5
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
1254
Okunma
Kirpiklerimden içeri sızmaya çalışan ışıkla uyandım. Yatakta doğruldum. Gözlerime dökülmüş rüyayı ovuşturup, tam karşımda duran aynaya baktım. Ayna bana bakmıyordu. Aramız iyi değildi uzun zamandır. En son yüzüne tükürdüğümde beni terketmekle tehdit etmişti. Bir sen kaldın bunu yapmayan dedim. İçimden gün yüzüne çıkmaya yüzü olmayan kirli bir küfür geldi geçti.
Lavaboya doğru yürüdüm. Kalabalıktık hayli. Kapıdan önce özgeçmişim geçti. Yalnızlığım, yaşım ve çokça örselenmiş gururum peşisıra. Hayata dair beklentilerim sığmadı bile.
Musluğu açtım, açtım ama bir lokma yemedim allah sizi inandırsın. (Beklerim ben, inanın gelin ) Su akmaya başladı. Elime aldığım diş fırçası bastı fırçayı. Gözlerim şaşkınlıktan yuvalarından fırladı. Ağzına geleni saydı bana. Kılına zarar gelirse köpürürmüş de, ağzımı burnumu kırarmış ta, neler neler. Lavabonun köşesinden kendine yaptığı salıncakla korkularımı sallayan küçük ama sevimsiz bir örümcek pis pis sırıttı bana. Macunsuzda köpürebilen ağzımla, ağız dolusu tükürmek istedim ona. İçimden turuncu bir ürperti geldi geçti belli belirsiz. Musluk hâlâ açıktı. Ve müthiş cereyan yapıyordu. Sizden iyi elektrik alıyorum dedi. Konuştuk muslukla evet. Öyle sadece tıss pıss da demedi haklısın. Siyasetten, sanattan bahsetti. Daralmışım o ara, istediğim sadece suuu diye haykırmışım. Haykırışım su olup musluktan boşalıverdi. Yüzümü yıkadım. Ve çıkarıp askıya astım. Bugün tüm yüzsüzlüğümle işe gitmekti planım. Yatak odamdaki çekmeceyi açıp çatlamamış bir ardamarı alıp boynuma doladım. Geçmiş yıllardan kalan pişmanlıklarımı renklilerden ayırıp çamaşır makinesine attım ve salonun kapısına doğru yürüdüm. Kapı üzerime yürürmü diye düşünüyordum ki bu seferde ruhum kapıya sıkıştı. Anılarıma arkamdan biraz ittirmeleri için ricada bulunup güç bela içeri girdim. Telefon gürültüyle çalmaya başladı. Ne zamandır çalıyorsunuz efendim dedim, yüzümde o aşağılayıcı gülümseme. Yeni çalmaya başladığını, daha önce hiç böyle kötü bir huyu olmadığını bunu da zaten kapıdan öğrendiğini omzuma yaslanıp ağlayarak anlattı. Mutfağa geçip ona bir bardak hak verdim. Sakinleşti. Nasihatte verdim bittabi. Çok yatmazsın zaten dedim, ilk oylamada aklanırsın. Yüzü kızardı, ya da şarzı bitiyordu üstüne varmadım.
Salonda oturmaktan başka hiçbir halt yapmayan kanapeye oturdum. Benziyorduk birbirimize. Kendimi sessize alıp işe gidip gitmeme konusunda düşüncelere dalıyordum ki kolum bir şeye çarptı. Tv kumandası evet. Uzun zamandır beni sık kullanılanlara ekleyen televizyonum aniden açıldı. Ekrandan rengarenk bir dünya gözbebeğimden girip sağda müsait bir yerde indi. Ne kadar öyle kaldım hatırlamıyorum. Kendime geldiğimde açık kalan ağzımın kenarından bir magazin haberi yere düşüverdi. Sırtım tutulmuştu. Kaça tuttunuz diye sormadım bile. Tam doğrulup kalkayım derken ayaklarımın çiyanlandığını ellerimin çekirgelendiğini farkettim. Şiddetle birbirine çarptığım uzuvlarımdan binlercesi çil yavrusu gibi dağılıverdi. Kendimi bir an önce dışarı atmalıydım. Kapıyı açtım, dışarda oldukça üşümüş bir "şimdiki zaman " bana bakıyordu. Geriye dönüp vestiyerden hayata dair bütün bildiklerimi üzerime geçirip dışarı çıktım. "Şimdiki zaman" "mevcut mekan "ı koluna takıp peşime takıldı. Kendimi benim için doğan güneşe teslim edip yola koyuldum..
Devam eder..
Berrin Nilgün Kılıç
Ahirzamanmelegi
20 tmmz 2014