- 550 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sayfalar Arasında Yiten Melek...
-Ben de bakabilir miyim kitaplara?
Ne zaman yanıma yanaştı ve kütüphanemdekileri incelemeye başladı bilmiyorum. Bu ufak tefek, eksik bakışlı, dikkate değmeyecek kız çocuğu çokça hızlı olmalıydı. Ya da ben oldukça dalmıştım.
-Ben de diyorum. Kitaplarınıza bakabilir miyim?
Bir kez daha rica ettikten sonra, sessizliğimden cesaret almış olacak ki biraz daha yaklaştı kütüphaneye. Raflardan rastgele bir kitap seçti, çekiştirmeye başladı. Oldukça sık dizilmiş kitaplar arasından herhangi birini çıkarmak zordu, bir çocuk için daha da mümkünsüz. Başardı. Kitabı aldı ve hemen yanımdaki masaya oturdu. Tekrar okumaya başladım. Karanlıktı ve benim dahi ışıksız olduğum bu tek odada, aydınlık bu eskimiş, eksilmiş, yarım kitaplardaydı.
-Kitaplar sizin için insanlardan daha önemli olmalı. Ya da dilsiz ve sağırsınız. Ne söylediğimi anlayamayacak kadar zekanız geri veya. Tepki bile vermediğinize göre...
Ya da oldukça kibirlisiniz. Bir çocuk sizin kibrinizi anlamaz sanıyorsanız hata ediyorsunuz. Anlıyorum ama karşılık veremem.
-Kitaplara bakmak istediğini söyledin ve benim cevap vermeme gerek kalmadı, birini alıp oturdun. Madem kitap okumak istiyorsun, sessiz ol... Sadece kitapla ilgilenirsen ancak, sadece onu önemsersen kendini tanıtır. Yoksa birkaç cümle görür çekilir gidersin. Sana içini açmayacaktır.
Başını sol omzuna yaklaştırdı. Gözlerini benden ayırmadan çevirmeye başladı sonra. Her hareketinde elindeki kitap azalıyordu. Yapraklar eksiliyor, bir ilkbahar kendini çocuğa teslim ediyordu.
-Dışarda yağmur var, dedi. Kitaplarda binlerce yağmur... Dışarısı ayaz belki. Bu kitapta kar yağıyor. Bu kitabı okumuş muydun?
Elinde tutunamamış bir çocuğun kimsesiz hayatı duruyordu. Bütün bir roman, çocuğun bulmak istediği, bulmaya çalıştığı o kimseyi anlatıyordu.
-Bir çocuğu anlatıyor, dedim. Hayata tutunmak için sebep arayan bir çocuğu... Hayata tutunmak için, arkadaş arayan bir çocuğu. Bir sonbaharda doğmuş, birkaç sonbahar sonra ölmüş o çocuk. Acıklı, kederli...
-Ve gerçeği kadar sersemletici değil mi? Çocuğun adı Aysel! Evet.. Şimdi okudum.
Gözlerini kaldırdı. Hüzün vardı. Az biraz önce bir damla yaş bırakmıştı kapağına kitabın. Az zaman önce okuduğunu söylediği o yüzlerce sayfalık romanı bildiğini anlatmıştı bana. Sahteydi. Daha önce okumuştu belli ki ve benimle konuşmak için kitabı kullanıyordu.
-Adın ne senin? Neden tek başınasın? Anne baban nerede?
-Dışardalar, dedi. Şu duvarın öte tarafında, diyerek karşı duvarı gösterdi. Belki de şu duvarın... Parmakları bu sefer yanındaki duvarı işaret etti. Omuzlarını silkti sonra. Bilmiyorum, dedi. Buralarda bir yerdeler ama...
-Sen neden onların yanında değilsin?
-Beni sen çağırdın. Çok önce... Şimdi hatırlamıyorsun. Beni sen çağırdın. Benim için ağladın. Benim adım o kitaptaki kızınkiyle aynı. Beni kimse, senin kadar derin okumamıştı...
Benim adım Aysel! Beni bir tek sen unutmadın...
Sayfalar arasında kayboldu sonra. Bir melek gibi uçup gitti...
Asena Gülsüm Güneş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.