- 2884 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YERKESİK VE NACİYE MAKAL
Anadolu’nun özümlenip tanınmasında en büyük katkı Halikarnas Balıkçısı’nındır. Eğer o cezalandırılıp, Bodrum’a sürgüne gönderilmeseydi; Bodrum Bodrum olamazdı diye düşünüyorum. Belki de Bodrum Bodrum olurdu da; ününü bu denli kazanamazdı. Bilgi donanımlı, sevecen insanların bölgeye ilgilerinin artması, mavi yolculuklar yapmaları, yazılar yazarak Gökova ve çevresini anlatmaları bölgenin geleceğine ışık tuttu.
İşte bu Halikarnas Balıkçısı:
“Cenneti arıyorsanız Gökova Körfezine gidiniz. Denizine hayran olursunuz ama arkanızı dönünce de heybetli Kıran Dağlarıyla karşılaşırsınız.”(1) der… Saptama çok yerinde ve de doğru.
“Çünkü; bu heybetli dağların üzerinde boydan boya yemyeşil bir coğrafya”(2) yer alır. Buranın adı Yerkesik’tir.
Yazar Naciye Makal, 1929 yılında Muğla’nın Yerkesik bucağında doğdu. O zamanlarda bucak olan Yerkesik şimdilerde Muğla’nın Menteşe Belediyesine bağlı bir mahallesi olmuştur.
Yerkesik’te ilkokulu bitiren Naciye Makal, 1942 yılında Antalya Aksu Köy Enstitüsüne girer. Burayı 1946 yılında bitirerek, Muğla Dirgeme köyüne atanır ve burada 4 yıl çalışır. İkinci görev yeri Aksaray Demirci köyüdür. Buradaki 6 yıllık bir çalışma döneminden sonra 1957 yılında Ankara Mithatpaşa İlokuluna atanması yapılır. Burada çalışırken 4499 sayılı yasa gereğince inceleme yapmak, bilgi, görgü ve ihtisasını artırmak üzere İngiltere’ye, Milli Eğitim Bakanlığınca 1962 yılında gönderilir. Bu çalışması 1 yıl sürer. Sonrasında Ankara Keçiören’deki Feyzi Alioğlu İlkokulunda görev yapmaya başlar. Oldukça verimli bir öğretmenlik dönemi yaşayan Naciye Makal, 1978 yılında emekli olur. Emekliliği resmiyettedir. Oysa o hala okur, çalışır, dostları ile eğitim ve ülke sorunları üzerine söyleşir ve aydınlık düşüncelerini sürdürür ve de yazar. Bu yazılarını “Bindim Tütün Küfesine” adlı kitapla okuyucularına armağan etmiştir. Naciye Makal’ın bu kitabında; tütün üreticilerinin, Yerkesik halkının geçim derdi ve çilesinin öyküsü yer alır. Zor yaşama koşullarının, eziyetli çalışma ortamının yalın ve öz anlatımıdır bu. Öyle ki, tütün tarlasına giden yollarda yankılanan türküleri duyar, o türkülerin sesiyle yol alışları dile getirir. Bu bir çalışma temposudur. Bu bir çalışma ilkesidir onlar için. Türkü ve türkülerin ezgisi coşturur, güçlü kılardı onları. Kapız’dan geçerken duydukları o sesler iliklerine dek işler, yaşama daha sıkı sarılırlardı.
“Öf ülen de aman aman
Yerkesik’in minaresi minaresi!
Dürülü de kalmış aman
Kerimoğlu’nun cüvaresi cüvaresi.”
