- 547 Okunma
- 0 Yorum
- 1 Beğeni
ÜTOPİK SOSYALİST MORELLY (2)
XVIII. ve XVIIII. yüzyıllarda sömürgeciliğin büyük çapta gelişmesi, yazarların hayal gücünü aralıksız yenileyen bir besin yaratmıştır. Yeni Dünya halklarının basit ve doğal törelerini coşkulu bir dille betimlemeye girişmiştir. Çoğu misyonerler, Paraguay’da Cizvitler, kendi cemaatlerinin ekonomik hayatını, araya özel mülkiyeti katiyen katmaksızın emeklerinin üreticiliğini artırmak yoluyla örgütlemeye yönelmişlerdi. Rahip Florentin, 138.000 kişilik Guarani cemaatinin yaşantısını şöyle betimliyor:
’Bu kabilenin geçimini sağlama tarzı ve düzeni kadar güzel hiç bir şey görmedim daha ben. Hasadı kaldıranlar bütün zahireyi kamu ambarlarına götürmek zorundadırlar; bu ambarları korumakla yükümlü kimseler vardır ve bunlar kimden ne zaman, ne kadar şey aldıklarını kütüğe işlerler. Beslenme işinden sorumlu subaylar her aybaşında mahalle başkanlarına, orada oturan bütün ailelerin geçimi için zorunlu miktarı dağıtır; bunlar da böylece teslim aldıkları ürünü, nüfus sayısına göre her aileye hemen bölüştürürler.’
Bunun sonucu olarak da, ideal toplumların hayat tarzını ballandıra ballandıra hayal ürünü öyküler kaplamıştı ortalığı.1956 yılında, İngiliz sarayının yüksek görevlilerinden Harrington, Cromwell’e ithaf ettiği Oceana başlıklı eserinde, toplumun yeni baştan örgütlenmesi konusunda bir plan sunmaktadır.
Telemaque’ın Serüvenleri isimli kitabında Fenelon, herkesin sınırlı bir toprak parçasına sahip bulunduğu ve çalışmak zorunda olduğu ideal bir kenti, Salente kentini anlatmaktadır.
1704 yılında Nicolas Gueudeville, Bir vahşi ile La Houtan baronu arasındaki konuşmalar başlıklı eserini yayınlamıştır. Yazar burada Kızılderililerin benim olanla senin olan arasında fark yoktur dedikleri için Avrupalılardan üstün olduklarını ileri sürmektedir.
Ama bu yeni ütopya akımının belli başlı temsilcisi, Morelly, adını taşıyan ve kimliği hala bilinmeyen bir yazardır.
Morelly önce 1571 yılında, Kızılderili dilinden çeviri olarak sunduğu ünlü Pilpay’ın Destanı’nı yayınlamıştır. 1755 yılında çıkardığı Doğanın Hukuku başlıklı kitapta ise fikirlerini çok daha sistematik bir şekilde açıklamıştır. Bu eser büyük çapta etkili olacaktır.
Yazarın ahlak görüşünü geliştirdiği felsefi bir bölümle başlamaktadır kitap.
İnsanı erdemsiz ve kötü bir varlık olarak sunan kaba geleneksel ahlak anlayışını bırakmamız gerekir diyor Morelly; yüce Bilgelik hakkında beslememiz gereken düşünceye uygun değildir bu ahlak anlayışı; çünkü yüce Bilgelik, uyumlu ve iyi olmayan hiç bir şeyi yaratmış olamaz. Bütün fikirlerini duyarlılığından alan insan, gerçekte, her şeyden önce kendini koruyup sürdürme kaygısıyla hareket etmektedir. Bunu sağlayabilmesi için de, ona türdeşlerine yaklaşmasını ve hiç bir şeyi kişisel olarak kendine mal etmeksizin türdeşleriyle işbirliği yapmasını buyurmaktadır. Malların ve ürünlerin evrensel ortaklaşa mülkiyetine dayanan bu ilkel durum çerçevesi içinde nesnelerin bolluğundan ve arzuların çeşitliliğinden dolayı bireyler arasında dalaşma çıkması olanak dışıdır. Herkes ya o anki arzusunu hemen doyurma olanağını bulmakta, ya da bir başka doyuma yönelmek üzere o arzudan seve seve vazgeçmektedir. Ayrıca bireylerin yeteneklerine olan bağımlılıklarını açıkça duyurur onlara.
