Fetih
VAR-OLUŞ
FETİH:
Hala nasıl bir cehennemin içinde olduğunu anlayamamıştı.Neredeydi,buraya nasıl gelmişti ve neden lanet olası bu yerden kaçamıyordu.Oysa her gün ki gibi bir gün geçirmiş ve yaşayacağı diğer günlerin aynı bu tekdüzelikte geçeceğinden emin bir tavırla gelecek günü beklemişti.Zaten “Emin olduğum tek şey bu değilse ben bir vampirim” diye düşünecek kadar kendini iyi tanıyordu
Sabah yine aynı saate Nokia 3310’un iç gıcıklayıcı alarmıyla uyanmış,zaman kaybetmeden eskimiş ve gıcırdayan yatağından ışık hızıyla fırlamıştı.Yatağına doğru dönüp iğrenç bir surat ifadesi gerçekleştirmiş ”senin çöpü boylama vaktin geldi ”demişti.Bu söylediğine aslında ne o ne de yatak inanıyordu fakat ikisi de birbirine belli etmiyordu.Özensiz bir kahvaltıyı midesine günlerdir yemek yememiş evsizler gibi indirmiş,o çok sevdiği öğrencilerine tarih dersi vermek için okulun yolunu tutmuştu.Son dersin bitmesini sabırsızlıkla beklemiş, zilin çalmasıyla birlikte yırtıcı bir kaplan misali külüstürden de öte Volvo’suna atlayıp evine büyük bir heyecanla varmıştı.Sanki evinde dünyayı fethedecek şeytani planlar yapıyordu da bu kadar heyecanlanıyordu.-Aslında kulağa hiç de kötü bir fikir gelmiyordu-.Evde akşam yemeğini bir çırpıda yiyip,televizyonda Kurtlar Vadisini seyretmiş,sonra yatağına öğrencilerinin ve okulun milli eğitim bakanlığınca belirlenmiş rahatsız edici kurallarının verdiği yorgunlukla yatağına uzanmıştı.Son olarak bir gün Superman bir gün Spiderman olduğu hayal dünyasına dalmış,gezintisini büyük bir hevesle yaparken uykuya yenik düşmüştü
Derin düşüncelerini kulak memesinin altı santimetre aşağısından geçen ok büyük bir keyifle bozdu.”Dikkatini dağıtma, kendini topla” dediğini veya bunlara benzer bir şeyler zırvaladığına inanıyordu.”Bu bir rüya olsun tanrım lütfen” diye kaçıncı kez inlediğini, kız gibi ağladığını, bir sünepe gibi hıçkırdığını bilmiyordu.”Ancak, üstün zekalılar okulunu birincilikle bitirmiş ve öğretmenlerinin gözbebeği bir öğrenci kaç kez böyle söylendiğini bilebilirdi.” diye düşünmeden kendini alamadı.
Orta çağdan kalma bir top sesiyle irkildi. Top sesinden korkmuştu ama onun kendisini toplaması için yardım ettiği bile söylenebilirdi. Her şeyi gözden geçirmeliydi ancak bu şekilde buradan kurtulabilirdi zira panik böyle durumlarda öldürücü bir silah olabilirdi. Bu hayat kurtaracak, can simidi değerindeki bilgiyi üniversitede, öğretmen adaylarına çılgın ve yaramazlıkta sınır tanımayan öğrencileri kontrol altında tutmak için öğretirlerdi.O da bir öğretmendi ve bu dersten pekiyi aldığını adı gibi biliyordu.
Evet, o bir öğretmendi ve öğretmenler paniğe kapılmayan adeta şapkadan tavşan çıkartan insanlardı. Zaten bu kanıya daha ilkokulda varmıştı ve öğretmenlerin geceleri dışarı çıkıp kötü insanları-o kötü insanları Cadı Cila sanıyordu-yakaladığından emindi.
“Herhalde bu düşünceler bilinçaltına işlemiş olmalı ki ben de öğretmen oldum.”diye iç geçirdi.
Bu sefer tüm vücudunu kaplayıp sımsıkı sardığını hissettiği bir top sesi daha duydu.”Bu top sesleri olmasa benim dikkatimi toplamam herhalde imkansızdı.” diye aklından geçirdi.Son kez dikkati toplamak için şimdiye kadar hiç yapmadığı gibi silkinmek istedi ve olmadı.Tekrar denedi olmadı.Nasıl bir şeydi bu.Beynine on binlerce elektriksel mesajlar yağdırıyordu fakat çabası Rip akıntılarına karşı kulaç atmaktan farksızdı.
Kahrolası bir fahişenin,fahişeliği meslek olarak bırakması kadar imkansız bir durumdaydı ve felçi yaşlı nineler gibi hissediyordu.Evet kesinlikle ortada bir durum vardı,çünkü ya hareket kabiliyetini kaybetmişti ya da…Evet ya da…kendine tonlarca küfür savurdu ve daha durum hakkında birkaç tahmin bile yürütemeyecek kadar çaresiz olduğunu kabullenmek zorunda kaldı.Öğretmen olduğu düşünülürse varsayımlarda buluması onun en güçlü yanı olmalıydı ki bu da kötü bir öğretmen olduğunu gösteriyor,anlatıyor,bağırıyordu.
