- 1169 Okunma
- 6 Yorum
- 4 Beğeni
ACININ ÇIĞLIKLARI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
ACININ ÇIĞLIKLARI
1. Bölüm: OTOGARDA AYRILIK VAKTİ
Güneşin altın rengi pencerelerin gözlerinde alevleniyordu. Tutuşuyordu evlerdeki cam, tutuşuyordu yürekteki gam, tutuşuyordu güneş kaçarken akşam. Kızıla boyanmıştı bulutlar, neredeyse kanları şehrin üstüne damlayacaktı. Ve sökülecekti tutuşan eller az sonra. Ayrılık şarkısı çalıyordu rüzgâr, etraflarında yok sayılan insanlar, mevsim sonbahar, başlarında har, biliyorlardı ki az sonra basacaktı bir efkâr.
- İyi ki seni Tarsus’da beklemişim, Mersin’de otogarda olsaydım onca insanın içinde yanına bile yaklaşamazdım.
- Evet, çok kalabalıktı, zaten sıra da gelmezdi sana. Nişanlandık ama hala babanlar izin vermiyor bir arada gezmemize. Böyle saklı gizli buluşmasak konuşamayacağız da.
- Seni çok özleyeceğim aşkım, geceler haram olacak inan ki.
-
Sesi titriyordu konuşurken genç kızın, elleri titriyordu ve bütün bedeni… Ağlamaya hazır bulutlar konmuştu gözlerine. Çorak topraklar gibi çatlamıştı dudakları, içinin ateşinden. Çok kalabalıktı otogar, hüzün yağıyordu gözlerden, özlem kapıları açılıyordu dudaklardan, henüz ayrılmamışken. İpek şal gibi al bayrağa sarılmış gençler uğurlanırken arkadaşlarının kollarında yükseliyordu göğe doğru. Teselli gülüşleri yerleşmişti yüzlere, boğulan hıçkırıkların yerine. Gecenin yüzünü okşuyordu hasret kanatlı kuş cıvıltıları, uyuklarken yuvalarında.
Çirkin bir ses dolaştı otogarın önünde;
- Diyarbakır yolcuları otobüsünüz kalkmak üzere!
Gerisini anlamamıştı bile hiç kimse, duymak istememişlerdi belki de. Analar son kez sarıldı oğullarına, kalp atışları birleşti tek göğüste. Ki o göğüsten sevgi içmişti o evlatlar doyana kadar. O göğse başlarını yaslayıp ağlamışlardı en kederli günlerinde.
Genç kız son kez sarıldı delikanlıya. Kim ayıracaktı ikisini? Hopörlerden gelen ses mi?
Ellerini kurtarmaya çalışırken delikanlı yalvaran bir sesle konuşmaya çalıştı.
- Biliyorum, öykümüzün en hüzünlü ânı bu saatler. En kırık zamanı, çatlağından sızıyor hasretin şimdiden içime. Ama senin için, sizler için, şerefimiz için, vatan için! Vatan için! Vatan için!
Devamı gelmiyordu bir türlü, düğümleniyordu sesi boğazında. Söylemese ne olurdu ki, zaten herkes anlıyordu ne için gittiklerini.
Analar haykırıyordu. Askerleri uğurlamaya gelenler haykırıyordu seslerinin yettiğince.
İçimize akıttık yüreğinin demini
Bakışından okuruz gizlenen erdemini.
Alkışla uğurlarız yönün kutsal yön asker!
Ayakların toprakta gurur ile dön asker!
Çekilse de sineye umut işli tasalar
Sizleri yıldıramaz kan emen yarasalar
Haydi durma ilerle senin yerin ön asker!
Ayakların toprakta gurur ile dön asker!
Al bayrağın önünde her an eğileceksin
Dönersen gözyaşımı elinle sileceksin
Görevinden kaçarsan bir mum gibi sön asker!
Ayakların toprakta gurur ile dön asker!
Söylese de tüm diller, gönüllerden uzaktı ayrılık. Sevda ile şakıyan sevgiliye tuzaktı ayrılık. Busesini alırken, sevgilinin dudağında kızıl güldü ayrılık. Yüreğinde korlaşan kızgın küldü ayrılık. Genç kızın yüreğindeki lav seli sızıyordu gözlerinden, kâr etmeyecekti hiçbir teselli zaten vurulmuştu delikanlının dilinden düşen son sözlerinden.
Yolculuk başlayacaktı az sonra. Kız yürüyecekti sonunda hüzne çıkan sokaklarda, tek başına, hasretini gömerek yüreğine. Belki birkaç mektup, belki telefon… Kokusunu getirir miydi oralardan? Ya saklı duygularını bastırmaya yeter miydi? Yetmeyecekti, biliyordu ama yapabileceği bir şey yoktu, vatandı mevzu, her evlat gibi görevini yapacaktı. El sallarken hareket eden otobüse sarıldı anılarına, sarıldı hayallerine ve evine gitmek için yürümeye başladı karanlıklar içinde.
Gece yıldızlı yazmasını sermişti dünyanın üstüne. Dolunay yolunu aydınlatıyordu yolculuğa çıkanların. Aydınlık bir gelecek için çıkmıştı yola gençler. Yüreklerinde hissettikleri korkuyu anlatılamaz bir gurur bastırıyordu. Zaten yolcuların çoğunluğunu onlar oluşturmuştu. Hep birlikte acemilikte öğrendikleri marşı söylemeye başladılar.
Şanlı Türk erleriyiz gözümüz yılmaz asla
Silahsız savaşırız kollarımızda kasla
Beraber can veririz Van, Iğdır, Muş, Sivas’la
Bir gün doğrulup bize “Siz kimsiniz?” derseniz
“Orta Asya Türküyüz soyum Oğuz Han” deriz
“Ululardan uluyuz Mehmetçik civan” deriz.
Vatan için can alıp can vermektir işimiz
En güçlü enseyi de keser bizim dişimiz
Biz her zaman var olduk görülmez bitişimiz
Derseniz bize bir gün “Belki kesilirsiniz”
Allaha yalvarırız “İmdat et Sultan” deriz
Son ana dek savaşır kaçmak mı “Aman!” deriz.
En zayıf askerimiz zincirleri parçalar
Göğsümüzde davullar savaş türküsü çalar
Çelikten bile serttir can denilen sırçalar
Derseniz bir an bize “Kesilecek sesiniz”
“Şehitlikten korkmayız ölüm bize şan” deriz
Bize söz söyleyene “Derde düş kıvran” deriz.
Savaşırız, korkmayız ölmek de var kalmak da
Her zorluğu görmüşüz deprem de, sel, kurak da
Başımız göğe erer varılan son durakta
Şehitlik tacımızı takarız gelirseniz
Huzur ile gideriz “Dönecek devran” deriz
Düşmana satamayız “Kalbimiz umman” deriz
“Aç göğsünü sar bizi geldik asuman” deriz.
Not: Devamı var….