Narziss mektuplar VI
Güzel bir pazar sabahı,aslında sadece güzel bir sabah diyerek başlasam pek de birşey farketmeyecek benim için...Bir yandan da şunu düşünüyorum ;pazar sabahlarının büyüsü sadece çalışanlar için mi,yoksa henüz çocukken ailemizin pazar kahvaltıların da bir arada olmasından nemalandığımız kısmen daha mutlu olduğumuz günlerin anısı nedeniyle çalışıp çalışmamamız farkediyor mu..?
Son mektubunu iki defa dikkatle okudum,bence bizim bu küçük serimizin en derin en etkili mektubu olmuş...Hemen başların da Hamsun’un ’’Açlık’’ adlı romanına başladığını belirtmen beni sevindirdi.İlk gençlik zamanlarım da beni derinden etkileyen bir kitaptı...Roman da Hamsun’un kahramanına neden gerçek bir isim vermediğini düşündüm,beni gülümseten tarafı Hamsun’un vermediği ismi kahramanının kendisine vermesi ’’Andreas Tangen’’ sevdiği kadının ismi ise ayrı mesele sanki onu sevdiği için değil de ismini rahatlatıcı bir kelime olarak kullanıyordu,en sıkıntılı zamanların da ’’Ylaji’’ ismini telafuz ediyordu..İlk okuduğum zamanlar bunu tuhaf bulmuştum,çok sonraları anladım ki ,bazı keliemelerin bazı kısa cümlelerin üzerimiz de rahatlatıcı ya da teselli edici etkisi var,yaşamımızın mottosu gibi... Sanıyorum ben de yapıyorum artık buna benzer birşeyi sıkıntılı olduğum zamanlar da Barış Bıçakcı’nın ilk kitabının ismini telafuz ediyorum ’’Bizim büyük çaresizliğimiz’’ kitabın isminin çoğul olması insanın yalnız olmadığı ,çoğu sıkıntılarımızın ortak olduğu böyle bir dünya da mutlaka tam o anda aynı hisleri paylaştığımız başka insanların da olduğunu düşüncesi üzerim de etkili oluyor....
Dalyan’da o güzelim gün batımından,yola çıkıp sayen de ’’Kaya Mezarları’’ hakkında da biraz bilgi sahibi olduk.(Burada bir gülümseme smileyi koymak geldi içimden,sadece burada değil bir metin yazarken zaman zaman içimden geliyor ,ama kural hatası olur diye koymuyorum.) Mısır piramitleri,Babil kulesi ,Güney Amerika’nin bazı ülkelerin de bulunan basamaklı piramitler ve kaya mezarları esasen hepsi aynı düşünceye dayanıyor desene...Ölümsüz olma yarışın da çoğunluğun kaybetmesi durumu ,eski hüzünlü bir masal olarak benim de buruk hissetmeme neden olabilir..Fakat şimdi ki zamana uyarlayıp daha dikkatli düşündüğüm de gülümsüyorum...Ölümsüz olmak için binlerce yıl dayanacak ,efsanevi yapılar yapmak işe yaramıyor ’’Ölüm herkesi eşit kılıyor ’’ eh nihayetin de sadece güzel değil aynı zaman da mantıklı ve adil bir şey bu...
Öyle bir manzara da susmaktan başka birşey yapılamazdı zaten...Bana öyle geliyor ki en mutlu hissettiğimiz anlar başkaları ile kahkahalarla güldüğümüz anlar değil de herkesin henüz uyuduğu sabahın en erken saatlerin de yalnız başımıza serin güzel bir bahçeye çıktığımız ,kendimizi dinlediğimiz ya da güzel bir günbatımı-doğumu zamanın da o huzuru hissettiğimiz anlar...Kimselere bağlı olmayan ,kimselerin varlığından yada yokluğundan etkilenmeyen sadece dünyanın ve kendimizin olduğu zamanlar..En güçlü ,en mutlu ,en umutlu ve en yalnız belki bir kelebek ya da parmağımız da kan kırmızısı bir uğurböceği ile geçirdiğimiz o nadir anlar...
