- 744 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Plastik Saçlarım
Plastik saçlarıma önce ısınmayı öğretmeye çalıştım ama soğuklardı, hiçbir zaman bir tene dokunmanın sıcaklığını yaşayamayacaklardı, eğer yaşayabilseler eriyip gideceklerdi sonra da başımdan aşağıya kaynar sular dökülecekti kırmızı renginde.
Dokunduğunda irkilemeyecekti saçlarım, hissetmedikleri için ve hiçbir zaman kokmayacaklardı plastik dışında, ama bir tek rüzgârda savrulmayı bilecekti onlar, içinde canı olmayan şeyler kolay savrulur, kendimden biliyorum, canım azalmıştı içimde, savruluyordum bunun kilo kaybıyla ilgisi yoktu. Can güç gibi bir şeydi. O azalınca daha az şeye ihtiyacı oluyordu insanın, benim de öyleydi, daha az hareket etme ihtiyacı hissediyordum hatta hiç hareket etmesem daha iyiydi benim için. Önce saçlarım öldü, sonra yavaşlamaya başladı yaşamım, her şey yavaşladı ama ben büyük bir hızla ölüyordum, en sevdiğim şarkının nakaratı kadar kısa sürede geçiyordu hayatım bari güzel yerine denk gelseydi ölümüm.
İmitasyon saçlarıma gerçek olmayı öğreteceğim, ruhumu vereceğim onlara, canlandıramam ama ölebilirim, saçlarıma uyum sağlamak hiç de zor değil artık. Yaşamakla ölüm rol değiştiriyor, halimizden memnun zamanları yaşıyoruz ölürken. Az yaşamak olmasa ucunda, bu kadar kolay harcayamazdım saçlarımı, gerçi ilk önce onlar vazgeçti yaşamaktan, dokundukları her yerde bir iz bıraktılar, hatta birkaç, hatta birkaç yüz, sonra milyon hatta. Yastıkta, yatakta, lavaboda toplu intihar düzenlediler, gittiğim her yere sessizce çıt bile çıkmadan ölüm bıraktılar. Bomba etkisi yaratır zannetmiştim, patlamadı kafam, gözlerimi artık tükürüklerimle işaretlemeye gerek yoktu, gözyaşımdan bol bir şeyim yoktu bundan böyle. Canımdan bile çoktu bu yaşlar, yaşamak gibiydi, yağmur gibi, bizim mahalleyi su basmış, sel olmuş gibiydi ve korkmuyordum ağlamaktan, saçlarım korkuyordu ıslanmaktan çünkü güçleri yoktu, ıslanınca bozulacaklardı böyle güzel görünüyorlardı hammaddelerine rağmen, güzel kafaları örtüyorlardı. Ama tek başına kalınca çirkindiler.
Saçlarım düştükçe, düşler doldu kucağıma, düşlerim kırıldı sonra, kırılan yerlerimi ekleyemedikçe düş kırığı oldum. Sabaha kadar yarı uyanık yarı uykulu rüyalar gördüm kırık dökük, hiç birini tam hatırlayamadım, ortadan ikiye bölünmüş gibi ayrıydım. Gördüklerim rüya değildi, rüya görebilecek kadar kendimde değildim, onun için bile belli şartlar vardır, bir kere yatağın yatak gibi olacak batmayacak her bir santimi çivi gibi, yastığın puf gibi olacak böyle oturur gibi rüya görür mü insan? Düş görür o da rüya gibi olmaz, o huzuru veremez.
Dökülen saçlarımı saklamasaydım, kucağıma dolan inlemelerim sokağa taşardı pencereden. Hayatla aramdaki tüm köprüleri yakmış ve yıkmıştım, saçlarımdan tutunuyordum belki de yaşama. Saçlar uzayabildikçe sanki yaşıyordu insan. Bizler galiba ölüyorduk. Canlı olmayan saçlarımı yaşatmaya çalışıyordum. Plastik saçların ardında gerçek düşünceler barındırmak nasıl da tersti kafama, bir yerlerde saçlar ağarıyordu, akşam oluyordu. Benim saçlarım hep akşamları parlıyordu, yalancı ışıkların altında ve sonrası olmayan sabahları bekliyordu. Sabah hep gecikiyordu, dökülüyordum başladığım yerde.
Hızlı kitap okuyordum, hızlı şarkılar dinliyordum, kollarımı ölü kuşların kanatlarından ödünç aldığım o günden beri, kapalı kalma korkusu kaldı içimde, uçurtmalar kadar özgürdü saçlarım, tutamadım. Elektrik tellerine takıldı uçurtmanın kuyruğu ve o teller hiç acımadı uçurtmama.
