- 740 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
ÖNCE CAN SONRA CANAN
Neyin en çok can yaktığı o kadar belirsiz ki… Tıpkı içimizden geçenlerin başkasının nezdinde ne kadar belirsiz olduğu kadar.
Can yakmak: Ne de olsa önce can sonra canan…
En çok kimi seversiniz? Hadi itiraf edin?
Sevgiliniz? Anneniz? En yakın dostunuz?
Yanlış cevap… Önce egonuz. Elbette vardır yanlış giden bir şeyler hayatınızda. Hiç inkâr etmeyin. Hangimizin hayatı dört dörtlük olabilir ki. İlla ki vardır mustarip olduğunuz bir şeyler ya da haz etmediğiniz insanlar.
Ölçüt ne olabilir sizce? Hayır, hayır sizden bahsetmiyorum. Kastım kimi neye göre değerlendirip hükme varırsınız?
Benzerlik teşkil eden yönleriniz mi yoksa farklılıklarınız mı?
Benzer olmak iyi mi kötü mü bu da tartışılır. Bu sefer rekabet duygusu kızışıp bir şekilde öne geçmek gelir ilk sırada. Birinci ya da ikinci hatta sonuncu. Nedir ki kıstas. Hırs mı yoksa maddiyat mı?
Birbirinden sıdkı sıyrılmış onca insan ve durduk yerde birilerini kırıp darmadağın etmek. Belki de sayısız yalanla donatmak ortamı. Ne de olsa yalanlarını sırrını kim çözebilir ki…
Ve eksiklik diye ne addediliyorsa. Ne de olsa kazık kakacağız dünyaya. En iyisi, en güzeli, en başarılısı ve mükemmel gibi sayısız niteleme sıfatı adımızın başına eklenen. Ya da kart vizitlerimizde yazan o şaşalı unvanlar.
Kariyer, maaş, unvan ve pek çok sosyal faktör. Olması gereken zaten tam manasıyla bu fakat tek farkla: Azıcık hassasiyet, bol miktarda anlayış ve içten yaklaşımlar insan olduğumuzu hatırlatan.
Bir şekilde denge korunmalı ve herkes bir işin ucundan tutup dengeyi devam ettirmeli. Ama o kadar çok zayiat veriyoruz ki. Evet, göreceli ve zaman zaman anlaşılması zor ama imkânsız da değil diğer yandan. Karşımızdaki anlamasa da içimizi okuyan İlahi Gücü göz ardı ediyoruz ne yazık ki.
Kırmak hele ki bile bile can yakmak. En zayıf noktasından vurmak.
Ne olsa görmez ya da duymaz. Hatta gözünün içine soka soka bunu vurgulamak. Çok basit bir nokta belki de ayrıştırıldığımızı sandığımız… Evet, ayrıştırıldığımızı sandığımız. Basit ya önemli ama ne varsa bizi ayrıştırdığına inandığımız.
Ne olabilir ki… Binlerce faktör belki etken belki edilgen ama Allah’ın nazarında sıfır tolerans. O kadar eminiz ki kendimizden yarınımızı düşünmeden el atıyoruz ve zarar veriyoruz bazen farkında olmadan bazen de üstüne basa basa…
Sevgi denen o kutsal kelimeye değinmedim bile. Zira kolayca tüketilen bu kelime pek bir anlam ifade etmiyor insanların nezdinde kendilerini ve egolarını sevmeleri haricinde. Ya da anlık ve göstermelik sevgiler ya da alışkanlık haline gelmiş birliktelikler: İster kadın ister erkek.
İstisnalar olmaz mı… Ama ne yazık ki istisnalar kaideyi bozmuyor.
Kaideler, öğretiler, öngörüler ve sayısız itham hatta nefret hatta ikinci sınıf muamelesi yapan şahsı muhteremler.
Kısıtlı bir gözlem alanı ama unutmamalı ki istatiksel analizler de belirli gruplar dâhilinde yapılan ön inceleme ve araştırma neticesinde sonuca ulaşıyor.
Ne dramlar yaşanıyor belki yakınımızda belki de uzağımızda. Ne mutsuz hayatlar koşullanmış düzenle sırf uyuma dâhil olmak adına. Kurallar, bilindik ne varsa ama ya iç yüzü…
Uyum sağlamak adına bürünülen roller de cabası. Üstün bir performans olduğunu da yadsıyamayız doğrusu. Ne de olsa usta oyunculara taş çıkartırız.