Bilgi bombardımanına tutulduğumuz böyle bir çağ da bazı haberlerin bizleri nasıl yaraladığından bahsettik..Okumamak ve izlememek elbette bir seçenek ,fakat bunu başarabilecek tıynet de insanlar değiliz..Gerçi artık siyası haberleri ,açıklamaları ,nutukları okumayı bıraktım ,ama üçüncü sayfa haberlerine ve savaş haberlerine göz atmamak imkansız...Bir video haber çıkıyor karşıma onu tıkladığım da yaralanacağımı bile bile yine de tıklıyorum....IŞİD’in yediği haltlar ,bir türlü bitmek bilmeyen İsrail-Filistin savaşı ve Gazze bombardımanı ..En önemlisi çocuklar çocuklar o bölge de hep öyleler,bizim bakmaktan çekindiğimiz videoları onlar bizzat gerçek hayatta yaşıyorlar....
İnanırmısın son mektubundan bu yana bir tek sinema filmi izleyemedim...Sadece ’’Tamam mıyız?’’ adlı filmi izlemek için indirdim,malum durumdan dolayı filme türkçe altyazı gömmek için çok uğraştım fakat bir türlü beceremedim; oda öyle bekliyor. Dizi konusun da benim için bu senenin en büyük keşfi ’’True Dedective’’ oldu galiba ,ikinci sezonunu iple çekiyorum... Hemşehrin ,Emrah Serbes’in son kitabı ’’Deliduman’’ı okudum ,ilk bölümlerin de Salinger’in ’’Çavdar tarlasında çocuklar’’ romanından epeyce etkilenmiş....Fakat yine de çok sevdim...
Goethe’nin “Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır” sözü benim de çok tuttuğum bir söz ,bize ne mutlu ki tarih ve felsefe ilgi alanımız dahilin de ve artık sadece üç bin yılın değil binlerce yılın öncesini biliyoruz...Bence Goethe bizim çağımız da yaşasaydı üç bin rakamını rahatlıkla on iki bine çıkarırdı...’’Sofi’nin Dünya’sı kitabını ilk okuduğum da ben biraz gerilmiştim...İlk gençliğimiz de öyle mektuplar aldığımızı düşünsene ,gerçekten ilginç olurdu ama korkardık da ... Epeyce oldu okuyalı hangi filozoftan başlıyordu acaba..?
Ev de bayram zamanı kardeşlerim ve aramıza katılalı henüz bir buçuk yıl olmuş güzeller güzeli yeğenim burada..Okumayı ve izlemeyi göz ardı etmem için yeterli bir neden sanırım..Ama yakın da nasılsa dolu dizgin rutin hayatımıza döneceğiz ...
Antalya güneşinin yakmaya başladığı sabahın bu erken saatin de mektubuma son veriyorum sevgili Athena ...Ve şimdiden çok güzel bir bayram geçirmeni diliyorum....
YORUMLAR
Mektubu arefe gününün yoğunluğunda hızla bir okumuştum.Sakin bir kafayla schubert'in serenade'ı eşliğinde yine yeniden okuduğumda düşündüğüm yine yeni konularla bu mektup ağacına yeni dalların,tomurcukların ekleneceği fikri ile hem işim zor diye düşündüm hemde zorluklardan kimbilir yeni neler çıkabiliri düşünerek heyecanlandım.Güzel ve derin bir mektup olmuş en yakın zamanda cevap verebilmek ümidimle ve henüz bayram geçmeden bu bayramdan da güzel anılar kalması dileğimle mutlu bayramlar sevgili narziss.
Olaylar, nedenler ve sonuçlar aynı olsada, insanların bunlara bakısı,tepkisi, değerlendirmesi farklı olabiliyor.
Bir mektubun etkisi ve onu takıp eden diger mektupların tepkisi yada cevabı, hepimizi tekrar farklı yerlere götürüyor.Göremediğimiz bazı hislere farklı dilden cevap düşebiliyor. Hepimiz daha hassas olduğumuz konulara dilimizi düşürüyoruz.
Her ne kadar mektup yazmak ve buna cevap almak, bundan böyle klasikler arasına girsede , biz bu yazışmaları ayda bir kez yapalım. Hatta tüm akımları konu edecek şekilde.
Yine güzel ve dolu bir cevap geldi. Tebrikler değerli dostum.
Saygılar, Sevgiler