- 664 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
'yalnız su var için işinde'
Kapının sesini hatırlıyorum. Garip bir sesi var kapının. Birisi o kapıyı içeriden veya dışarıdan açtığı zaman, insan ister istemez toparlanmak istiyor. Ayakta olsa dahi, en azından parmaklarıyla avucunu kaşıyıp, en son aynada gördüğü yüzünün herhangi bir yabancı cisim tarafından kuşatılıp kuşatılmadığını bilmek istiyor. Kapıyı açarken insanlar, nedense camına dokunuyorlar. Camını ittirip açıyorlar. Sonra tekrardan kirleniyor, kirleniyor. Kapıyı ve onun içinde ezelden beri var olmamış camı temizleyenler var. Birileri ellerinde sarı bezlerle o camı ve kapıyı temizliyor. O birilerini tanımıyorum. O birileri o kapıyı ve camı temizlerken, temizledikleri şeyin bir daha kirlenmemesi için dua ediyorlar mı tanrıya, hiç kimse bilmiyor. Tanrıdan bile gizledikleri bir sır haline dönüşen bu sırrın arkasında, kapının hep açılıyor oluşu yatıyor. İçeriye girildiğinde de, içeriden dışarıya çıkılsa da kapı her zaman açılmak zorunda. Kapının ve onun içinde sonradan yaşamaya başlamış camın bir de diğer tarafı var. Sarı bir bez var bir de. Aslında mavi, pembe, yeşilde olabilir ama birileri sarı diye dikte ettirmiş. Sarı olmasının, işlevi düşünüldüğünde renginin olmasının hiçbir manası yok. Ancak renksiz hiçbir şey yok imal edilmemiş hayatta, bir bezin de rengi olmalı. İlla ki sarı bez olmalı derken, sarı bezin diğer bezlere nazaran daha fresh bir havası var. Güneş gibi mi demeliyim? Güneş her gün doğarken, insanlar kendilerini taze mi hissediyor? Gerçekten de böyle hissedenlerin var olduğu garip bir dünyada, suların kesileceği güne inanarak duş alıyoruz her sarı günde.
O gün duş almış mıydım, yoksa terlemiş olsam dahi, bir sonraki sarı günün tazeliğini bahane ederek umurumda olmamış mıydı, inanınız hiç hatırlamıyorum. Hatırlamam da gerekmiyor. Adını da bilmiyorum. Adını bilmediğim her şey o kadar ilgi çekici geliyor ki! Örneğin iki kuş görüyorum çınarda. Aynı ağacı paylaşan farklı bir sürü kuş arasında kargayı bilirken, diğer kuşunsa ismini bilmiyorum. Hem kargalara da isim vermek türsel bir davranış olsa da, hiçbir kargaya karga diye çağırmamış biri olarak, hayvanları çağırmanın en kısa yolunun, onların çıkardığı sesi taklit etmek olduğunu fark edince, kuşların veya hayvanların da aslında bir isminin olup olmayacağına dair şüpheler de yok oluyor. Neden çınar ağacı dediğimi de bilmiyorum! Kavak ağacı da olabilirdi ama kavakları hep güzel, uzun boylu, İskandinav doğumlu genç bir kıza benzetmişimdir. Bu sonradan ortaya çıkmış hayal ürünü bir görsellik. Önceleri zahidi andıran kavak ağaçlarının birden şehvete dair bir görüntü içerisinde olması elbette çekilmesi güç bir değişim. Bunların yanı sıra o kapı sesini duyduktan ve onun rüzgâr gibi koridordan geçip, daha içeri gitmesinin uluslararası kaosu andıran halleri de vardı. Bir çileğin ilk haliyle son hali asla bir olmadığı gibi, o kapıyı açtığı zamanla, kapının arkasından kapandığı anın da çok farkının bulunduğu anda, demografik bir değişim olmuş; tüm doğa dostu üretimler, nükleer enerjilerin yerini almış, çevre yıpranmaları göz önüne alınarak ve bilakis insanların üzülmemesi adına ekonomik ve sosyal ne kadar iyi değişim varsa, herkesin anlayabileceği standartlarda, tekrardan araştırılmaya, ciddi, tedbirli ve eğitim seviyesi geleceğin sulhuna yönelikti. Buraya kadar olan, olacak, olması dilenen taleplerin asla imkân dairesinde olmayacağını düşünmek istemezken, derin aşk boyutunda kapı ara nesnel bir bilim haline dönüşmüş, ipliğin en berrak, olağan ve olabileceği arzulanan şüphesiz en değerli eserlerin basılacağı ten tahtasında ilk sırayı küçük bir hayvan olan, sivrisinek almıştı. Bazıları ona hayvan demese bile, o hayvan oluşunun kanıtını ten tahtasında yazdığı rahatsız edici yazılarla göstermiş ve kızaran ten tahtasının bazı mecralarında istikbal mücadelesi veren kıl döngülerinin birer çil ve kil muhasebatı içerisinde oldukları zamanla anlaşılıyordu.