Derken varırlardı tütün tarlasına, koyulurlardı hemen işe. “Vakit çalışma vaktidir. Bir dakikasını bile harcama zamanı değildir. Sıcaklar basıncaya dek çok iş yapmalılar, yapmalılar ki sıcaklar basmadan işin çoğunu bitirsinler. Sıcaklarda tütün kırılmaz, buruşan yapraklar yapış
yapış olurdu, yapışırdı ellere. Sıcakla birlikte artardı tütün kokusu, bunaltırdı onları. İçleri bir hoş olurdu, kusarlardı çoğunlukla çocuklar. Bu yüzdendir ki varır varmaz dalarlar tütün tarlasına. Onların; “… Elleri alışkındı. Parmaklarını tütünün çevresinde dolaştırarak, ermiş yaprakları bir bir kırmaya başladılar.”(3)
“Güneş, ateşten bir top gibi dağın zirvesinden yükseldi. Isınmaya başlayan tütünlerin kokusu daha ağırlaşıyor, mide bulandırıyordu. Sanki, tek vücut gibi Sakine’yle Zehra yeniden öğürmeye başladılar. İçleri su kaynağıymış gibi, ağızlarına su doluyordu boyuna. “Tütün Tuttu” dedikleri buydu işte. Zayıfları, bakımsızları daha çok tutuyordu.”(4)
Böyleydi çocukların tütün tarlasında üretme çabaları. Katkı olurdu büyüklerine, daha fazla tütün kırma çabalarına ortak olurlardı minicik elleriyle. Çalışma böyle sürer, arada dinlenme molası verirlerdi. Kısa sürerdi bu. Öyle uzunca zaman harcama lüksleri yoktu.
Bunu Naciye Makal şöyle anlatır:
“Bir cuvara içimi” dinlenmişlerdir. Kimsenin onlara “iki cuvara içimi” dinlenme zamanı vermeye niyeti yoktu.”(5)
Çalışma zorlukları buydu. Ürün yetiştirmek, geçim için kazanç elde etmek bu zor koşullardan geçiyordu. Geçiyordu ya, bir de elde ettikleri bu zor koşullara değseydi, gözleri hiç arkada kalmayacaktı. Ne gezer. Bazen borçlu çıkmadıklarına sevindikleri bile olurdu. Zordu yaşam, zordu kazanç elde etmek, zordu geçinmek onlar için. Tam bu günlerde Naciye Makal, ilkokulu bitirince okumayı sürdürmek ister. “Bu zor geçim sıkıntılarından kurtulmanın yolu okumaktan geçer.” diye düşünür. Kararını verir, okuyacaktır.
“Muğla- Yerkesikli Naciye Poyraz’ın Aksu Köy Enstitüsü’ne nasıl kaydedildiğine dair anlattıkları, bu dönüşümün hangi koşularda yaratılmaya çalışıldığının göstergesidir: “on bir yaşındaydım. 1942 Şubat’ının soğuk ve yağmurlu bir gününde, ağabeyimle birlikte yaya, köyden Muğla’ya gitmek üzere yola düştük. Köy Enstitüsü’ne kayıt işlemi yaptıracak, sonra geri dönecektik. Bir kaç ay sonra okuldan haber gelince okula gidecektim. Elimde çıkın, başımda bürüntü vardı. İlkokulu bitirir bitirmez, ‘günahtır’ gerekçesiyle başımı örtmüştü babam…Neyse, yine bir kamyon yolculuğundan sonra Antalya’ya, oradan doğruca okula, Aksu Köy Enstitüsü’ne geldik. Bizi idare odasına götürdüler. Güleç yüzlü, dazlak kafalı, insana insanca bakan bir adamın karşısına çıktık. Hoş-beşten sonra bu adam, yitiririz diye paramızın bir kısmını aldı, defterine yazdı. Adam, haftaya gelip kendisinden harçlık almamızı söyledi. Bir şeyler yazdı çizdi, sonra bir abla çağırarak beni ona teslim etti. “Bak Şehriye”, dedi. “Bu küçük kızımız okula alışıncaya kadar yanından hiç ayrılmayacaksın. Ambardan ölçüsüne uygun elbise al, yatağını göster.” (6)
Okul yaşamı böyle başladı. Mutluydu.
