- 667 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HAYKIRIŞ İSYANLARI
Ahmet, cezaevindeki on beşinci yılında güne başlarken hıçkırıklar içinde bağırıyordu. Ter içinde kalan bedeni onu suçlarken, gözlerini açmaya çalıştıkça acı çekiyordu. Derin bir uykunun sabahında güne başlarken dünden kalan yorgunluğu üzerinden atamadı. Yatağında kıvranmaya başladı. Sustukça haykıran bedenine ezilmeye devam ediyordu. Vücutlundaki ter, yağmur damlaları gibi akmaya başladı. Nefesini derin derin alıp-veriyordu. Çözüm üretmesi gerekiyordu. Gözlerini birden açtı. Sessiz bir odada sadece kendi sesi çıkıyordu. Derin nefeslerini azaltmaya başladı. Yatağından kalkıp demir parmakları izledi. Bu dünya ona ait değildi. Yatağının üzerine oturup sigarasını yaktı. Sigaranın dumanı yukarıya doğru çıkarken, gözyaşları aşağıya doğru iniyordu.
Gardiyanlara bakarak seslendi: “Beni öldürmek için büyük bir güç olduğunuz gönümüzün gerçeğidir. Ama yarına bu gücü taşıyacak silah ve sistemler benim düşüncelerime yenik düşecektir. Elveda hepinize” başını eğerek yatağına doğru yöneldi. Eline eski dostu olan kalemi aldı. Gardiyanların kendisini çitiye almaması kendisinde var olan cesaret sesinin yükselmesine neden oldu. Aradan bir gün geçti. Sabaha kadar uyuyamadığı için gözlerinde kızarmalar mevcuttu.
Gardiyanlara bakarak seslendi: “Karanlıkta doğan güneş rengi fark edilmeyen çiçekleri gösterdiğinde güzel kokulu aydınlık yaşama hevesini artıracaktır. Bayıldığınız güzellikler sizi sahiplendirmeye yönlendirdiğinde; sizi hevesinize yenik düşürecektir. Bu yüzden katil olabilirsiniz. Oysa her canlı özgür bir şekilde yaşamalıdır. Özgürlüğün sahibi olamaz.
Güç her zaman bir akım olarak kalacaktır. Ne zaman nerde olacağı belli olmaz. Güçlünün güce aldanmaması gerekir.” Artık cesaretini daha fazla topluyordu. Her seferinde daha fazla konuşuyordu.
Bu gecenin özel bir gün olmasını istedi. Dışarıdan saklayarak aldığı alkolü içmeye başladı. İçtikçe gözleri açılıyor, kendi kendisine sinirleniyordu. Sabaha kadar alkol almaya devam etti. Gardiyanlar alıştıkları sesin yükselişini duyamayınca meraka kapıldılar. Demir parmaklıkları açtıklarında Ahmet, yatağa uzanarak gözlerini kapatmıştı. Elinde halen eski dostu duruyordu. Siyah kalem duyguları bir kâğıda aktarmıştı. Ahmet’in ailesi yoktu. Kendisinden kalan bütün emanetleri bir arkadaşı aldı. Sessiz bir şekilde ve kalabalıksız bir cenaze töreninde son yolculuğuna gönderildi. Elbiselerini ve bir kâğıda yazdıklarını arkadaşı aldığında anlamsız bir şekilde emanetlere bakıp durdu. Elbiseleri yakmaya karar verdi. Ateşi yaktığında küçük bir alev sıska bir şekilde titriyordu. Elbiselerin hepsini ateşin üstüne attı. Elinde birkaç kâğıt kaldı. Baktı ve onları yakmaktan vazgeçti.
Bir Pazar sabahıydı. Gazete sayfaları magazin, spor ve haber ilanlarını abartılı bir şekilde yansıtıyordu. Orta ve renksiz sayfalarda köşeye sıkıştırılmış küçük bir yazı gözüküyordu. Duygu yüklü bu sayfa okuyanların üzerinde etki bırakmıştı.
Üniversiteye giden bir bayan okumak için bakıcılık yapıyordu. Kör bir bayanın bakıcılığını yapmaktan zevk alıyordu. Aile sofraya hep beraber otururdu. Genç üniversiteli gazeteyi sofrada sesli okuyordu. Sessizlik onun güzel sesini dinlemek için yaratılmıştı. Orta sayfalara geldiğinde aynı hevesle siyah beyaz sayfaları okuyordu. Köşeye sıkıştırılmış yazı dikkatini çekti. Okumaya başladı:
“ BENİM HAYATIM
Özgürlük için sesimi yükselttiğimde zincirlerle tanıştım. Hak dediğimde haksızlığı buldum. Ölmek için terk edildiğimde sarhoş bir adamın benimle alay ettiğini gördüm. Bedenime ter içindeyken haklı olduğuna inandıramadım. Acı çekti kimseye söyleyemeden. Böyle yaşadım ve gidiyorum sevgili dostum. Suçum özgürlüğün sesini yükseltmekti. Sizden isteklerim de var tabi:
Özgürlüğün kısıtlanamaz bir ses olduğunu kanıtlamanızı istiyorum.
Hakkın kuldan sorulduğunu ve haksızlığa başkaldırmanızı istiyorum.
Doğanın bize ait bir mal olmadığın söylemenizi istiyorum.
Haykırmanızı istiyorum ve sakın susmayınız!
Boyun eğme, Tanrı seninle olacaktır. Unutmayınız ki; Tanrı melekleri özgür yaratmıştır.
Bu hayatın ikamet adresi mezarlıktır. Bedenler ölse de düşünceler yaşamaya devam edecektir.”
Kızın duygusal sesi Ahmet’in haykırışını bir isyan gibi dile getiriyordu. Ses getiren bu hayat aslında yaşanan tecrübelerden elde edilen bir sonuçtu.
YUNUS YOLOĞLU