Su akıyordu. İçten bir değişimin öncüsü iki hidrojenin ortalarına aldıkları oksijenle çocuksu ve masumca oyunları sonucunda ortaya çıkan gözyaşı damlasının etkisi uzundu. İçten içe içi gıdıklayıcı ve insanın var oluşunun temel paradigmasında masumiyet karinesini bozacak çıplaklığın ten tahtasında ileride sallanacağına dair imzalar konan selüloit vadilerinde, hırs, ıslak, tüylü bir çekirdeğin etrafında genişleyen şeftali organizmasının halkasındaki ilk kurdun sevincini ortaya çıkarıyordu. Kokusuz su, rüzgarın neme ait toprak ve ateş kokusunu katık etmiş bir hava içerisinden süzüp, tene boşaltırken, az çok durağan dünya hayalinin tesadüfi yaklaşımlarında etkileyici sonlar bırakmaya namzet birer ispirto içkisini icat ediyordu. Yanıcıydı, asla içilmezdi, ekmeğe banıp yenemezdi, dikkatli kullanılması gerekiyor ve eğer herhangi bir anormal davranış, tepki görülürse doktora başvurulması tavsiye ediliyordu. Birçoğu doktora bile gitmeden evde kendi tedavisini uyguluyor, bir kısım medya odaklı canlı bileşimleriyse sarı bir taksinin içerisinde hızla hastaneye yetişemeye çalışıyordu. Çocuk her an için sarı takside doğabilir diye şoför korkuyor, ten tahtasının arasına sızmış su, kurtlarını dökmek için sokak sokak düğün arıyordu.
Kapının sesi. Adsız ten tahtası. İpek. İp. Bacakların sütunu andıran gölgesinde, koltuk altlarında tay saçlarını andıran… Hayır bu olmadı. Bilakis koyunun kıllarının kıvırcıklığıyla eş bir koltuk altı balosunda terin asla rahatsız edici olmadığı, belki bir Amazon ya da yağmur ormanı hatırası olarak kalır, kapı sesi ardında çıkmış delice bir ateşin söndüğü zincirin yağının tükendiği ve suyun rahmetini aşıp, dalga dalga ateş olarak uygarlığın dinine küfrettiği çağda, kapıların artık açılmayıp, kapanacağı anı bekleyen bir çocuğun yine kapının açılacağını hatırlamasıyla, farkında olmadan umutlandığını bilmek, ne sulu bir gerçek! Tek bir küp şeker hücrelerine ayrılıp, sigara dalının etrafında genişlerken, garip bir kuruntu, yetim atfına maruz kalmış genç kızın yüz liralık bayram harçlığına kalın dudakları gibi garip bir isyanla güpegündüz öpüşüp, havada asılı kalırken, deniz uçuklu serüvenlerine kapının açılmasıyla başlamış, kapı kapandığı an güneş ilk defa gece doğmayı kabul etmiş ve yazarın kalbinin oturağı kırılmış bir bankında ayakkabıları yastık olacak şekilde hayal uzanmış, sabaha kadar öylece uyumuş.
