SISKA YASEMİN
Yasemin: Zeytingiller familyasının Jasminum cinsinden 300 kadar tropik ve astropik çalımsı bitki türünün ortak adı. Hoş kokulu çiçekler açan bu çok yıllık bitkiler Kuzey Amerika dışındaki bütün kıtalarda yabani olarak yetişir.
Yasemin, çok ince bir kızdı ve modern zamanlarda doğmuştu. Bir ara günde iki-üç paket sigara içtiği için iyice kurumuştu. Her dönemde olduğu gibi modern zamanlarda da erkekler ince veya balıketli kızları severdi. Yasemin ne balıketliydi bu aralar, ne de ince. Yasemin bu aralar iyiden iyiye kurumuştu. Üflesen uçacak hani!.. Yasemin’in umurunda değildi böyle şeyler. O kendi dünyasında boğulmuş, ruhu soğuk gezegenlerde geziyordu.
"Bundan sonra içme şu zıkkımı…" dedi İshak arabanın direksiyonu hafifçe tutarken. Yola iyice odaklandı. "Kilo alabilmen için sigarayı bırakman lazım tatlım."
Ön koltuğa oturan Yasemin bir çocuk gibi öne doğru eğildi ve ayaklarının dibini kontrol etti. İshak’ı duymazdan gelerek, "Ayaklarımın dibinde ne var? Fare filan olmasın sakın!" dedi.
Sol eliyle saçını karıştırdı ve yüzünü diğer tarafa çevirdi İshak. Bu kız harbinden çocuktu. Uyanık, çok uyanık bir çocuk. "Öf Yasemin, ben sana ne diyorum, sen bana ne diyorsun! Bırak şimdi fareyi. Ayaklarının dibinde fare yok! Sigaradan laf açınca hemen kafandan bir şeyler uydurdun. Kilo alman lazım diyorum. Sigarayı bırakır, günde beş öğün yemek yersen kilo alır ve çok cicili bicili bir kız olursun. Beş kilo alsan yeter tatlım…"
Yasemin torpidoyu kurcaladı. İshak’ın neyden bahsettiğini yeni anlamış gibi, "Sigarayı… bırakmamı istiyorsun… Sigarayı bırakmadan kilo alsam olmaz mı? Ben sigarayı bırakamam. Günde on öğün yemek tıkınırsam beş değil on kilo bile alırım. Alırım değil mi?"
"He, he! Alırsın yaaa! Yasemin sigarayı bırakacaksın. Sigarayı bırakmadan yarım kilo bile alamazsın. Hem sağlığını düşün." İshak yoldan çıkmak üzereydi. Burnunu çekti. "Kaç kilosun şu an?"
"Kırk dört…"
"Çok az, çok! Elli iki falan olsan yeter. 1.60 boy iyi… Zaten iyi olmasa da boyunu uzatamayız. Elli iki kiloya çıkmayı başarabilir misin tatlım, cancağızım?"
"Boyumu 1.90, kilomu 120 yapacağım! İshak sen kurbanlık koyun mu satın alıyorsun pazardan? Bu halimle beni Tanrı’na kurban edersen kabul olmaz mı? Beni koyun yaptın… Yeter kilomdan bahsetme bana. Göreceksin yakında sekiz kilo alacağım. Yeter ki sus," diye cırladı Yasemin. Gözlerini kaldırıma dikti. Balıketli hatta birazcık şişman bir kız geçiyordu. "İshak ben şu kızı, kaldırımda yürüyen tombulumsu kızı tanıyorum. İsmi Meryem…"
"Hangi kız? Meryem mi?" diyerek frene bastı. "Ne saçmalıyorsun? Hani, ben tombulumsu kızı görmedim." Bütün vücudu kaskatı kesilmişti.
"Sana ne oldu be!? Neden frene bastın? Yoksa o kızı sen de mi tanıyorsun?" diye heyecanla sordu Yasemin. Gözden kaybolmak üzere olan Meryem’e dikkatlice baktı.
"Hiç! Ben kimseyi tanımıyorum. Hatta kendimi bile." Arkasındaki aracın korna çaldığını fark edince gaza bastı. Yüzünü ter basmıştı.
