- 521 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
379 zekariya ışık-ardahan öyküleri- yeniyazım
Düşünürler yani Avrupalı düşünürler doğudan aldıkları almadıkları fikirler ile insanda şu kanaati uyandırmayı başarıyorlar: "Yahu bunu ben de yaparım ne var ki?"
Evvela onların yalın görüş istidatlarını kabul etmek lazım. Mark Tobey "Dinamik sanatı" kurarken. Hindistan’ta balıkçının, tenekeyi balık gibi kestiğini, kapının eşiğine astığını görmüş. Gırnapla asılı balık teneke insanların dikkatini çekiyormuş. Boşluğun karnını çırık çırık yırtıkça teneke, heykel gibi algılanmış.
Bu anlatı- kompozisyonu evrensel hale henüz gelmediğinden adı geçen ressam bunu bir manifestoyla dünya aleme sunmuş.
Ardahan şehrinin 42 miydi, 52 miydi? Telefon numarasına sahip Zekeriya Işık’ın evine misafir gitmiştik. Annem amcası kızı Güllü teyzeyi ziyarete sık giderdi. Güllü teyze yaş olarak annemden büyüktü.
Yalnız bizim ziyaretimize muhatap ev de o gün diğer günlerin erken saatleri hoşgeldinizle cümle aleme açık kapıydı.
Varlı haneler: Sofralarıyla uğurlamalarıyla kadim adete haizdir. Bu Tanrının hoşuna geldiğinden varlık alametidir. Konuklar ağırlanırdı... Güllü teyze inanlıydı, varlıklıyı sınamanın hakikatine inanırdı. Çok dikkat ederdi. Kibirlenmemeye, yardımseverlik eylemeye.
Zekeriya enişte diye hitap ederdik. Büyükler, ağabeylerimizin demeleri "Enişte" hitabını biz küçükler bellemiştik.
Hamza Işık: Zekeriye eniştenin babasıdır. Güllü teyzeyi, Zekeriye Işık’ı, Yavruağzı renkli güzelevlerini, mandracılıklarını, Nail’le okula beraber yürüdüğümüzü, eczanelerini, hazeyn vakitlerini gördüm!.. Hamza Işık’ı görmedim.
İntikalen Hamza Işık’a dair toparladıklarım:
Harziyan’a yerleşmiş. Işıklı’dan göçetmiş.
Işıklı Alagöz köyünü andırıyor. Işıklıyı harbiden gördüm. Hayvancılık için müsait yer.
Sukale’yi geçip. Dağ Arıklı’yı sağ kelle ile çayırların kavağına; ırakta söngün görürsünüz.
Saçayağıdır: Işıklı, Arıklı, Şahmarlı.
Kızılçayırlık dedikleri binlerce mal-davarı otaracağın meralar, ulu dağlar başlayıncaya kadar devamlı yerden pıtırır...
Adacala!.. Celil ağanın komlarını... Bura mı?.. Adacala, Kızılçayır mı bura? Kurudum kaldım!
Fotoğrafını çekmişim. Perde perde manzara planları son sönük mor dağları renkler bitiriyordu. Dümdüz formları işar ederek Tahir emi: "Aha bala o daldeydeki dağın dalına tullandın mı Çıldır."
Bomboş bir dereye taşlara oturdum. Tepemizde güneş sönmedi fakat sitop etti. Başıma tişörtümü aldım. Siperlik gibi, şimdi rahatladım. " Lenger-i fötr şapka"
Fikirleştim. Dereyle hasbihal"etmeli. Jack London Adem’den önce romanında; genlerin zamanları hatırlama kudretine dem açar.
Uzatmayayım lafı. Kısaca: Böyle ahval ile kurguladım. Maziyle konuşabilmeyi: " Sular; bizi tanır mı acaba? Kaç kuşak önce hangi tanış- biliş, bu dere de bu taşlara oturdu mu? Oturdu, konuştu, göğe bakındı mı? Ne söyledi?.."
ÖLÜM YOKSA BU DÜNYADA, KALIM YALVARA YALVARA!
Yeniden döner durur muyuz? Kızılçayır’a uğramak nasip olur mu?
O Kazarma ova, ıssız ve çıt yok.
Ben gözlerimle söylüyorumsa da.
Cümle mahlukat: Duvar zanarsın! Cevap yok. Lal-kar: Sağır- dilsiz.
Tanıdık bildik çıkmadı. Bizde ey arak içtik çölde!
"... çok çalışkanmış. Malcılıkla o serveti yapmış. Ardahan’da Bingöl lokantasının yeri Işık eczanesi, Kasım Işığın kahvehanesi, Ardahan’ın en güzel evlerinden... o güzel ev."
Işık eczanesinde gene bir gün... müşterilerin oturduğu koltuklar ayırılmıştı. Baştakinde oturuyorum. Bibil emi de sobanın başında tütün sarıyordu.
Yabancı yok. Ardahanlı, Yaylacıklı, Harziyanlı ( Hazariyanlı), Kocaköylü; Erzurumlu, Mersinli, Muğlalı hep bizbizeyiz yabancı yoktu.
Kalfa İlhan Doğruydu. İlaçları ezbere buluyordu. Dolap sistemli ilaç raflarını Ahmet abi tercih etmişti. Ben ilaç yaptırıyorum. İlacı bekliyorum.
Ahmet abi perdeyle ayrılmış laboratuvara geçiyor. Paranın üstünü veriyor... yazıyor... doktorların yazılarını kapıya kadar gelip ışığa tutuyor okumaya çalışıyor:
" - Dedem nasıl yazı yazıyorlar. Okumaya ferman lazım." dedi.
İçerden Leylek palas’a taraf kör kapı vardı. Hiç açıldığını görmedim. Belki açılıyordu. Hemen yine içerde kör kapının önünde bodrum badvalın kaldırılarak açılan kanat kapı vardı. Ben bu ikisini niçin düzenlediğini anlamaya çabalıyorum. Düşünmeğe değerdi. Hala düşünmeğe değer. İkinci kat’ı çıktıklarında Hamza kişi, Zekeriya enişte o kapıyı ikinci kat’a çıkmağa merdivenlere sebep büyük olasılıkla ayırmıştı... Badvalın ağzı merdivenin altında kalıyordu.
Bizim dükkanda da bu tasarım vardı.
Gün olar mı?
Bizden çok sonra zürriyet...
" Ardahan- elleşme balam- lelen hastadı- uluslararası havaalanına" iner, faytonla dükkanlara gider mi? İkinci katları dükkanların çıkar mı? Zürriyetin bir gününü almaz!
Kapı payları ayrılmış: O kadar: Yapılacak! Yap!.. komutunu versinler... hepsi odur!
yalçıner yılmaz
10-02-2011- gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.