Hele ki sorsalar ağız alışkanlığı:
-Nasılsın?
Cevap vermeye çekinir olduk.
-İyiyim.
Ya perde arkası…
Ya da:
-Hiç sorma.
-Noldu, anlatsana…
Aşağı tükürsen sakal yukarı tükürsen bıyık. Empati çok sık telaffuz ettiğimiz bir sözcük belki ama ne yazık ki ihtiva ettiği anlamı bir türlü hakkıyla yerine getiremiyoruz. Gerçek anlamda vakıf olsak önce kendimize ve karşımızdakinin durumuna hesap gününden bu kadar korkmazdık. Ama yeri gelince ne güzel çalıştırırız savunma mekanizmalarımızı. Ya yüreğimizden geçenler… Ya dilediklerimiz… Ya gerçek duygu ve düşüncelerimiz…
Harcımızdaki malzeme eksik kısaca. Hamurumuz yeterince yoğrulmamış. Ve çoğu şey sözde kalıyor. Allah’ı anmak adına emin olsak da kendimizden yeri geliyor acımasız bir kimlikle kolaylıkla yerin dibine sokuyoruz her kim ise hedef tahtamız. Bu bir yabancı bile olabilmekte. Bir şekilde eksikliklerimizi bertaraf etmeliyiz içine düştüğümüz kompleks denen o hayvani duygu ile ve arınıyoruz insanlığımızdan.
Genele mal etmek ne derece doğru olur, tartışılır. Zira bu gibi saptamalar demek değil ki yakınında ya da uzağında insanlar olmayacak. Elbette güven ve hakkaniyet duygusu henüz varlığını yitirmedi ama bu da demek değil ki dört dörtlük insanlarız.
Günümüzün gerçekleri hatta dünyanın kurulduğu ilk günden bu yana süre gelen bir süreç. Ve ne yazık ki değişen şartlar, sunulan imkânlar ve malumunuz imkânsızlıklar pek çok mefhumu alıp götürdü bizlerden: Has sevgi gibi, gerçek insan gibi, güven duygusu gibi bizi sarıp sarmalayan. Ya da gerçek aşk, karşılık beklemeyen insani ilişkiler ve aklınıza ne gelirse…
Hep derler ya: Allah iyilerle karşılaştırsın. Bize de gereken tam anlamıyla bu. Sağlam dostluklar, şüphe götürmez birliktelikler, birbirinden emin arkadaşlar ve söylenmeyen yalanlar. Belki de görmezden gelmek lazım yeri geldiğinde ve fazla umursamamak. Bu da aşırı alıngan birinin nazarında zor bir seçenek ama yine de uygulamaya değer.
Yine de ümidi kesmemek lazım. Öncelikler kendimizden ve kim varsa yakınımızda uzağımızda. Varsın yanılma payı bulunsun yaptığımız seçimlerde. Buna da hayatın tadı tuzu diye baktık mı döngüye dâhil olup uyum sağlamak o kadar da zor olmayacaktır.
YORUMLAR
Görmezden gelmek mi? Ne mümkün.
Buradayım diye bağıran yalanlar, her yönüyle aşikar olan ve gün yüzünde durup duran gerçeklerin iflah olmaz ve alışılmış bir kandırma refleksi ile inkar edilme çabaları, güvenmek kelimesine artık ürkerek yaklaşmaya sebebiyet veren onlarca maske takmış sahte yüzler.
Haketmiyor mu bu bulanık kimlikler, ki tanıdık ya da yabancı farketmez..yerin dibine geçmeyi?
İnsanlıktan uzaklaşmak değil, hak edene hak bildirmek. Sadece, amiyane tabirle aptal olmadığını izah etmek istemektir amacınız, ama ne mümkün.
