- 642 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
NEDEN NE İÇİN?
"İlim Çin’de de olsa alınız” diyen bir peygamberin (s.a.v) ümmetiyiz, üstelik okumayı ve tefekkür etmeyi, çokça çalışmayı ön plana çıkaran bir dinin ve bu konuda yolumuzu aydınlatan Kur’an-ı Kerim’in mensuplarıyız hamt olsun...
Peki; bütün bu avantajlara rağmen neden İslam alemi bu durumda?
Oysa günümüzde Batı medeniyetinin eseri gibi görünen bir çok önemli ilmin kaynağının da İslam dini ve âlimleri olduğunu da biliyoruz.
Öyle ise bu ilimler ne için İslam coğrafyası içinde gelişimini sürdürememiş?
Sanırım bu sorular tarihe merakı olsun olmasın, zaman zaman bir çoğumuzun aklına gelmiştir.
Bu konuda biraz tefekkür edip konuyu ana hatları ile bir gözden geçirmeye, düşünmeye çalıştım.
Belkide bunca bilgiyi elimizden kaçırmamız tek bir bilgiyi kaybetmemize dayanıyordur.
Hem bu bilgi, öyle bir bilgidir ki, kendinden sonra gelen bilgilere zemin hazırlamıştır. Yani bu bilgiyi edinen insanlar icat yapmaya düşünmeye zemin bulabilmişlerdir.
İşte bahsetmeye çalışacağım bu ilim veya mantık bir zamanlar bizim elimizde ziyâdesiyle varmış.
Onun kaybetmekle ne büyük kayıplar yaşadığımızı şimdi daha iyi anlıyoruz. Çünkü bu kaybın sonucu İslam âleminde yani bizde çok ağır bedeller ödenmiş ve hâlâda ödeniyor.
Günümüzde yaşanan problemlerin yani İslam coğrafyalarındaki karışıklıkların, Müslüman’ın Müslüman’ı katletmesinin ve günümüz modern ilimlerinin temeli olan onca ilmin elimizden kayıp gitmesinin, sebepler zinciri bu ilmi kaybetmemizle başlamış olabilir.
Zaten biraz düşününce bu ilmin olmaması hâlinde, maddî/mânevî hiçbir ilmin ve gücün, uzun süre bir topluluğun elinde kalamayacağı anlaşılıyor.
Günümüzde bu ilimden ve bizden bir kırıntı kaldıysa bile ancak Rabbimizin sonsuz merhameti sayesinde kalmıştır.
Bu ilim ümmet olma ilmidir. Bu ilmi hiçbir insan topluluğu kendi başına öğrenmemiştir.
Bu temel kanun Allah (c.c) tarafından Peygamberleri ve kutsal kelâmı olan kitaplarla insanlığa öğretilen büyük bir ilimdir.
Biz Müminler Peygamberimiz (s.a.v) den önce gönderilmiş bütün Peygamberlerin ve onlara indirilen kitapların tümünün kutsal ve Hak olduğuna iman eder, yani inanırız.
Bu Peygamberlerden Hz. Musa ve Hz. İsa’nın günümüzde hâlâ ümmeti olduğunu söyleyen toplumlar inançlarını her ne kadar tahrif etmiş olsalar da, bazı davranış biçimlerinden bazı ilahi emir ve ilimleri bozmadan yada kısmen tahrif edilmiş olarak yaşattıklarını görüyoruz.
İşte bunlardan biri ve beklide en önemlisi ümmet bilinci, günümüz Hırıstiyan ve Yahudilerin tahrif ederekte olsa günümüze kadar getirdiği en önemli ilahi kanun ve ilim ümmet bilincidir.
Bu ümmet bilincini, Hrıstiyan ve Yahudilere önce Peygamberleri ve ellerindeki kitaplar öğretmiştir.
Sonra unuttukları ve darmadağın oldukları bir zamanda Peygamberimiz (s.a.v) ve Kur’an-ı Kerim ile yine dağılmış ve kargaşa içinde olan bir topluluğun mümin olup, ümmet bilinci ile dünya yüzünde hızla çoğalıp güçlenmesi, önceden Hak üzere, sonradan Yahudi ve Hrıstiyan olan topluluğa bu bilinci hatırlatmıştır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği, günümüz Hırıstiyan ümmet bilincinin ne kadar sağlam ve inançla devam ettiğini gösteren bir kanıttır.
AB ülkeleri kendi içlerinde birbirlerini kalkındırmak adına para birimlerini bile birleştirdiler.
Ayrıca Hrıstiyan milletler Amerika olsun, AB olsun bunlar önceleri sömürge edecekleri ülkeleri bile aralarında pay edecek kadarda kendi içlerinde centilmendiler.
