- 833 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ARDINDAN
Oysa söylemişti Yaradan ’kimi çok severseniz alırım, onsuz yaşayamam deme onsuz da yaşatırım.’
Öyle büyük bir yer tumuşsun ki hayatımda: sensizlikle uyandığım ilk sabah sınırları ufuk çizgisini aşan bir çorak arazideydim sanki. Gittikçe bitmeyen, ucu bucağı belirsiz topraklarda karşıladım günü ve arkası kesilmeyen diğer tüm zamanları. Geride bıraktığın boşluk tanımsızdı.
Ben özledikçe seni, daha bir kurudu bastığım toprak. Hatırladıkça, çöle döndü, kayıp gitti adımlarım kumun derinliklerine doğru. Kabullenmek zor olsada; haricimde hiçbir canlı olmayan bu ıssızlıktaydım artık ve sen yoktun.
İlk zamanlar kurtarılmayı bekledim tarafından. Günler aylar geçtikçe umudum azaldı. En çok ta unutulmuş olma ihtimalim yaraladı beni. İçimdeki sesle kavgamız hep bundandı.
+Gelecek, ben seni unutamam demişti.
-saçma, herkes bir gün unutulur
+uzakta o , belki imkanı yok
-gitmek isteyince heryer yakın
.
.
.
Kavgamız süredursun şimdi beynim uyuşuk , her yön flu ama tutunmakta lazım hayata.
Nasıl?
Bir yaşam belirtisi olmayan bu topraklarda mümkün mü ki?
Gündüz güneş kavursa da tenimi , alıştım dayanabiliyor bünyem. ... Ama o geceler yok mu o geceler işte onlar dayanılmaz . Issızlığın ortasında hançerleriyle bekleyen eşkiya gibiler. Gece çöktümü saldırıyor herbiri tereddütsüz. Yalnızlığımın kollarına atıyorum o vakit kendimi ve inan hiç avutamıyor beni.
O yüzden geceler yaman, katışıksız acılar barındırıyor bağrında.
Her gelmeyişin daha çok karşılaştırıyor bu çıkmazlarla beni. Nefret tohumları serpiliyor yüreğime. Öyle güçlü öyle sağlam kök salıyorlar ki benliğime bazen öfkem boğuyor beni. Birbirine o kadar benziyor ki aşk ve nefret ... Aralarında yarı geçirgen bir zar var sanki. Bazen aşk hanesi boş kalıyor öfkem galip geliyor. Bazen nefretin, öfkenin esamesi kalmıyor , bir berrak derya deniz oluveriyor başbelası kara sevdam. Duvarlarla hudutlarını belirlemek mümkün değil bu iki duygunun. Onlar birbirine ölümüne bağlı iki aşık: aşk ve nefret. Bu yüzden en çok sevdiklerimiz içimizi daha çok acıtıyor. Kırılmalarımız bu yüzden bu kadar tamirsiz. ... Ve bu yüzden sevdiklerimize karşı hata kabullenmeyişlerimiz.
Ah benim kara sevdam, bu ıssız çöllerde uyanışım bitmeyecek gibi ama sanırım alışıyor bedenim iklimine. Keşfe çıktım bu sonsuz sessizliği, sensizliği. Parsel parsel ayırdım bilgisizliğime , toyluğuma. Belki yıllar sürecek ürün almam ama denemeye değer. Başka çarem de yok gibi zaten.
Deli gibi kitaplara verdim kendimi , en çok Yaradana cahil bırakmışım kimliğimi. Okudukça: cehaletimin derinliği ürküttü beni. Ömrüm vefa etmez bu kalyonları doldurmaya belki ama en azından uçurumlar ürkütücü değil eskisi gibi.
Çalışmaya adadım bedenimi, bütün enerjimi, böylece daha az hatırlıyordum seni. Ben çalıştıkça duygularım aşk hanesini boş bırakıyordu , bu iyiydi. (En azından o zamanlar bana öyle geliyordu)
...
Yıllar geçti artık iç sesimle diyaloğum konu değiştirdi. Kavgaya devam ama artık benim sesim daha gür çıkıyordu.
+unuttum onu
-hala seviyorsun kandırma kendini
+umrumda değil artık gelmesine gerek bile kalmadı
-bir an bile vazgeçmedin
+nefret ediyorum ondan
-yalan, bunu sen de biliyorsun
.
.
.
