- 1365 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Tepedeki Mezarlık
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Gece duyduğu sesler uykusundan etmişti. Yatağından kalkıp balkona çıktı, karanlığı seyrediyordu. Sabaha yakın bir zaman, minarelerin ışıklarına daldı gözleri, sokak lambalarını izleyerek küçükken gittiği, varlığını hatırlamadığı, unuttuğu tepeye kadar çıktı gözleri, ağaçların çok olduğu, rüzgârın olabildiğince estiği, bazen gündüz bazen gece seslerin geldiği tepeye. Küçükken gitmişti, babası sıkça götürür, ‘Burası son durağımız’ derdi. Son durak ne demek o zamanlar anlamamış, şimdilerde hatırladıkça anlıyor, bindiği bu tabutun –babası öyle derdi- varacağı, duracağı son yer, tepedeki mezarlık.
Tepeye uzayıp giden yolda bir sürü sokak lambası vardı. Adımlarını babasına uyduruyor, yol daralınca babasının arkasından izine basarak gidiyordu. İleride bir lambanın sönüp yandığını görünce yolun dar yerindeydi, hemen hızlanıp babasının ellerini sıkıca tuttu. ‘Ne oldu kara oğlum benim’ –‘Kara oğlumuz oldu, Rabbim hayırlı eylesin’ demişti doğduğunda- ‘Bak baban yanında, korkmana gerek yok’ dedi, sıkıca tuttu ellerini, şimdi altından geçerken kafasını kaldırıp baktı lambaya, ‘Baba bu lambayı yaptırsak olmaz mı?’ ‘Olur, olur tabi ki oğlum, yarın söyleriz hemen yaparlar’ dedi babası, içindeki korkular gitti. Bu saatte tepeye çıkmaları gerekiyor muydu? Gündüz gitselerdi ya, korkmazdı hem, neden gidiyorlardı ki? ‘Baba, mezarlığa neden gidiyoruz?’ Birkaç adımdan sonra konuşmaya başladı, en sonunda ‘Burası son durağımız, bindiğimiz tabutun varacağı, duracağı son yer, mezarlık!’ Küçücük aklıyla nelerde düşünüyordu, henüz yedi yaşına giriyordu, büyüyünce unuturdu buraları, ‘Büyüyünce unuturum buraları, büyüyünce unutursun diyor hep annem, belki bunu da unuturum. Baba, büyüyünce mezarlığı unutur muyum?’ Mezarlığa yakın bir yer de durdular, iki sokak lambasından sonra kapıdan gireceklerdi. İkisi de konuşmuyordu. Babası düşünceye dalmıştı, kendisi unutmadığına göre ‘Unutmazsın’ dedi ‘Ben unutmadım, unutmamda, babam var benim burada, dedem var.’
Uykusundan uyandıran sesler şimdi gelmiyordu kulağına, gözlerini tepeye dikmiş, yanıp sönen lambaya bakıyordu. ‘Unutmazsın’ demişti babası, unutmuştu çoktan, daha kapısından çıkar çıkmaz mezarlığın, babasını toprağa koyar koymaz unutmuştu. Unutmamıştı, belki hatırlamıyordu… Şimdi o lamba hatırlatmıştı babasını, o gün o kapıdan içeri girdiklerinde hissettiklerini, babasını toprağa koyduktan sonra hiç hissetmemişti. Babasıyla o gün seslerin geldiği yere vardıklarında, dedesinin mezarı başındaydı, sessizce oturdu, babasına baktı... İçeriden gelen sesle irkildi, ‘Gece gece ne yapıyorsun burada oğlum’ dedi ana ‘uyku tutmadı mı yoksa?’ Gözlerini ayırmadığı yerden cevap verdi anasına, kendisi duydu, içinden, sessizce konuşuyordu. Aşağıdaki sokaktan ezan sesi yükselince kuşlarda zikirlerine başlamışlardı, köpeklerde eşlik ediyordu, tepedeki mezarlıktan gelen sesler yoktu. Çünkü minarelerden yükselen ses kendini çağırıyordu, uykusu da yoktu, çoktan kaçmıştı. Uykusunu kaçıran seslerin geldiği yere gitmek için balkondan içeri girdi, uzun süre sonra abdest almak için banyoya girdi ama tekrardan çıktı, kapıdan çıkarken bu kez sesi bütün evde duyuldu, ‘Ben camiye gidiyorum Anacım, sonra da mezarlığa uğrayacağım –mezarlığa derken sesi titredi- haberin olsun’ kapıyı yavaşça kapayıp çıktı evden. Anası dua ediyordu gözyaşları içerisinde ‘Ya Rabbi, sen hayırlı kapılarını aç…’
Adım adım yaklaşıyordu tepenin zirvesine, yanıp sönen sokak lambasının altında durdu, lambayı değiştirmemişlerdi, babası ‘söyleriz yaparlar’ demişti ama halen yapılmamıştı. Sesler yavaş yavaş duyulmaya başlamıştı, artıyordu gittikçe, kapıdan içeri girerken, daha girmeden besmele çekip Fatiha suresini okumaya başlamıştı. Sağına soluna bakmadan ta babasının mezarı başına varıncaya kadar yürüdü, babası buradaydı, dedesi ve dedesinin babası da buradaydı. Ellerini mezar taşlarına sürerken ‘Bu saatte bunun burada ne işi var ki bileniniz var mı?’ diye sordu biri diğerine, hepsi de duymuştu ve şaşırmışlardı, cevap veren yoktu. ‘Özür dilerim babam, özür dilerim. Unuttum sizi, biliyorum her zaman gelirdin, beraber gelirdik sen varken, sen gittin ben buraya hiç gelmedim, özür dilerim babam, özür dilerim.’ Uzakta, mezarcılardan biri diğerine soruyordu, ‘gördün mü bak ne için gelmiş, hayırsız evlat. Babası ne kadar da iyiydi hatırlıyorsun değil mi?’
Sesler geliyordu kulağına, uykusundan eden sesler, bazen gözyaşı döktüren bazen de gülümseten sesler, kendisinden başka kimse duymuyordu, kendisi böyle düşünmüştü. Mezarcıların sesi karışıyordu tüm seslere, ‘acaba burada bizim duyduğumuz sesi duyuyor mudur?’ diye soruyordu biri diğerine, üç kişiydiler bu küçük, tepedeki mezarlıkta. Vedalaşmış çıkıyordu mezarlıktan, yanıp sönen lambayı değiştiriyorlardı.
Son
14.06.2014
21.06.2014
YORUMLAR
Vefa, yapacağımız minicik çabalarla yaratılabilecek bir şey değil mi ki? Peki neden unuturuz, benim aklım almızyor hiç... Kaleminize sağlık
Hayrani Can
Teşekkür ederiz Efendim.