Yasemin olanları umursamamıştı. Yola dikkatlice bakıp, "Az önce gözden kaybolan kız gibilerini seviyorsun… Sen tombul kızlardan hoşlanıyorsun. Neyse ben de öyle tombul olacağım yakında! İshak, çukulata yediğim halde kilo alamıyorum!" dedi usulca. Sanki kendi kendine konuşuyordu. İshak karşılık vermedi. Akşam yazmayı düşündüğü hikâyeyi kurguluyordu…
beyaz gül: Abbas, Büyük Selçuklu Devleti’nin başkenti olan Ren şehrinde çiçekçilik yapıyordu. Sabahtan akşama kadar dükkânının önünde oturur müşteri beklerdi. Allah’a şükür âşıklar her gün yüzlerce çiçek satın alıyordu. En çok ilgiyi, alakalı, sevgiyi beyaz gül alıyordu. Dükkândan içeri giren on müşteriden beşi beyaz gül satın almayı tercih ediyordu. Abbas bu durumdan rahatsızdı. Neden âşıklar kırmızı gül satın almıyordu ki? Abbas bir akşam dükkânını kapatırken beyaz gülün yanına oturmuş ve söylenmiş. "Sana gösterilen ilgiden rahatsızım. Keşke kırmızı gül daha çok satılsa! Ama satılmıyor işte. Senden nefret ediyorum!" Beyaz gül hiç karşılık vermemiş ama kıskançlıktan ölmek üzereymiş. "Abbas beni sevmiyor. Neden şimdiye kadar bana söylemedi?" diye kendi kendine konuşmuş Abbas dükkânı kapattıktan sonra. Beyaz gül bir plan yapmış… Kırmızı gülün kalbine hançeri sokup çıkardıktan sonra, "Bu tarihten sonra sen yoksun. Ben varım, ben! Şimdi kalbinden akan kanları üstüme sürüp senin yerine geçeceğim. Bu tarihten sonra Abbas beni bilecek, görecek. Ve en çok satılan, en çok sevilen, en çok ilgi gören yine ben olacağım. Üstelik Abbas beni sonsuza dek sevecek de," demiş. Kırmızı gül karşılık vermiş: "Bu dünya sana da kalmaz." O tarihten sonra ’kırmızı gül’, ’beyaz gül’den daha çok ilgi görmeye başlamış. Hakikati kimseler öğrenememiş. Beyaz gül her zaman, kırmızı gül olduğunu herkese yutturmuş. Abbas bile hiçbir şeyin farkına varamamış.
"Dut yemiş bülbül gibi sustun."
"Sustum çünkü canım sıkıldı. Sen asosyal bir kızsın Yasemin. Bunu da nerden çıkardın, diye sorma tatlım. Öylesin işte. Sen hiç kızlarla gezmez misin? Yoksa kızlardan nefret mi ediyorsun? Zaten erkeklerle hiç gezmiyorsun." İshak sırf konuşmuş olmak için konuşmuştu. Yasemin’in ne tepki vereceğini bekledi merakla.
"Ben asosyal değilim. Sadece insanlarla fazla yakınlaşmak istemiyorum o kadar. Kızlardan nefret etmiyorum; erkeklerden bir ara acayip nefret ediyordum ama. Şimdi biraz ısındım. Beni tanıyamamışsın."
"Neden erkeklerden bir ara acayip nefret ediyordun?" diye merakla sordu İshak. Arabanın hızını düşürdü.
‘’Çünkü çükleri vardı!’’ dedi, acayip bir şey söylemiş gibi yüzünü buruşturdu.
‘’Şu an karşına çıkan erkeklerin çükü yok mu? Örneğin benim!’’ diye sordu hem sempatik hem de alaylı bir tarzda.
Yasemin ellerini dizlerinin arasına alıp dışarıya doğru baktı. Konuşacak gibi oldu ama yutkunmakla yetindi. Nihayet, ‘’Ben onu demek istemedim. Senin çükün elbette vardır. Şekilli, estetik bir çük olmalı. Dünyaca ünlü şu beyaz heykelin çükü var ya! Öyle sempatik bir çük!’’ dedi ve kendini doğru şekilde ifade etmiş olmanın rahatlığını üstünde hissetti. İshak ile çük mevzusunu bile bilimsel, sanatsal anlamda tartışabilirdi. Evet, o çok hoş biriydi. Penis diye bahsetmemelerinin sebebi de ‘’çük’’ kelimesinin daha hoş bir kelime olmasıydı. Kimse ‘’çük’’ dediğimizde bizi yanlış anlamazdı.
‘’Yasemin Allah senden razı olsun! İnanmadığın cennetine alsın! Akşam akşam iyi geldi bu çük mevzusu. Demek sanatsal…’’ dedi İshak gülümseyerek.
…
YORUMLAR
Çok akıcı bir yazım tarzınız var. kurguda da pek fazla sıkıntı çekmiyorsunuz. gerçekten bu sayfada yazıp edebi anlamda değeri olan öykülerinizle ender yazarlardan birisiniz. tebrik ederim.
ccelayir
Yazının hızlı geçen diyalogları benim okuma tempomu da arttırdı. Son kısma geldğimde öykünün beni absürd bir atmosfere çektiğini farkettim. Anlayacağın son kısım diyaloğu, sanki Camus'un Yabancı'sından Meursault, kendi ağzından dökülen ama kendini hiç enterese etmeyen konuşmalarını hatırlattı (Aynı zamanda, Demirkubuz'un Yazgı'sındaki Musa'yı hatırladım).Bana çok değişik ama yaratıcı geldi.
Değişikti ve devamı gelse süper olur. Ama çok da kolay olmayacak bu diyalogları sürdürmen...