İyleşmişti yaralarım! Çölde hayat buldu bazı nebat. Ormana çeviremesem de etrafı, artık yaşam vardı buralarda . Hayat buldukça yeni bir bitki, ben oyalanacak meşgale bulmuş oluyordum.
.....ve bu böyle sürüp gitti.
....ta ki geri dönmeyeceğinin kesinlik kazandığı o güne dek.
Bir uğursuz rüzgar kuruttu ne varsa hayata dair. Dayanamadı bitki örtüm. Nasıl dayansın ki bir dikili ağacım olamamıştı. Yalnızca cılız bir yeşillikti benimkisi... O da kayıp gitmişti ellerimden. Biri filmi başa sarmıştı sanki.
Yine sensiz uyanmıştım bu ıssızlıkta ama bir farkla... Artık daha çok üşüyordu bedenim gölgelerde, güneş daha bir yakar olmuştu tenimi, geceler daha uzun ve karanlık daha çok ürkütüyordu beni.
Vakit yüzleşme vaktiydi ve içimdeki ses haklı çıkmıştı sonuna dek.
Oysa kabuk tutmuş yaralarım döküldü, iyileşti sanmıştım yüreğim. Ne çok yanılmışım.
Yüreğim kanarken için için, meşgalelerle yok saymışım bu durumu. Kırılan kalbimin üzerine örtüler sermişim, allı pullu hemde. Onarmamışım hiç birini. Ruhumda gedikler açılmışken, ben bedenimi süratle çalışmaya vermişim belli olmasınlar diye. Olmamış ta zaten. Farketmemiş kimse içimde bastırdığım kasırgamı. Kandırmışım etrafımı yıllarca güçlü kuvvetli yıkılmaz duvarlarımla. İnanmışlar kayıtsızlıklarıma, umursamayışıma. Onlar inandıkça avunmuşum ben de, hak sanmışım meğer batılı.
Şimdi ağzımda keşkelerden bir yumak ve dilimde onların bıraktığı o berbat tat.
Yutkunurken dahi acıtıyor bu keşkeler beni.
Hıçkıra hıçkıra ağladım, o ilk haberini aldığımda, gözyaşlarımla yıkadım yüzümü. Yolculuk iyi gelir diye yola revan oldum alelacele . Cenazeye gider gibi matem havasındaydı düşüncelerim, hislerim. Tesellinin ’ağlama boşver’ diye verildiği bu sıradanlıkta gizliden yaşadım acımı. Heceye dönüştükçe hislerim bir nebze hafifledi kederim. Yine günler uzun, geceler sonsuz sanki ama daha samimiydim kendime karşı.
İnsan bazen kendine bile itiraf edemiyor gerçekleri. Pijamalı sokağa çıkmak gibi ayıp sayıyor yüzleşmeyi. Kendinden kaçabilmek kadar imkansız aslında yok saymak hakikati. Er yada geç bir köşe başında çıkıveriyor karşına. O vakit ne kaçabiliyorsun ne de kulak tıkayabiliyorsun. Yerle yeksan oluyor tüm o duvarların, maskelerin direnişlerin.
Bilirsin kalan olmak hep ürkütmüştür beni, kaçmaya bu denli sevdalı olmam hep bundan. Terkeden güçlüdür zannederdim hep. Dik durabilmek için bıraktım seni. Yıkılmaz olmalıydım, kapıyı çekip gitmelerim bu sebepten . Yara almadan kurtulmak mümkün mü sevdadan. Hele ki ölçü kullanmayan bir yürekle sevmişken seni.
Ne çok aldatmışım kendimi.
Acizliğimdi beni dik tutan, korkularımdı kaçmama sebep olan. Net olmayışındı hırçınlığımı meydana çıkaran.
Yalnış bir sapağa sapıp doğru adresi bulmaya çalışmaktı benimki.
Çare basitti ’unutan iyileşir’ . Yüzleşmeden kaçmak yıllarıma maloldu. Şimdi herşeye geç kalmış hissediyorum kendimi. Enerjim kalmadı göze almalara.
Ben ıssız gecelerde yalnızlığıma sokulup güçlükle dalarken uykuya, senin kollarında sevdiğin kadın, bir sarhoş hal içindesin .
Bu aptal, inanırken bir zamanlar ’hala seviyorum’ sözlerine, sen çoktan başka bir tenle açmışsın şeytana adadığın orucunu.
Kendimi oyalayışıma mı yoksa sana inanışıma mı daha çok yanayım bilemedim. Bildiğim bir şey varsa o da hala acımın dinmediği.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.