Gönderilmeyen Mektuplar (2)
Çok sevdiğim;
Hafta sonu "Ne yapsam, ne etsem " diye düşünürken, aklıma kütüphane geldi. Geçen gün cadde de gezinirken evime çok yakın olduğu dikkatimi çekmişti. Çok uzun yıllar oldu kütüphaneye gitmeyeli. Vardığımda tahminimden daha kalabalık olduğunu gördüm.
Okul yıllarımda eğitsel kol faaliyetlerinden kütüphaneciliği seçtim yıllarca.Birkaç kafadar arkadaşımla teneffüs aralarında koşa koşa kütüphaneye giderdik.Gelen öğrencilerin kitaplarının değişim işlemlerini yapar, kitapları sıraya sokardık.Yeni gelen kitapları da numaralarına göre yerlerine yerleştirirdik.Kitapları okumak kadar onlarla haşır neşir olmakta güzeldi.
Kütüphane memuruna "Çok şanslısınız, güzel bir mesleğiniz var" dedim. Bezgin bir ifadeyle yüzüme baktı. "Hiç de öyle değil" dedi. Her halinden mesleğinden çok da memnun olmadığı anlaşılıyordu." Ne yazık kıymetini bilmiyor " diye düşündüm. Herkes sevdiği işi yapmalı bence. Yaşamda mutlu olmanın birkaç basit kuralı var, sevdiğin işi yapmakta bunlardan biri. Sahip olduğumuz mesleklerde geçirdiğimiz süre hayatımızın önemli bir kısmını kaplıyor. İnsan onu da sevmediği bir işi yaparak harcamamalı. Etrafımda "Olmak istediğinin" dışında "Olmak zorunda kaldığı" mesleği icra eden bir sürü insan var. Kimi aile baskısıyla kimi yeterlilik gösteremediğinden, elindekiyle yetinmek zorunda kalmış. Şu sözü çokça duyuyorum "Aslında ben şunu olmak istiyordum ama şu olmak zorunda kaldım".Haliyle hayatlarından pek de memnun değiller.
Uzunca bir süre okumak istediğim kitabı aradım. Kitaplar olması gereken yerlerinde değillerdi. Sıraları karışmış " Ben olsam hepsini tek tek dizerdim, aradığınızı istediğiniz zaman istediğiniz yerde bulabilirdiniz " diye düşündüm. Kafka’dan "Dönüşüm’ü" aradım, yirmi dakika kadar. Sonunda buldum, aynı yazardan " Milena’ ya Mektuplar "
isimli kitabı da edindim. On beş gün sonra geri getirmek üzere ikisini de eve götürdüm."Dönüşüm" ü okudum bitirdim. Samsa bir sabah kalktığında böceğe dönüştüğünü görüyor. O zamana kadar ailesinin geçimini sağlamak için çalışmış, evden işe işten eve bir hayat geçirmiş genç yaşında. Huysuz patronuna katlanmak zorunda kalmış. Böcek olduktan sonra başına gelenler trajik. Benim de kendimi Samsa gibi hissettiğim dönemler oldu. Dönüşüme kadar her şey yolundayken dönüştükten sonra, insanların bana karşı muamelelerinin değiştiğini hissettiğim günler de yaşadım. Kimse kimsenin derdini, sıkıntısını çekmek istemiyor galiba. Bu en yakınlarınızdakiler bile olsa hep aynı. Kesintisiz mutluluk, enerji mi saçmak gerekiyor? Kimse kusura bakmasın, dünya hiç de öyle kelebeklerin uçuştuğu bir yer değil. Belki de benim şanssızlığımdır. Başkalarını bilemem. Böcek olduktan sonra, böcek muamelesi görmek kaçınılmaz! . “Karşılıksız sevgi” artık varlığına inanmıyorum. Bilmiyorum tuhaflık bende de olabilir. Bir ara bu konuyu seninle ayrıntılı bir şekilde konuşmak isterim.
Şu hayatta insan en çok sevdiklerini acıtır. En derin yaralar ailede açılır. Kabuk tutsa bile kanar hikaye içten içe…Böyle demiş Elif Şafak İskender adlı romanında.Çok doğru tespitlemiş. En çok ailemiz tarafından örseleniyoruz , bazen doğru bazen yanlış yönlendiriliyoruz,kullanılıyoruz,incitiliyoruz…Bazen de aynılarını biz ailemizin diğer fertlerine yapıyoruz.Nedense hep onların veya bizim iyiliğimizi düşünmekten oluyor bunlar.Çok seviyoruz başkalarının adına kararlar almayı,herkesten çok bilmeyi,burnumuzu her işe sokmayı.
Senden daha sık mektup bekliyorum, illa benim yazdığım konulara cevap niteliğinde olması için kendini zorlama, istediğin, içinden gelen her konuya dair bana yazabilirsin.Mektuplarını aldığımda ki sevinçlerimi sana anlatamam.İyi ki varsın.
Çok sevenin
YORUMLAR
Bir mektup çokca altı çizilesi konu.Türkiyede sevdiğimiz işi yapabiliyor muyuz ? Kitapları çok seven birisi için pekala kütüphanecilik çok güzel bir meslek iken kimbilir ne şekilde kütüphanede çalışan biri için aynı değerde bir meslek mi ? Şüpheli ! Özgür olmak isteyip hemde birilerine bağlanma isteği, sevdiklerimizi koruma iç güdüsüyle hayatlarına yaptığımız gereksiz müdahaleler.Sığınacağımız limanımızdaki gemileri bazen kendimizin batırmaya çalışması ikilemi.Hayat,evet bir kelebek kanadında gezilip görülüp mutlu anlardan oluşan bir döngü değil çoğu zaman.Dost(um) dediklerimize bile bir süre sonra sıkıntıları ağır bastığında yüz çevirme isteğimizde biz ne kadar suçluyuz ? Her dakika dert,keder,tasa ilede geçmeyecek kadar ağır bir hayatın içinde bir nefeslenmekte gerekmez mi ? O yüzden her derdimize derman olacak insan veya insanlar diye bir beklenti içine girmek çokmu ütopik bir iyimserlik olurdu.Mektup bana bolca soru bıraktı kimilerine cevap verdim kimileri askıda kaldı.Çünkü tamamen hayatın içinden hepimizdendi yazılanlar ve samimiydi ve güzeldi.Tebrik ediyorum.