Naciye Makal, çocukluk yıllarında da çevresi ile ilişkisini canlı tutmuş, halkın yaşamına, gelenek ve göreneklerine ilgisiz kalmamıştır. Yanlış inanç ve yönlendirmeleri not etmekten kendini alamamıştır. Bunlardan birini şöyle yazmıştır:
“Mezarlığa adını veren Hacı Efendi yatıyordu burada. Çocuğu olmayan, adak adayan kadınlar buraya gelir, kurban keserler, sonra da mezarın üstündeki taşları kaldırıp altındaki karıncaları bir incirin içine koyup dua ederek incirle birlikte yerlerdi.” (7)
Bana oldukça ilginç geldi. İncir ana rahmini, karınca da bebeği mi simgeliyor diye düşündüm durdum.
Yerkesik’le ilgili bilgiler derlememde bana yardımcı olan Nabide Kılınç ilginç notlar aktardı. Bunlardan birinde, Makallarla ilgili önemli notlar vardı:
“ İvriz Köy Enstitüsü mezunu Mahmut Makal’ın Aksaray’a bağlı Demirci Köyüne atanan Antalya Aksu Köy Enstitüsü mezunu Öğretmen Naciye Poyraz aynı köyde tanıştığı Mahmut Makal ile 1950 yılında evlenir.
Naciye Poyraz Makal, Muğla’nın yakından tanıdığı Yerkesikli Tüccar Yaşar Poyraz, Tüccar Arif Poyraz, İnşaat Mühendisi Hüseyin Poyraz’ın amca çocukları arasındadır.
Oğlu Prof. Dr. Ahmet , Siyasal Bilgiler Fakültesi Çalışma Ekonomisi, Öğretim üyelerindendir. Kızı Tezer, Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur.Halen Ankara Keçiören’deki evinde yaşamını sürdürmekte olan Mahmut Makal yakın zamana kadar Yaz aylarının bir bölümünü Yerkesik’te geçirirdi.”(8)
Öyküsü buydu Naciye Makal’ın. Tatlı ve de oldukça yorucu anılarının yaşandığı Yerkesik buydu. O yılların bağları, etrafına açılmış sınır oluşturan kanallarının şimdilerde izi de yok. O zamanlar bu sınır izlerine, daha doğrusu kesiklerine dayanarak buraya Yerkesik adını vermişlerdi denir. Biz bu anlatıyı duyduk ve aktardık. Ne var ki, tütün tarlaları da yok. O tarlaların verdiği, geçimlerine yetmeyen getirisi de yok. Bunun yerine bol bol sebze ve meyve üretimi yapılıyor. En büyük pazarları da Marmaris ve çevresi olmaktadır.
İlginçtir, önceden buraların tüm tapu kayıtlarının Hürrem Sultan adına olduğunu duymuştum. Hürrem Sultan buralara gelmemiş. Ancak Kanuni Sultan Süleyman 1522 yılında Rodos seferine giderken buraya da uğramış. Yerkesik’i çok beğenmiş olmalı ki, bu cennet köşesini Hürrem Sultan adına kayıtlara geçirmiş. Nedense ben böyle düşündüm.
Yerkesik’te geçim derdi sürüyor. Geçim çabaları yine tüm yorgunluğu ile halkı oyalıyor. Yorgunluklarından arta kalan zamanlarını efil efil esen rüzgarın verdiği serinlik içinde az da olsa unutuyorlar gibi geliyor bana.
Kısaca Naciye Makal ve Yerkesik bu. Anlamları kendi içlerinde saklı. Daha derinlemesine incelemeler yapmak gerekir diye düşünüyorum.
Sağlıkla kal Naciye öğretmenim.
Huzur doluluğu ile kal Yerkesik…
Mehmet ERBİL
www.mehmet-erbil.tr.gg
(1) Yerkesik, Tarih ve Etimoloji, Yerkesik Belediyesi, 2006.
(2) a.g.e.
(3) Naciye Makal, Bindim Tütün Küfesine, s. 14
(4) a.g.e s.16
(5) a.g.e. s.19
(6) Yusuf Yavuz, Antalya’da Köy Enstitüsü Yılları
(7) Naciye Makal, a.g.e. s.26
(8) Ünal Türkeş, Muğla’yla ilişkisi olan Ünlüler, Muğla Devrim Gazetesi.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.