Ne kadar şapşalım!,diye haykırmaya çalışması saçma yorumlarından sonra pek vakit almamıştı.hayatı ve gelecek için çok öenemli sorunları olduğunu biliyordu ve şu an tüm insanoğlunun çıkmazlarından daha büyük bir kütlede çıkmazdı.Tekrar başa döndü ve nerede olduğunu kavramaya çalıştı.Sonra kurumuş dudaklarından -ya da onun öyle sanmıştı-soğuk kış günlerinde üşümüş ve harap olmuş bir kedinin cıyaklamasına benzer kısık bir sesle,sarsıcı şu kelimeler döküldü.” ALLAHIM! ALLAHIM!”.Ses giderek acınası bir hal alıyordu.”Ben Bir Savaştayım.”
Karşısındaki manzara dehşet üstü bir şeydi.Öğretmenliğin getirilerinden olsa gerek görebildiği her yeri durumun vehametine karşın inceleyebiliyordu.
Doğu ve batıya doğru muhteşem büyüklükte ve güzellikte surlaryükseliyordu.Yaklaşık beş metre kalınlığa,on beş metre yüksekliğe sahipti ve buna 20 metrelik burçlar eşlik ediyordu.Daha dikkatli bakıldığında 5 metre aralıklarla üç surun küçükten büyüğe sırlandığını fark etti.Toprak rengi dikdörtgen taşlarla örülmüştü ve tuğla kırmızısı taşlar-bu sadelikte-duvarları boydan boya kaplıyordu.
Bakışlarını yavaşça surlardan uzaklaştırdığında,surlara uzanan geniş çakıllı arazide göğüs göğse bir çarpışmanın olduğunu fark etti.Midesinde bir bulantı hissetti ve şimdi bulantı ağzına doğru ilerliyordu.İğrenç bir öğürme sesiyle birlikte kilolarca kusmuğu ağzından etrafa saçtı.Uzakta olmasına rağmen savaş alanında gördüğü kopmuş el kol bacak uzuvları onun bu denli iğremesine yetmiş hatta artmıştı.
Şimdi dikkatini çarpışmanın tam merkezinde korkusuzca savaşan biri çekmişti.Adam buradan bile iri yarı görünüyordu ve yüzündeki kesiklerin ve kanların eşlik ettiği bakışı ölüm kokuyordu.
Birdenbire bir kükreme sesiyle irkildi.Kükremenin sahibi hiç şüphesiz iri yarı adamdı.Kükremenin ardından tüm gücüyle kılıcını havaya kaldırdı ve kılıcıyla havada bir daire çizip,uç kısmını düşmanının beyninden içeri soktu.Daha da hızlı ve atikti şimdi.Yer de yuvarlandı ve kılıcın keskin kısmıyla rakibinin göğsünde bir yarık açtı.Nasıl öldüğünden haberi dahi olmayan adamın iç organları yarıktan dökülüyordu.Ağır kan kokusu buraya dahi gelmişti.
Ok yağmuru diye bir ses işittiğinde zaten her şey için geçti.
Surlardan iki yüze yakın atılan ok ilk önce yükselebildiği kadar bulutsuz gökyüzünde yükseldi ve uç kısımları toprak araziye döndüğünde her saniye daha da hızlanarak ilerliyordu
Birden sarsıldı ve yere düşmesi aynı anda gerçekleşti.Kafasına isabet eden ok onu oracıkta öldürmüştü.(Tarih öğretmeni için Fatiha)En son düşündüğü şey ise gökyüzünün ne kadar parlak ve esen meltemin suratında hissettirdiği sıcaklıktı.
Terli bir şekilde bağırarak ve sıçrayarak uyandı.Ağzından şunlar döküldü.”Gökyüzü çok parlak.”
YORUMLAR
Tarihi hakkıyla, bir bilim olduğunu unutmadan, taraf olmadan, objektif anlatmak, tarihin kırılma noktaları olan savaşlarda olmaktan elbette daha kolay değil. Peki sayın yazar, "bir fahişenin,fahişeliği meslek olarak bırakması"nın imkansızlığına nereden karar verdiniz, doğrusu pek merak ettmi :)
fatihler
Ayrıca oradaki meslek ibaresi şudur ki,kimi fahişeler sırf bu bataklığa düştüklerinden daha çıkamaz ve debelendikçe içine batar.İşte bunlar meslek olarak edinenler.Kimi insanlar vardır ki onlar direk fahişedir.Bu kesim de meslek olarak edinmeyen.Ben de yazımda mesleki olana dikkat çekmiştim.Daha çok anlamı var ama bu kadarı yeterli.