- 1301 Okunma
- 1 Yorum
- 1 Beğeni
DONBİK
Annem ve babam ben henüz iki yaşındayken boşanmışlar. Annem beni de yanına alarak baba evine sığınmış. Dedemlerin evi iki katlıydı.Ahşap yapılı bu evin, birinci katı mutfak ve oturma odası ,üst katta ise yatak odaları vardı.Çocukluğum burada ve babamın derenin karşı kıyısındaki babadan kalma konağında geçti. Kısacası hangi evde zılgıt yersem, diğerine kaçıyordum. Bu durumdan en zararlı annem çıkıyordu. Her azarlamasında babamın yanında kalmakla tehdit ediyor,onu çok üzüyordum…
Babamın Fino isminde beyaz bir köpeği vardı. Fino’muzun beş tane yavrusu olmuştu. Bütün günüm benden iki yaş büyük ablamla ,yavruları ayağımda sallamakla ve ninni söylemekle geçiyordu.Hayvan sevgisini belki o yıllarda kazandım.Belki onlara dokunduğum için korkmadım.
Saklambaç, çelik-çomak,dondik, beş taş, sek sek, iğne-iplik en sevdiğimiz çocukluk oyunlarımızdı.Oyun oynamak için o kadar yer ve malzeme vardı ki…Sadece zamanımız yoktu.Çünkü her iş insan gücüyle yapıldığı için çocuklara ihtiyaç vardı.Belki de bu yüzden oyun oynarken çok mutluyduk.Düşünün, budanan ağaç dalları bir anda atımız veya eşeğimiz oluyordu.Üzerine atlayıp tozu dumana katıyor,istediğimiz yere ulaşıyorduk.
Annemler mısır soyarken oyuncağım mısır bebeklerim oluyor, mısır püsküllerini tarıyor, mısır bebeğimin saçlarını örüyordum. Ayrıca annemin diktiği bez bebeğim vardı. Adını ``Algül`` koymuştum. Annemin elime tutuşturduğu iğne iplikle bazen ona etekler dikiyordum. Meşe palamudunun kapaklarıyla özenle süt içiriyor ,yatağını koyun yünlerinden yapıyordum .Kısacası oyuncaklarımız şimdiki gibi Çin malı ürünler değildi…
Bizim çocukluğumuzda kimse de para yoktu. Kadınlar alış verişlerini köye gelen çerçiciden yapıyorlardı .Annem çok istediğim turuncu lastik topu bayram harçlığımla,ben yokken almış, yün yatağın arasına saklamıştı.Akşam birlikte yatağı açarken birden top yerde zıplayıvermişti. Bu anlatılmaz bir mutluluktu ! Sabahleyin erkenden uyanmış, önlüğümü giymiş ve beyaz dantel yakamı takmıştım.Annemin ıslatarak taradığı saçlarımı at kuyruğu yaptırmıştım.En son saçıma kolalanmış beyaz kurdelayı bağlamıştı annem. Okulumun cennet bahçesinde zıp zıp topumun etrafında dönmek ne muhteşemdi ! Hele oyun kurucu olmak… Okul çıkışı Donbik oynamak… Daha önceden Donbik`imi annemin eski çaputlardan yaptığı topla oynuyordum.Top biraz ağır olduğu için üst üste yığılı on kiremiti kolaylıkla deviriyordu. Fakat ağırlığı yüzünden kolum çok yoruluyordu .O gün havamı atacak, lastik topumu deneyecektim.İki dayı kızı ve iki de komşu kızları beş kişiydik.Evin avlusundan çıktık. Elimize aldığımız değnekle toprak yola çizgi çektik .Çizginin beş altı metre uzağına kiremitlerimizi dizdik. Kiremitlerimiz çok özel ve güzeldi .Emin Dayı’nın çatısının kiremitleriydi. Sanki dülger bizim için en güzel kiremitleri yere bırakıvermişti…
Sayışma yapacaktık ki ben itiraz ettim .Ebe olmak istediğimi söyledim.Çünkü top bendeydi. Şımarıklığımı herkes kabul etti.İlk denemede topum taşları yıkamamıştı.Topum zıplayıp yol aşağı fırlamıştı.Ancak üçüncü denemede taşlar yıkılmış, ben almaya giderken arkadaşlarım çoktan kiremitleri dizmişlerdi.Fakat bu defa topum otalıklarda yoktu.Tüm kızlar yola ,avlu diplerini didik didik ettik . Topum yok olmuştu. Yer yarılıp içine girmişti…
Harman yerine gittim .Çeltik yığınların dibine oturdum. İçimi çeke çeke bir güzel ağladım. Annem tarladan dönmemişti . Kendimi garip hissediyordum. Sahipsiz, kimsesiz, nefessiz. Mutluluğum ,umudum,gökkuşağım, her şeyim gitmişti.O akşam kimseyle konuşmadım. Sessizce yatakta büzüldüm. Herkese, her şeye dargındım işte. işte Yaramazlığımı bilen annem bu yeni halimi sevmemiş olacak ki yalvarmıştı sofraya oturtmak için.