Şimdi sömürgeleri nedeni ile çekişmeleri oluyorsa da, bunu kendi coğrafyalarından mümkün olduğunca uzak tutuyorlar, ellerindeki ve içimizdeki maşaları aracılığıyla yine sömürgelerinin yani Müslümanların üzerinde tepiniyorlar.
Ayrıca Müslüman coğrafyasına elli sene önce soykırımdan kaçarak perişan bir halde sığınmış görünen Yahudilerin bu gün dünyada ve Müslüman coğrafyasında adeta bir imparatorluk özgüveni ile hareket edebiliyor olması da, Yahudilerin ümmet bilincini ne denli taze tuttuklarının bir göstergesidir.
Ülkemizi ve belkide bütün dünya ülkelerini adeta Yahudilerin tarlası gibi kullanarak, İsraili besleyip güçlendiriyorlar. Ülkemizdeki İsrail kökenli markaların tarihini ve sayısını saymaya kalkarsanız ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız.
Peki Hırıstiyan ve Yahudiler bu ümmet bilincini hâlâ zirvede tutabilmeyi nasıl başarıyorlar?
Bunun başlıca sebebi inanmıyor olmaları evet biz bütün peygamberlere ve onlara verilen Hak kitaplara inanıyoruz, fakat onlar son peygambere, yani Peygamber efendimize (s.a.v) inanmıyorlar dolayısı ile iman etmiyorlar.
Bu nedenle dinlerini ve Halklarını muhafaza için papalığı devlet büyüklerinden çok sevip sayıyorlar ve birbirlerinin kanına girmekten sonuna kadar kaçınıyorlar. Devlet reisleri değişse ve zaman zaman halkının menfatinden dışarı çıkan reisler gelse de, papalık hep sabit ve hep toparlayıcı unsur olarak başlarında kalıyor.
Yani papalık bir dini pozisyon olsa da adeta siyaset üstü bir siyasi birlik olarak işlev sahibi.
Fakat o birlik şemsiyesi tahrif edildiği için yalnız Hırıstiyanları ve onların kendi dışında, inanıp hak kabul ettikleri tek peygamber olan Musa peygamberin ümmetini koruma altına alıyor.
Peki Müslümanların ümmet bilincini taze tutan hatta Müslüman olmayan toplumları dahi Müslümanlarla bir arada ve emniyet içinde tutan siyâset üstü siyâset niteliği taşıyan kurum neydi?
Halîfelikti!
Yani halîfelik dini yaşamı zorla dayatan bir kurum değildi, Müslümanlığın kardeşlik ve dayanışma şemsiyesi altında tutan ilahi olduğu kadar siyâset üstü bir kurumdu.
Zaten halîfelik şemsiyesi altında Müslüman olmayan toplumlarda emniyet içinde yaşıyorlardı.
Halîfelik bizim için ne ise Hırıstiyanlar içinde papada oydu. Fakat bu gün Hırıstiyanlar için papalık o anlama gelmiyor. Çünkü inançlarına en büyük tahrifi yaptılar, Allah’a ortak koştular.
Bu nedenle bu kurumları artık Hakkı değil şeytanı temsil ediyor, insanlığı bitiriyor.
Fakat bir gün Hristiyanlar, papalık kurumunu kaldırdıklarını ve Hırıstiyanların artık kardeş değil düşman olduklarını ilan ederlerse, bilin ki bu onların ellerinde kalan son ümmet bilinci kırıntısından yani dinlerinden vazgeçtiklerini gösterir.
Bu onların Hz. Musa ve Hz. İsa peygamberlerin izinden gitmekten vazgeçtiklerini gösterir.
Peki bizim halîfeliği kaldırmamız neyi gösterir?
Peki Allah’a ve Peygamberimize itaat ederek kardeş kabul ettiğimiz Müslümanlarla asırlarca kardeş gibi yaşayıp aynı cephelerde aynı amaç için şehitler verdikten sonra “ artık Müslümanlar kardeş değil"(!) demek ve Müslümanların birbirine sırtını dönmesi birbirini küçümsemesi ve katletmesi ne anlama gelir?
Durup da bir düşünelim, Allah’a verdiğimiz sözden vaz mı geçiyoruz? Peygamberimizin izinden yürümekten vaz mı geçiyoruz?
Asla!
Hiçbir Müslüman, kâfir olarak ölmek istemez! Müslüman gibi yaşamasa bile yine Müslüman gibi ölmeyi ve gömülmeyi arzu eder.
Biz Peygamber Efendimiz (s.a.v) den sonra dört büyük halife ve ondan sonra bin yılı aşkın bir süre, yüzün üzerinde halife tarafından bayrağı dalgalandırılan, insanlığa umut ve sığınak olmuş halifelik kurumunun kaldırılışını, tarih kitaplarına lütfedip koydukları birkaç satırla öğrenmiştik.
