte çürük raporu alan ve aldıranları ve de kendi çocuklarına ve yakınlarına ayrıcalıklı, el bebek gül bebek askerlik yaptıranları. Yüzlerce evlâdımızın şehit oluşunu görmezden gelip, gazilerimiz ve ana babaların, hepimizin feryadına kulak tıkayarak, hâlâ rahat uyuyabilenleri de düşünmeye!..
YORUMLAR
çolak hasanın savaştaki rolünden yola çıkarak,özürlülere gereken ilginin gösterilip değer verilmesi ve değerlendirilmeleri mesajını vermekti amacım.son paragrafta da bu vesileyle yapılan yanlışlara,çirkinliklere ve de bana öğretmeye çalıştıklarınıza,yani dediğiniz gibi birilerinin çıkarı uğruna kaybettiğimiz onca genç cana ve de duyulan acıya,birilerinin de bu durumdan artık utanç ve azap duymalarına dikkat çekip davet etmekti.bilmem anlatabildim mi efendim.bir kez daha okumanızı öneririm.asıl amacımı anlamaksızın da olsa,doğruya eğindirme adına yorumunuza yine de teşekkür ederim efendim.saygımla.
sn ursuz,üzülerek söylemek isterim ki,yazımdan hiçbir şey anlamamışsınız.ya da sadece göz gezdirmişsiniz.amacım kimseyi gaza getirmek değil.savaşı kimin istediğini de,niye istediğini de,nelere mal olduğunu da,bu amaç uğruna neler feda edildiğini de üzülerek ve içim acıyarak çok iyi bilmekteyim merak etmeyiniz.
Birde savaşı şu gözle görmenizi siterim.Savaşı isteyen zihniyet kim? Savaşanlar kim?
Cevabını kısaca vereyim isterseniz. Tarih boyunca saraylarda bir işe elini sürmemiş yönetici,soylu ve politikacılar ile silahtan rant sağlıyan silah tüccarları.
Peki savaşanlar kim? Bu işten çıkarı olmayan emekçiler,yani garibanlar.
Bunu bir kenara not edin ve zavallıları gaza getirmeyin.