Çoçukluk bu, oyun biter mi? Oraklar biçilmeye devam ediliyor, harman yerine getirilen desteler tekrar yığın yapılıyordu. İlkokul üçüncü sınıfa giden arkadaşlarım ve ben birlikte saklambaç oynuyorduk.Saklanacak o kadar yığın arkası vardı ki, sobelenmek ve sobelemek çok zevkli oluyordu.Fakat bir müddet sonra samanlığı keşfetmiştim. Samanlığın kapısını aralıyor, usulca kapının arkasına saklanıyordum.Bir gün yine samanlığın kapısını zorla aralamış, bu defa en üste tırmanmıştım.Benim gibi davetsiz misafiri gören beyaz tavuk korkuyla dışarı kaçmıştı.Aslında o esnada ben daha çok korkmuştum. Kısa bir tereddütten sonra merakla tavuğun fırladığı yöne baktım.Samanlar arasında derince bir tünel vardı. Yatarak, kolumu uzattım.O kadar yumurta çoktu ki; bir, iki, üç…sayarak eteğimi usulca dolduruyordum.Sonra ani bir kararla aldığım yere bıraktım. Kimseye söylemeyecek ve yeniden top alacaktım.Yapmam gereken sadece çerçicinin gelmesini sabırla beklemekti.
Aradan kaç gün geçtiğini hatırlamıyorum.Okulumuz köyün içinde olduğu için gelen geçeni rahatlıkla görüyorduk.Zaten öğretmenimiz de sürekli izinli oluyordu.Çerçicinin iki katırına sandıklar yüklenmiş, boyunlarındaki çanlar ahenkle sallanıyordu.Kim beni okulda tutardı? Bezden dikili çantayı fırlattığım gibi gizli hazinemin başına koştum.Herkesin işte olduğu bir saatti.Anneannem yemek pişiriyordu.Su bakracına doldurduğum yumurtaları, sarsmadan Tepenin Yanı’na, yani çerçicinin sergi açtığı yere bıraktım. Gözüm sergide top arıyordu. Yarım bakraç yumurtam vardı.Yeniden topum olacaktı. Bir, iki,üç, dört diyerek , yine topumu zıplatarak etrafında dönecektim.Dombilis oynarken, yine kiremitleri onunla devirecektim.Gerçi çok uzaklara kaçıyordu ama olsun, zıplayan topum olacaktı…..
Çerçici, yumurtaları kulağında sallıyor ``Bu da cılk , bu da cılk! `` deyip yere bırakıyordu Bana sağlam dört yumurtam olduğunu ve iki akide şekeri alarak eve gitmemi söyledi.Kolumda bakraç, avucumda iki tane şeker ve yıkılan hayallerim…Neden yer yarılmıyor da dibine girmiyordum ! Ben mi adamı kandırmıştım, yoksa adam beni mi? Kime söyleyebilirdim ki? Zaten hırsızlık yapmıştım.Artık bir topumun olması imkansızdı. Babam yeniden evlenmişti. Artık eskisi gibi değildi.Beni artık önemsemiyordu.Çok yalnızdım,çok….
Yumurtaları yerine bıraktım.Anneme saklı kümesimi söyledim. Kaçak Kız’ı bulan annem yumurtaları sepete özenle yerleştirdi. Aralarına kırılmaması için bolca saman döktü. İçinden iki tanesini tavada pişirmek için avuçlarıma yerleştirdi. Ne de olsa yumurtaları ben bulmuştum…Çocuktum ve ufacık şeylerle çok mutluydum.Uzun zaman olmuştu yumurta yemeyeli .Öyle sıcaktı ki yumurtalarım ve annemin eli....
Galiba bu sevgi denilen şey sihir gibi bir şeydi.Kalbim çabucak iyileşivermişti…
Yazan:MEHPARE GÖKÇE