...
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
......................
......................
YORUMLAR
Susmuştum yol boyunca. Ağzımda bütün dil yatağımı kaplayan bir hançerin varlığını hissediyordum. Kafam kelimeler, örüntülemeler, sorusundan emin olmadığım cevaplar ve hikayelerle doluydu. Aklımdaki yüzün iskeleti, kılçık uçlarında dolulukla; atışı yalnız benle ilgili, benim tarafımdan, bana ait kalbe bağlıydı. Kendi kalbime... Kalbimdeki his; heyecan, üzüntü, korku gibi çeşitlemelerle bölünmüş fizyolojik aktivitelere bağlıydı. Yanımdaki rehberim, onu kovalayan varmışcasına hızlı adımlarla yürüyor ve ikide bir benden bir kaç adım öne geçiyordu. Ya da yanındaki varlığımı unutuyordu, ki bu daha yüksek bir ihtimaldi. Çünkü bazen parmaklarını piyano çalar gibi havada hareket ettiriyor bazen paltosunun cebinden çıkardığı kitabı açıyor, yazıları dişlerini sıkarak okuyor ve bunu yaparken farkında olmadan burnunu ısırıyordu. Kıpkırmızıydı, yüzünün ortasında sallanıyordu neredeyse düşecekti. Rehber görevini yapıyordu, beni gideceğim yere dilsiz ve burunsuz bir halde götürüyordu. Zaten ağzımda bütün dil yatağımı kaplayan bir hançerin varlığını hissediyordum. Bu zorunlu ikili yolculuğu burnu değil de çenesi düşük biriyle sürdürmem imkansızdı, diye düşündüm.
...
Gece, merdivenlerden parmaksız, çıplak ayaklarıyla iniyordu...
Grigöz, gökyüzündeki yalnız halkaya bakıyordu. Kirpiklerinin ucu birbirine çarptı. Kaldı. Uyuyor gibiydi. Gündüz taşıdığı yorgun, düşünceli yüzün yerine tanımsız bir düzlem yerleşivermişti. Yalnız halka, sadece etrafındaki kısa bir alanı aydınlatabilecek güçteydi. Güç bile denilemezdi, aydınlık bile denilemezdi bu siyahlıktan kurtulmaya çalışan bulanıklığa.
Etrafta sessizliği törpüleyen yaşam döngüsüne bakıyordu; az adımlı mesafede kıvrılan, muhtemel yanılsama kaynağı, ince hatlı küçük yolda bir at belirmişti. Binicisi yok hatta atın kafası da yok. Sadece bir hayvan olduğunu anlamaya yeten beyaz, gövdesine göre gerçekten beyaz dört ayağı ve dört ayağın çektiği gövdesi vardı. Yeterliydi, at işte. At, keskin yokuşa, yokuş bile değil dikeylikten ibaret tepeye doğru koştu. Avuçlarının içinde, yükseltici ok kaynağını tutuyordu. Karşısında, siyah örtüsünün uç kısımlarının rüzgar tarafından çetince savuşturulan uçma yetili şeffaf kelebekler ve keskin nişaneler vardı. Vardı, var bile denilemezdi. Buraya kahkaha bile iyi gider ne dersin paragraf, şimdi sana bir bakayım nasıl sallantılı duruyorsun. Ne demiştim: vardı, var bile denilemezdi, zaten bu paragrafta hiç bir şeye bir şey denilemezdi, dokunmadım.Ağlayacaktı, ağlama bile denilemezdi.saygılarımla
Geriden geriden gelen kelimeleri, ileride bekleyen hayal gücü yendi. Belki gemide bir hayaldi. Belki hayalin içinde gemiyi hayal edende bir hayal. Yaşarken dünümüzun bile akılda anıdan çok hayal okduğuna inanıyorum artık.
Evet son parağraf çok güzeldi. Yaşarken var, biterken, tüketirken var bile denemezdi, sahip olduğumuzu sandıgımız her şey !
Saygılar, sevgiler