Ve tuhaftır..pasif saldırganlıktır ortak noktaları.. bakarsınız, kelamınızda sonuna kadar haklı olduğunuz halde, ''mağdur'' sıfatını haiz teatral rol yine onlara düşmüş, onların kalpleri kırılmış, onlar örselenmiş, onlar küsüvermişlerdir. Kendinizi suçlamanız için size yeteri kadar zaman bırakmak üzre gayba yol aldıkları bile olur.. ve oynadıkları bol tuzaklı oyun o denli aşinalarıdır ki artık, sonuçlarından hep emin keyifle gülümserler karanlık bir yerlerde. Ve bir bakmışsınız tekrar buyur ediyorsunuz onca ''gördüğünüze'' rağmen.. kelime zayıf kalsa da, bir 'zafer'dir ve daha fazlasıdır bu onlara..ve sahne tekrar açıldığında, siz bu cephe kazanma stratejilerinin farkına varmadan, ta en başta 'olmadığınızı' anlatmaya çalıştığınız o sıfata, gönüllü olarak dahil olmuşsunuzdur..
İnsanların irdelenmemesi, yargılanmaması yaklaşımı, ancak benzer safiyane ve has duygularda olup da insani hata yapanlar için geçerli olmalıdır ..derim kendimce.. Kötü insanlar iyi insanları haketmemeli.
Ve gece karanlık kalleşliklerin üstüne ağır bir perde gibi kapanırken, yeni gündoğumlarının, saf ve halisane duyguları, yalansız dolansız sevgileri, mert yürekleri, belki uzak belki yakın bir iklimde hala yeşertiyor olduğuna dair inancımı kaybetmek istemiyorum..
Sevgili dostum, bir yazı yazmışsınız ki, bin ah işittiniz kase-i fafurdan.
Sürç-ü lisan ettimse affola.
Elinize, yüreğinize sağlık.
Gülüm Çamlısoy
bilakis açılımı pek anlamlı ve bir o kadar içten bir yorum.
sonsuz teşekkürler şahsınıza öncelikle.
pasif saldırganlık dediniz değil mi...yürekten katılıyorum. en acısı da verilmeyen tepki ve o çıldırtan sessizliktir.
suçlu mu mağdur muyum diye binlerce kez sorgularsınız, hak edip etmediğinizi.
ne zordur o sessizliğin soğuk yankısı.
ne zordur beklemek neyi beklediğiniz de meçhuldür diğer yandan.
sevgimle...
Şimdi,
nasıl yorum getirsek bu yazıya?
''Güzel bir çalışma'' diye yazmak geliyor içimden ama,
aslında bir acı durumun resmedilişi bu.
Acı bir çalışma diyelim en doğrusu.
Babam, 87 yaşında, görmüş geçirmiş bir insan.
Hayata atılma dönemlerimde bir kenara çekti beni ve nasihat etti.
''Oğlum'' dedi.
''İnsanları çok fazla irdeleme, yargılama. Onları, olduğu gibi kabul et. Edebiliyorsan arkadaşlığa devam et. Edemiyorsan, arkadaşlığını bitir.''
Hep kulağıma küpe olmuştur bu söz.
Çok faydasını gördüm.
Bence sizler de deneyin.
Değişik ve çok faydalı bir çalışma olmuş bu günkü.
Gülüm Çamlısoy
Üstelik evet üstelik çok yakın olduklarım. Liste yapsam ya kağıt biter ya da kalemin mürekkebi. Bu yüzden sığındığım liman yazın dünyası.
Ve bu yüzden, değerli yazarım, suçu kendimde aradım ömür boyu.
Mükemmel değilim asla dört dörtlük olmam da mümkün değil sadece fazla yalın ve içten bir açılımım var yakın hissettiklerime. ve bir o kadar uzak iç sesim beni uyardı mı.
Bu yazıyı yazalı bir haftayı geçti. Komik ama kıyamadım göndermeye. Bazen emin olamıyorum yazdıklarımdan bazen de sona saklıyorum. Sanırım sıkı bir bağ kurdum ben bu yazı işleriyle.
Uzattım, kusura bakmayın.
sonsuz selamlarımla. Çok çok teşekkür ederim..
Simmdiye kadar okudugum yazilarinin en guzeli idi
İsyetim, detayli yazamiyprum, arada kaynamasin diye puanimi verip cikiyorum
Sevgiler, Gulum...
Gülüm Çamlısoy
YÜREK DOLUSU SEVGİLER...
:))
Gülüm Çamlısoy
kısaca koca bir kaos.
ama yine de kendimiz öncelikle. bizden daha değerli ne olabilir ki her ne kadar farklı düşünse de haricimizdekiler.