- 545 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ruh hali!!
Ruhumun derinliklerinde vaktinin az oluşunun farkındayım. Nicedir de esasen sıhhatinin normalleşmesini arzulamaktayım.nasıl da üşümüştü yüreğim, bilemezsin! Neden diye sorarsan, bir an için yüreğine esbabını danış derim Hiç gereği yokken, ben sessizliğinde üzüldüm, sen de benim sana kızmaları m sonrası ben sizlik de. Ama şu anda beni rikkate boğup, güzel gözlerine ait birkaç kelimeyi toparlamaya çalışan güç, Seninle vuslatın limanına ulaşamasak bile, çaresiz bir sevginin yamacında tekrardan buluşmamız güzel bir şey!. Ama buluşamayıp boşlukta olanlar boşluklar ve boşluklardan bahsetmek için elime kalemi aldım. Fakat nasıl yazacağımı bilmiyorum. Defalarca aynı cümleleri tekrar etmekten bazen o kadar çok bunalıyorum ki, beni ilgilendirmediğini düşündüğüm konuları deşip, yeni bir ben çıkarmanın ne kadar da beyhude bir emek olduğunu düşünmem, bana hep acı verdi. Yine de aynı cümleleri telaffuz edip, mahiyetinde deforme olmuş bir duygu boşalımı imha etmemek adına,Her şey susuyordu: Caddedeki uyuyan taş, pencerelere sızan güneş ışığı, esneyen kedi, yaşlı bir kadının kırışmış parmak derisi arasında sımsıkı tutulmuş bastonu, balkonlardaki saksı çiçekler, kırk yıllık çam ağacı, evlerinin dış kapısına yaslanmış genç kız, üç tekerlekli bisiklete binen kız çocuğu, arabanın motorunun ısınmasını bekleyen adam, yer ve gök!
Nereden başlamalıydı, başlamamak mı gerekiyordu yoksa susmak mı diğerleri gibi. Mavi ışık, gençler, sihirbazın esrarengiz dumanı, nargile, koyu boş muhabbetler, asılsız binlerce haber…’Biliyor musun o kızın göğsü sarkmıştı.’ ‘Nereden biliyorsun?’ ‘Dünyanın gıkı çıkmış her şey sarkıyor.’ ‘ Sarkmayan bir şeyim vardı, geçen baktım o da sarkmış.’ ‘Sarkan sarkana desene.’ ‘Olmaz mı tabi, geçen gün aldığım çiçek vardı eve getirdim, iki güne kalmadı yapraklarının hepsi sarktı.’ ‘Susuzluk tandır.’ ‘Bence güneş gören bir yere koy.’ ‘Güneş yakar yapraklarını, gölgede sakla.’ ‘Yapraklarını süngerle ıslat.’ ‘Toprağına solucan at. Faydası oluyor.’ Aslında onlar da susuyordu.
Susmayan bir şey var mıydı, nereden başlamalıydı. Çabuk kafamın içinde kaynaşan hücrelerin bir hayal ürünü olduklarını kabullenme yoluna gittim. Belli bir zamanı yoktu. Günü olsa saati yoktu, saati olsa anı yoktu. Böylece her şey daha önemsiz gelmeye başlamıştı. Canlılar dünyasıyla aramda olan bağlar koptukça, kendime geliyordum. Diğer bir yandan herkes gibi, benim de isteyeceğim bazı güzellikler vardı. Güzellik? Huzur olmayınca güzelliğin bir manası olabilir miydi? Çocukluk, gençlik, olgun bir çağ, sonra belin bükülmesi yavaş yavaş, gitgide insanı değişik bir mahluka benzeten, sanki bu dünyada yaşamamış bir canlı gibi onu gösteren yaşlılık… Hiç birinin en ufak farkı yoktu. En azından benim için geçmiş ve gelecek birbirini götürürken, kalemimin yanında bir de kağıtları toparlayıp, masamın üzerine koydum. Bembeyaz kağıtlar o kadar çok şık gözüküyorlardı ki, aslında kıyamadım onları kirletmeye. Belirli bir pişmanlık anı sonrası, nihayet yazacağım dedim ve yazmaya başladım.