Burada araya girmek zorundayım. Geleceğin on üç puntolu yazarlarının içinde hep ukde kalmış matbaa kokusunun aslında birer makine yağı ve dişli sesi olduğunu dc motoruyla var eden herhangi bir makine ustasının iki parmağı olmayan eliyle sıktığı dünya hüznüne ortak bir bildiriyi ablasının dudaklarından çıkan uçuklar tanrıya şikâyet edercesine patlamış mısırın beyaz dalgalanışını andırıyordu. Biliyor musun bazen hiçbir şey hatırlamıyorum diyorsun. Tek hatırladığın ince bir his oluyor. O hissin geri planında, çıplak bacaklarını geriye doğru iterken, bağırsakların kat kat küçücük kafesinde sıkışıp kaldığını bilen dondurma güzeli bir yaratığın asla var edemeyeceği güzelliğe dair dünyasında temel içgüdüsünün harakiriler sahiplendiği yerde, yazar duygusuz bir elmayı dişlemekle meşguldü. Pudralı bir eldiveni çıkardıktan sonra birkaç saniye kalıveren o beyaz görüntüyü andıran genç kızın gölgesinde geriye kalmış ince, uzun, kahverengi bir saç telini yazar fark edemediğinden, onu alıp, usulca balkondan aşağı fırlattım. Aslında balkonda bulunan çiçeklerden birine bağlamak hepsinden daha akıllıca olsa da, tanındıkça sevgisinin aslında tanrısal bir ize ait olmasını dileyen yazarın karamsar yapısına eş, gözaltı torbalarında biriktirdiği suların katılığını kıran ilk çekiç darbesi genç kızın gölgesini bırakıp giderken, ondan bir kitap yazması isteği olmuştu. Aslında bunu dil söylememiş, el yazmamıştı. Yalnızca ten tahtasında pembe bir tebeşir yavru kedi miyavlamasına benzer sesle bu isteğin altını çizmeden, eğik bir halde yazmıştı. Sonra birden yazar kendine geldi. Yazmak istediği şey bir başkasının duası ya da bekleyişi yerine, kendi bekleyişsizliği olması gerekiyordu. Aslında yazarken, asla yazmaması gereken şeylerin üzerini örtüyor, taşıdığı yükü asla kutsal bir sayfaya dökmeyi başaramıyordu. Bununla beraber trajik aslında imgelemeleri normal bir bok mecrasını andıran beyaz taş üzerinde, aşk toprağın altında usulca eriyordu.
Tüm güzel dilekler yalnızmış oysa. Kapı sesini duyduğumu hatırlıyorum. Bazıları konuşurken, bir şey anlatmak isterken yüzüne doğru yaklaşırsın ve anlattığının daha iyi anlaşılıp, anlaşılmadığını görmek istersin. O an dudaklarının, dudaklarına gitgide yaklaştığını hissettiğini an, uzaklaşırsın. Bazen uzaklaştığını sandığın her an, gitgide yaklaşırsın. Garip olan, herkes bunu kendi için var olabileceğini sanar. Daha garibi de bu herkes için var olabilecekken, tanrı orpheus kılıklı kullarına aşkı bahşederken, diğerlerine acı çekmeleri için imitasyon zevkler yaratmış. Ten tahtasına yazılı yüzlerce karalamadan sonra, silinmiş yazılar, üzerine bir sabunla etkili bir yıkama eklenmiş, kabul görülmüş bir zevkle aşk, doruğun ilk atımında bekleyen ayının bakışlarında güneşi bile balığa çevirmiş ve tanrıyı, balık doğuran daha büyük bir balık haline dönüştürmüştür. Zavallıcık insan. Tanrıyı kendi gibi oyun seven bir çocuk sanmayı bile başarmış.
Oysa duyduğuma yemin ederim. Kapı sesi açılmış, ellerinde benim kitaplarım, ağzı gitgide yaklaşan bir baharı andırıyordu. Dudaklarının olup olmadığından, gözlerinden, yüzünü bütünüyle kaplayan o tanrı çiçeklerinden, dahası sırmayı andıran iplerden, ipekten tenden; geriye ne kaldıysa görmediğim yer kırılmaya müsait bir anne kalbi ve pencere camıydı. Cam üçüncü katta, mahalle eski bir beyefendinin namıyla anılıyordu. Hikâye aslında burada başlıyordu. Her şey yaşanabilirdi, yaşandı, bitti, devam etmesi muhtemel kaldı. Poşetteki son içi dolu fıstığın dişleri gıcırdatan çıplaklığıyla sustu. Öykü artı dört derece de eridi, su oldu.
YORUMLAR
ben senin hafizani tasiyan suyum diye
birden bire kendi kendimden gecerken
kapiyi unuttum
sadece su geciverir oldu icimden
icimiz disimiz su
teknoloji iste
daha ne olsun
bilgicagindan geciyoruz derken.
sudan gecer olduk .
hadi su ic
"safligini hatirla"
"kapiyi unut"
gercegi hatirla
an gelir
su biter
gul susar
her sey biter
...
hakkin sesini okumak guzel
okumaya okumak icin gelince yeniden okuyacagim .
guzel bir paylasim ..
tesekkur ederim ..
saygiyla,
.
YAŞAYANKELİME tarafından 8/8/2014 9:38:44 AM zamanında düzenlenmiştir.