- 360 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Dilin ucundakiler..
Maçka Demokrasi Parkı, İstanbul’da Maçka vadisi üzerine kurulu, gördüğüm en güzel parklardan biri. BJK İnönü Stadyumu’ndan Nişantaşı’na kadar uzanan geniş bir alanı kaplıyor. Parkta ıhlamur, kavak, gürgen, kestane, meşe, akasya, çınar, șimşir, kızılağaç, ceviz ve dişbudak ağaçlarının dışında çok sayıda çiçek açan bitki de mevcut. Adeta minyatür bir cennet. 1990’lı yılların başında yanından kanalizasyon deresi akan ormanlık bir alan olarak göze çarpan ve halk arasında sevgililerin buluştuğu "aşk parkı" olarak adlandırılan bu bölge 1993 yılında restore edilmiş ve adına "Demokrasi" kelimesi eklenmiş. Ben bugün, kuzenimin kaldığı Kurtuluş’a doğru giderken oradan geçtim. Çok yorulmuştum ve yüksek ağaçların altında, gölge, serin bir köşede bulunan bir kafeye dinlenmek için oturdum. Çay içip biraz kitap okudum. Yanımda bir de sevgili olsa muhtemelen ölmüş olduğuma inanabilirdim. İnsan orada yalnız başına da huzurlu bir şekilde vakit geçirebilir. Atilla İlhan Vişnezâde’de yaşadığı dönemde, ölünceye kadar, sabahları erken saatte bu parkta yürüyüşe çıkarmış. Hatta Maçka’dan, Vişnezâde’den geçişi, Taksim’e doğru yol alışı daima dakikmiş. Onu sevenler, bir dakika bile gecikmez derlermiş. Demek ki usta, ilham perilerini sabah erkenden bu parkta kovalıyordu. Parkın doğal güzelliği bir kenara Nişantaşı tarafındaki girişinden biraz ileride, yürüyüş yolunda, yüksekçe bir mermer duvarın üzerine, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 19. maddesi; “Her insanın, düşüncelerini özgürce açıklamaya hakkı vardır. Bu hak, düşüncelerinden ötürü rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmadan bilgi ve düşünceleri, her türlü araç ve yollarla aramak, elde etmek ve yaymak hakkını gerektirir.” yazılıydı. BM’nin belirlediği bu kararı okuduğumda, bana, yaşadığımız bu topraklarda geçerliliğini kaybetmiş, sembolik, tarihi bir anekdot gibi göründü. Çünkü bu ülkede düşüncelerini yaymak isteyen kişi, yayın ve kuruluşlarının, bu haklarından mahrum edilerek eserlerinin içeriği yüzünden yargılandıklarını, çoğu kişinin hapsedildiğini ve nasıl bir zulme maruz bırakıldıklarını hatırladım. Örneğin Ergenekon davası sürecinde, ilgili haberler nedeniyle açılan soruşturma sayısı, Adalet Bakanlığı verilerine göre 2407, gizliliği ihlalden açılan dava sayısı 493, cezaevindeki gazeteci sayısı ise 30’un üzerine çıkmıştı. Bırakın artık düşünce yaymayı, birçok kişi düşüncelerini dile getirmekten bile korkar durumda. Düzeyli tartışmalar yapılamadığı için somut çözümlerden de uzaklaşılıyor. Çözümsüzlüğü yüzünden herkesin hayatından dışlamak zorunda kaldığı siyasi gündemlerde akıllar cevapsız sorularla dolu. İnsanı ve toplum düzenini ilgilendiren en ehemmiyetli gündemler mahrem konular haline geliyor. Bu yüzden de birçok kimse üç maymunun oynadığı oyuna katılıyor ve apolitize oluyor. Bu durum, yasal hukukun ve kurumlarının, egemen güçlerin elinde nasıl özgürlükleri kısıtlayıcı bir baskı aracı haline geldiğinin en somut toplumsal göstergesi. Son olarak bu yazıyı, güzel ve mazlum ülkemin, bu güzel parkında bulunan dört tarihsel kişiye ait büstlerden, Almanya eski Başbakanı Willy Brandt büstünün üzerindeki, kendisine ait sözüyle noktalamak istiyorum:
“Haksızlığa karşı sesini çıkarmayan, haksızlığın güçlenmesine katkıda bulunur.”
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.