Belkide bu nedenle halîfeliği yalnız şimdiki Türkiye sınırlarına özel bir yapı gibi algılamıştık. Oysa bu siyaset üstü siyaset olan halifelik kurumu yer yüzündeki bütün Müslümanlara aitti, yani Allah’a (c.c) aitti.
Öyle ise Halîfeliğin kaldırılma kararını bir kişi vermiş olamaz. Hem bu kararı anlatmaya tarih kitaplarımızdaki birkaç satır yeterli olamaz.
Yani halîfeliğin kaldırılışı öyle kolay olmamıştır. Mutlaka bunu yapanların karşısında duran müminler olmuştur ve büyük sıkıntılar yaşamışlardır.
Yani bu ne birkaç yıl içinde karar verilmiş bir iş olabilir ne de iki satıra sığabilir. Çünkü bu iş şeytanın ve yandaşlarının en büyük, en kapsamlı projesi ve toplum mühendisliğinin eseridir.
Belkide şeytanın ve yandaşlarının en büyük zaferi budur.
214. (Ey müminler! ) Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah’ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır. Bakara
Şunu iyi anlamalıyız, papalık artık Allah’a ve inananlara ait bir kurum değildir. Papalıkta görüldüğü üzere kendileri dışındaki toplumlar sömürülmüş asimile edilmiş ve soykırımlara uğramışlar. Bu durum hız kesmeden devam ediyor.
Hem de yaptıkları her rezilliği büyük bir zevkle yapıyorlar, Müslümana ve kendilerinden olmayan diğer toplumlara en aşağılık muameleyi her türlü fitne ve fesatçılığı yaparken bunu halkları, inançları ve Tanrı için yaptıklarını düşünüyorlar.
Yani "Batı Müslümanlara yapılan zulme neden sessiz kalıyor" diye sormak bile hata, çünkü zaten bu zulmü yapan ve yaptıran onlar. Çünkü zaten onlar için bizim en büyük suçumuz Müslüman olmamız!
Şimdi aklımızı başımıza almaz isek yarın çok geç olabilir. Bu durumun farkında olmamız inanın sadece uzun yada kısa vadeli dünya menfaatleri için değil, bu bilince yani ümmet bilincine bir mümin öncelikle sonsuz bir azaptan kendini ve insanlığı kurtarmak için sahip olmalıdır.
Zira, iman etmiş olmak için ümmet bilincimizin olması yani birbirimizi Allah için sevmemiz lazım. Birbirimizi seviyorsak birbirimize hakkı, doğruyu sulandırmadan doğruca tavsiye etmemiz lazım.
İnsanlığı seviyorsak önce kendi içimizde birlik olmamız lazım.
Bu hükme, yani kardeşlik hükmüne ve ümmet bilincine uymayan şeytanın ve onun yandaşı olan kafirlerin izinden gidiyordur bunu iyice bilmemiz lazım.
Biz kardeş olduğumuzun farkına varırsak ve müminler bu bilinçle ittifak yaparsa bundan yalnız Müslüman halklar değil, zulme rıza göstermeyen zulüm yaşatmak ta, yaşamakta istemeyen bütün insanlar kazanır.
Bütün Müslümanlara, Allah bir diyen! Kitabı Kuran, Peygamberi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v) olan bütün mezheplere seslenelim. “fitnelere kapılmadan eski hataları bağışlamaya ve yenilerine engel olmaya çalışarak Allah’a verdiğimiz sözde durmaya ve Peygamberimizin izince yürümeye gayret edelim.
Allah doğruların yardımcısı ve bütün kullarına çok merhametlidir unutmayalım. ümmet olma ilmi Kur’an-ı Kerim’de sâbit olduğu hâlde kaybettiğimiz hazinemizdir.
Peygamberimizin hatırına, Kur’an ilmiyle ilmin babası olmuş Hz Ali hatırına, ya! Kur’an-ı hakkıyla okuyup öğüt alalım, yada şeytan ve yandaşlarının kenetlenmesinden ibret alıp yeniden ümmet olalım.
Bu şekilde de Kur’an’ın gösterdiği yolu seçmiş oluruz çünkü Rabbimiz de bize birlik olun, onlarla topyekün savaşın diyor:
Tevbe 36. Gökleri ve yeri yarattığı günde Allah’ın yazısına göre Allah katında ayların sayısı on iki olup, bunlardan dördü haram aylarıdır. İşte bu doğru hesaptır. O aylar içinde (Allah’ın koyduğu yasağı çiğneyerek) kendinize zulmetmeyin ve müşrikler nasıl sizinle topyekün savaşıyorlarsa siz de onlara karşı topyekün savaşın ve bilin ki Allah (kötülükten) sakınanlarla beraberdir...