Bir Gece
Bir daha çalsın aynı şarkılar. Her çalışı, karşımda duranı izlemenin zevkini bir kat daha arttırıyor. Dünyanın en güzel bir çift gözüne bakıyorum, tek perdelik bir oyun gibi, karanlık bir yerden sahneyi izlemek gibi. Soluk soluğa, kesik kesik izlenen bir sahne... İçimde gerçekleşenlerin ne olduğunu anlamak çok zor. Kimyasal bir değişim gibi renkten renge giren bir durum söz konusu. Konuştukları ya da konuşmaya çalıştığı o an için hiç de önemli değil. Önemli olan dudakları arasına sıkışıp kalmam. Tek düşündüğüm onun kesinlikle benim dünyadan olmadığı. Bana birkaç dakikalığın da olsa tattırdıkları yaşayacaklarımı tüketiyor.
Kusursuz bir hikayeyi bir solukta okumak gibi. Aslında kana kana içmek gibi de denilebilir. Karşısında durmak, oynanmak için size verilmiş en zor rol. Müzik ruhuma işliyor desenleri, renkleri, onu ve diğer tüm güzellikleri. Keman sesleri, loş ışıklar kendimi alıkoyamayacağım bir çift göze saplıyor beni. Derinliklerde bende var mıyım diye arıyorum; ama benden öncekilerin adlarının kazındığı mezar taşları o kadar çok ki; buradan mutlaka çıkmalısın diyor bir ses bana. Bir başka ses ise, bunlar dünyanın en güzel gözleri onları izlemeden gitmek, en heyecanlı yerinde son perdeyi terk etmek olacak. Bunu yapmam bir sanat sever olarak imkansız. Karşımda duranın nefes alışını hissetmek bile, kalbimi yerinden oynatacak. Kemancıyı masaya çağırıyorum ve en güzel parçasını çalması için cebine hemen biraz para sıkıştırıyorum.
Artık her şey tamam. Bunları hayal etmeye başlayabilirim sanırım. Ne de olsa gerçekler hiçbir zaman hayallerin yerini tutamayacak. O zaman gerçeklere de fazla takılı kalmanın anlamı yok.