Uzun bir süredir kendimi enerjisi bitmiş batarya gibi hissetmeme sebep olan duygusuz kalışlarımı düşünüyorum da, nedense bazı insanlar hayatın anlamı için gereksizce kafa yoruyor. Buna dahil olan zatlardan biri de ben(d)im! Nihayet bulmayacağına kanaat getirdiğim bu arayışıma, kısa ve öz olarak temellendirdiğini cümleler mantıklı bir çıkış kapısı olmuştu. Dediğin gibi ’yaşadıkça kaybetmeli insan’ fikri, ilk başta insanı ürküten bir ejderha tırnağı kadar karşısında dururken, pek çokları gibi olağan bir hal üzerine ikamet ettireceğim silim (RESET ATMA) işlerimden ise bir türlü kurtulmayı başaramadım. galiba yaşamayacağım-da
..,Döndükçe içinde o her yanı buz kesmiş beyaz badanalı dört duvar odanın, çürüyen dünyanın ve artık çökmüş kalbini gördüm. İçi kurtlanmış, tıpkı çöpün aktığı bir apartman boşluğu gibi kokan, artık hiçbir işe yaramayan kalbini…Geçmişin öcünü alma derdini çoktan bitirdim iç çekişmelerim de, şimdi sadece yüzlerde den parçalanarak düşen o maskelere bakıyorum. insanlar ağladıkça tüm hainliğinle, o timsah gözyaşlarını aktıkça, ben büyüyü bozuyorum,gülümsüyorum her türlü rezilliklere tüm iyi niyetimi ömrüme akıtıyorum.
Olmuyorsa ve irkilmelerime sebep olacak güzellikler tembelliğimi değiştirecek hiçbir çare bulunamaz önümde henüz kabuğunu bile koparmadan kalbimdeki yaranın, bir akrep zehrini akıtmadan geceye, yüzüme çarpan rüzgarı gözyaşımla silip, herkesi kendi kaderine teslim ettim.
Bende durduğun her an, tıpkı bir doğum sancısı gibi, hiç bitmeyecek bir acıyla kıvranırken bedenim, yüzüme o büyük tebessümleri yerleştirmek, artık zor gelmiyor
dünya iki kapılı bir handır bilirim bir kapıdan girdim diğerinden çıkarım arasındaki zaman rüya yada rüya benziyor bu kapıdan elim, kolum, yüreğim dolu tertemiz ve Sübyan girdim. şuan ne varsa maziye ve anılardaki tozlu raflara bıraktım, hafifledim, hem seni, hem kendimi yanlış bildiğim ne varsa sildim.
Döndükçe içinde o her yanı buz kesmiş beyaz badanalı kerpiç duvarlı odanın dişin-da çürüyen ve artık kökmüş dünyanın kalbini gördüm. İçi kurtlanmış, tıpkı çöpün aktığı bir apartman boşluğu gibi kokan, artık hiçbir işe yaramayan kalbini…Geçmişin öcünü alma derdini çoktan bitirdim, şimdi sadece yüzlerden parçalanarak düşen o maskelere bakıyorum.onlar ağladıkça rimel erin tüm hainliğiyle, o timsah gözyaşları aktıkça, ben büyüyü bozuyorum, tüm iyi niyetimi ömrüme akıtıyorum.Ne kaldıysa artık…
Ve gün gelecek ve sen hiç doldurmadığın o kalbin kanında kendini boğacaksın, biliyorum. Ben kendime gülüyorum, acıyorum, üzülüyorum ve geçip giden bir ömre bakıp, keşke büyüklerimin sözünü dinleseydim diyorum.Sonra anneler ve sözlerinin bir zamanlar ne boş geldiğini hatırlıyorum, utanıyorum…Bu oda ve etrafında dönen bu dünya, en kadar sahteymiş ve ben hayatımı neden senin gibi ve değişmeyenleri için harcamışım, onu anlamaya çalışıyorum Oysa ömür denilen bu hediyeyi gözüm gibi korumalıydım.
Ölüm var yahu, ölüm ve sonrası , hayatın damla damla tadını çıkarmak varken, ah gençliğim, ne büyük cehaletmiş sin…
Şimdi gecen ömre fatiha okuyorum, içimde geçmişe dair hiçbir şey olmuyor. Ben geçen günlerin acısını çıkarma telaşındayım, bundan böyle sadece yaşıyorum ve en çok kendimi seviyorum…