2
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
606
Okunma
Küfür her şeyden önce kültürel bir değerdir. Gerektiği yerde kullanılması gerekir. Söz gümüşse, sükut altınsa, küfür insandır. İnsanı insan yapan en önemli değerler hayvani içgüdüleridir. Ve insan yaşamı boyunca ve yaş aldıkça bu hayvani içgüdüleri zapt etmekle uğraşır. Hayvani içgüdü ile insani değerler arasında ince bir çizgi varsa bu da küfürdür. Küfür aslında bardağın taşmadan hemen önceki kısmıdır ve suyu buharlaştırma çalışmasıdır. Bir rahatlama metodudur. Hayvani içgüdülere mahal vermemenin ön çalışmasıdır. Gerektiği yerde küfür edilmediğinde birey kendini bastırır. Bu baskı gaz yapar. Mide bulandırır. Ve nihayetinde saldırı, yalan, iftira, çekememezlik gibi küfürün üst boyutunda bir ölçüsüzlükle kusmuk haline dönüşür. İnce çizginin diğer tarafına geçilmiştir artık. Bundan sonra olacak olanlar mevzunun en tehlikeli parçasıdır. Hayvani içgüdülerine teslim olan birey kendini ciddi bir riyanın içinde bulur. Ağzından bal damlayan ama kötü bir icraatkârdır artık. Politikacılardan farkı kalmaz. Olduğu gibi görünmesi onun için bir korku unsurudur. Tatlı sözleriyle yılanlığını içinde saklar. Bu durum riyakârlık kusuruna sebebiyet verir. Oysa küfür, insanı riyakâr olmaktan alıkoyar. Topluma kazandırır. Çünkü küfür toplumun kültürel motiflerindendir. Yüzyıllardır sürüp gelmiş açık seçik, küfürlü onlarca atasözü mevcuttur. Ha sana ha bana sikim kalmış Hasan’a demek insanı terbiyesiz yapmaz. Hasan’a bi sik bırakmamak insanı terbiyesiz yapar… Küfür ile insanın ayrılmaz bütünlüğü edebiyatımıza da yansımıştır. Şiirin büyük üstatlarından Neyzen Tevfik belki de yazınımızın en dümdüz giden şairidir. Mecnun’u bir am uğruna çöllere düşmekle suçladığını şiirlerinde açık bir şekilde ifade etmiştir. Nitekim sanat bir yansımaysa küfürsüz olması düşünülemez. Ülkemizde gişe rekorları kıran filmlerin içerdiği küfür sayısı bize bu gerçeği kanıtlamaktadır. Küfür insandır…