- 1000 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
İstanbul'u artık hiç sevmiyorum.
Daha beş yaşındayım hatırladığım en uzak zaman buydu sanırım, beş yaşındayım ve babamı çok seviyorum yolunu bekliyorum eve gelişi benim için müjdeler oluyor adeta bir anda güller açıyor yanaklarımda koşup bacaklarına sarılıyorum oda beni kucağına alıp sımsıkı sarılıyor dört kızdan sonra ben doğmuşum babam çok istemiş bir erkek olsun diye . Neyse bugün aklıma gelen babam yaşarken ki bir anımı . Anlatmak geldi içimden .
Babam oldukça becerikli bir adammış askerden geldikten sonra bir kahvehanede garson olarak iş bulmuş iki yıl çalıştıktan sonra patronu babamın dürüstlüğünü çok sevmiş ve kendisine ortaklık teklif etmiş babamda parasını olmadığını neyle nasıl ödeyeceğini söyleyince patronu da çalışırsın kazanır ödersin diyerek bir yerde babalık yapmış. Patronun hanımı ve kendinden başka kimsesi yokmuş. Babamın borcu bitince bir müddet sonra patron babama Kemal ben yaşlandım bu işlerle uğraşmak istemiyorum kahvehanenin diğer yarısını da sana devredeyim çalışır ödersin diyerek devretmiş. İşte babamın becerisi bu olaydan sonra başlıyor, sırasıyla ikinci bir kahvehane daha açıyor başına amcamı getiriyor zaten daha sonra o kahvehaneyi tamamen amcama bıraktı amca oğlu halen o kahvede kahvecilik yapar. Derken 40 yataklı bir otel devralır aynı zamanda otele gelen müşterilerin atı ,eşeği katırı barınsın diye birde han alır ve bu yeni yeni iş açmalar devam eder . Ben Erzurum’un Pasinler ilçesindenim bizim kasabamızda büyüklü küçüklü altı adet kaplıcamız vardı bunlarda bir tanesi odalar şeklinde ve her odada büyükçe bir küvet olan kükürt ve magnezyum dan yana oldukça zengin ve oldukça sıcak suyu olan bu kaplıcanın tam elli iki adet kabini bulunuyordu ve saatlik olarak kullanılabiliyordu bu yer belediyeye ait olmakla birlikte uzun yıllar işletmesi bizde idi annemin dediğine göre çok iyi kazancı varmış . Sonra Behçet isminde bir adam gelmiş kasabamıza sinema açmış bir zaman sonra babamla ahbap olmuşlar , bir müddet sonra Behçet bey sağlık nedeniyle İstanbul’a gidip uzunca bir tedavi görmesi gerekmiş ne yapsam diye düşünürken babam aklına gelmiş acaba Kemal beye teklif etsem kabul eder mi devralımı sinemayı derken söylemiş babama , babamda bir müddet düşündükten sonra hem adamcağızın derdini çözmek hemde yeni bir iş kurmak maksadıyla birazda fazla para ödeyerek devralmış .Adam hasta içinde ukde kalmasın hem hemde arkadaşı hastanede uzun bir tedavi görecek bu paranın birazda olsun katkısı olur diyerek devralmış ve sinemacı olmuş . Birde bizim oralar oldukça sulak bir coğrafi yapıya sahip zira Aras nehri kasabanın tam ortasından geçer işte tamda bu sebepten tarlalar bol sulak ve verimlidir ve babam gene boş durmaz sekiz on tarla kiralar ve adam tutup ektirip biçtirir oradan da iyi bir gelir sağlarmış .
Yaz aylarında kasabanın nüfusu kaplıcalardan dolayı oldukça artardı kaplıca suları romatizmal hastalıklara sedef hastalığa ve daha bir çok hastalığa iyi geldiği bilindiğinden yerli turist akınına uğrar kasabanın nüfusu üç dört katına çıkardı ve her kes bu durumdan yaralanırdı. Aras nehri dedim ya kasabanın ortasından geçen ha tam onun kıyısında belediye kaplıca için gelen kimselere çok büyük bir ağaçlık bölgede çadır kurmaları için yer ve çadır kiraya verirdi işte tamda bu çadırların kurulduğu yerde biz ait kocaman bir çay bahçesi vardı her gün ya babam götürürdü yada çalışanlardan birisi gelir alırdı çay bahçesine giderdim orada ne kadar kalırdım hatırlamıyorum ama çok eğlenirdim bahçe hortumunu alır çay bahçesinin serin olmasını sağlamak maksadıyla her yeri bir güzel ıslatırdım masaların arasında dolaşırken masalarda oturan müşteriler sever başımı okşar hanımlar yanağımdan makas alırlardı .
Şimdi diyeceksiniz ki peki yazını başlığı İstanbul’u artık hiç sevmiyorum bu anının neresinde. Şöyle ki daha önce bahsetmiştim çay bahçesi Aras’ın hemen kıyısında diye işte orada nehrin üzerine yatay bir biçimde uzayan bir söğüt ağacı vardı o zamanlar plak çalarlar vardı ve çay bahçesinde plak çalınırdı bu plaklarda ki şarkılardan bir tanesi vardı ki her ne sebepten öyle olurdu bilmem beş yaşındayım bu şarkıdan ne anlardım yada neden o şarkı çalındığında gidip o nehrin üzerine eğri bir biçimde uzanan ağaca çıkıp kuş gibi tünerdim bilmem ancak çok hoşuma giderdi sanırım yoksa niye yapayım ki , Babam Allah rahmet eylesin mekanı Cennet olsun nurlar içinde yatsın İnşallah oğlum çıkıp durma şu ağaca yüzme bilmezsin düşersin suya Allah korusu diye kızardı . Bilmezdi ki o şarkı çalındığında o ağaç beni çağırdığını şarkı biterdi ben daldaki kuş hemen inerdim tekrar çalınca hemen gelir ağaçta ki yerimi alırdım , bu vaziyet ne kadar davam etti hatırlamıyorum lakin o şarkıyı halen çok severim çok söylerim nedenini bilmesem de çok beğendiğim bir şarkıdır.
Hay Allah o şarkı o şarkı deyip durdum bir türlü şarkını adını demedim ya . Şarkının adı .
İstanbul’u artık hiç sevmiyorum.
Talip ACILIOĞLU 2014 İSTANBUL
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.