Bu güzel durumdan niçin bu kadar uzağız peki? Çünkü diyor Morelly, bir erdemsizlik girmiş bulunmaktadır insanoğlunun içine: Aç gözlülük, ya da sahip olma arzusu. Ve bütün öbür erdemsizlikler, kendini beğenmişlik, kibir, tutku, düzenbazlık, iki yüzlülük, vicdansızlık hep bu köktek erdemsizliğin zamanla bozulmuş biçimleridir.
Nasıl doğabildi peki bu sahip olma arzusu’ Günün birinde bir takım uğursuz yasaların mülkiyeti ortaya çıkarmasıyla doğdu. Demek ki Morelly’e göre insanoğlunun bütün mutsuzluğu, bu yasaların sonucudur. Bütün kötülük, özel mülkiyettedir.
Şöyle sesleniyor Morelly insanlara:
’Kaldırın ortadan mülkiyeti, mülkiyete eşlik eden o kör ve amansız çıkarı atın, silin bütün ön yargıları ve onlara destek olan yanılgıları! Göreceksiniz ki insanlarda, savunma ya da saldırma iradesi diye bir şey kalmayacaktır;o kudurgan tutkular ve kıyıcı davranışlar ve tinsel kötülük kavramları da silinecektir ortadan.’
Demek ki toplumda uyum yeni baştan kurulmak isteniyorsa, doğanın buyurduğu yasalara dönmek gerekir. Nitekim kitabının son bölümünde Morelly, Doğanın niyetlerine uygun bir hukuk modeli ’sunuyor bize.
Üç temel yasa, hiçbir şeyin özel olarak hiç kimsenin malı olmadığını; toplumun her yurttaşı beslemek ve çalıştırmakla yükümlü bulunduğunu; buna karşılık da her yurttaşın, gücü oranında kamu yararlılığına katkıda bulunmak zorunda olduğunu belirtiyor bu modelle.
Bunun ardından sıralanan ekonomik yasalar bütün ürünleri kamu ambarlarında toplanacağını ve her yurttaşa ihtiyaçlarına göre dağıtılacağını önermektedir. Ayrıca ’yönetim yasaları her yurttaşın 10 yaşına gelince kendi seçeceği bir mesleği öğrenmeye koyulmasını, 15-18 yaşları arasında evlenmesini 20 yaşında tarımcı olmasını, 26 yaşında kendi özel mesleğine dönmesini ve 40 yaşından itibaren de kendi istediği gibi çalışmasını zorunlu kılmaktadır.
Savurganlığı önleyici yasalar herkesin 10 ve 30 yaşları arasında hep aynı biçim elbise giymesini önermekte; ancak 30 yaşından sonra, yol yönteme uygun olmak şartıyla yurttaşların istedikleri gibi yiyip giyinebileceğini söylemektedir. ’Hükümet tarzını düzenleyen yasalar ve ’Hükümetin yönetim yasaları’ aile üzerine kurulu bir siyasal örgütlenme getirmektedir. Yasama meclislerini aile başkanları seçer; ’evlilik yasaları’ alabildiğine kesin bir karakter taşımaktadır: Evlilik zorunludur, ancak 10 yıl evlilikten sonra boşanabilir insanlar;ve boşanmış yurttaşlar da ancak bir kere daha evlenebilir. Çocuklar 10 yaşına değin kamu kurumlarınca yetiştirilir.
İnsan zihninin sapıtmasını ve her türlü gerçek dışı hayale dalmayı önlemek üzere de yasalar konulmuştur. Bilim ve sanatlara herkes hürce kendini verebilir; ama bunun yanı sıra, Tanrı hakkında özetli ve sağlam fikirler aşılayan ve ruhun ölümsüzlüğü olanağını yurttaşlara açıklayan bir resmi metafizik vardır.
Görüldüğü gibi More’un kinden daha sistematik bir komünist toplum modeli kurma girişimiyle karşı karşıyayız burada. Ama böyle bir toplumun gerçekleşmesi olanaklarını açıklamak söz konusu olduğunda Morelly, öncülerinden daha ileriye gidememekte;’bu gün böyle bir devlet kurmanın olanaksızlığı, ne yazık ki meydandadır demektedir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.