Bağışlayın ellerimi, tutamadım. Dokunmayı unutmuş gibiydim, kavramak aklımın ucuna bile uğramıyordu artık, kuşlar da affetsin beni.
Evler almasın beni
Sığamam.
Plastiğe büründükçe yarım hissettim kendimi, canımın bir yarısı cansızdı sanki şimdi bu yarımlıkta bütün cümleler kurmak ne kadar anlamsız. Kulaklarımda hep o dinmez uğultu, buralarda hep gök gürültüsü, küçük korkularımızı hoparlörden büyütüyoruz. İçim çığlık çığlığa kimse işitemiyor, canımı yakmayan şeylere ağlıyorum ben, sessizce giden biten şeylere. Canımı acıtan şeylere ağladığımı zannediyorlar. Gözbebeklerim camdan elbise giymiş gibi, donuk, kendimi canlı tutacak şeyler düşünüyorum, beynimin donmadığını umuyorum. Kirpiklerimi her kapatışımda kırılıyor gözbebeklerim, yüzüme batıyor her bir kırık parçası. Saklamayı akıl edemiyor plastik saçlarım. Oysa dokunmayı bilselerdi çoktan saklarlardı yüzümü. Ağlamaya korkuyorum, ağlayınca daha büyük bir felaketi çağırmış gibi olacağım çünkü ağlamayarak bu kıyameti engelliyorum. İç sesim sürekli inliyor, ben konuşamazken.
Eskiden eksilmezmiş insanlar ya da eksildiklerinde kaybolurlarmış, ben böyle eksilip mutsuz olunca gecenin karanlığında duygusal bir film açıp, kucağıma bol mayonezli makarna tenceresini almak isterdim, yedikçe ağlamayı unutmayı, sonra filmi izledikçe tekrar ağlamayı isterdim ve böylece uyuya kalmayı o koltukta. Omurgalarım da gitmiş gibi, oturamıyorum. Karanlığı özlerken bol acılı ışıklar çarpıyor cam gözlerime ve bin parçaya bölünüyor o ışıklar, kırıklarla bir olup yeniden kanatmak için gözlerimi, yüzümü, saçlarımı, ama saçlarım yok ki!
Onların olmayışı o kadar eksik ki, neyim olsa tam olamam artık, neyim olsa eksiğim, neyim fazlaysa yarım. Başımdan aşağı dökülen kaynar sular en çok omuzlarımı yaktı bu yüzden, bazı şeylerin fazlalığı affettirmiyor artık olmayanların yerine. Ben de affetmiyorum beni terk edenleri, en başta saçlarımı, beni bu plastik saçlara muhtaç bıraktıkları için ve bu saçlar beynimde kaynadığı için affetmiyorum. Ama belki bir yer vardır, bir Pazar sabahı, güneşli bir gün, yağmur da olmalı, tatlısı bol bir kahvaltı, böyle uzun uzadıya içilen çaylar olmalı, yanında muhabbeti, belki o zaman unuturum saçlarımın olmadığını. Unutursam affedebilirim. Gerçi içimden herkesi affetmiştim, beni sesli-sessiz kıran her şeyi, çocukluğumda bana kızmalarına neden olan her şeyi, beni affetmeyen herkesi büyük bir olgunlukla bağışlamıştım. Ama tüm bunlar saçlarımı bağışlamama yetmiyordu.
Gülümsedim sonra, yaşamayı istemeyip de yaşadığım o zamanları silmek isterdim ömür defterimden, ben hatırlamadıkça onların mürekkebi akıyordu defterimin arasından, kanıyordu o zamanlar. Bazen düşünüyorum hangi yaşımı daha çok sevdiğimi, düşünüyorum da hangi yaşta kalmak istediğime bir türlü karar veremiyorum. Her yılımın ayrı bir sızısı kaldı içimde, ben hiçbir yaşta olmak istemedim. Her yılın rengi biraz daha karaydı, güzel geçmiyordu günler. Kasvetli hava gibi sonsuzluğa oturmuştu bu siyahlık yıllarıma. Renkli çaputlar bağladığım dilek ağacı bile fayda etmemişti. Sadece hayatımı renklendirmeye çalışıyordum daha renkli giyerek. Renksiz içime, bol renkli kişilik hiç de güzel durmuyordu, içimde bağdaşmayan, sürekli kendimle kavga eden şeyler vardı. Onlar kavga ederken ben saklanıyordum, küçüklüğümden beri böyle yaparım zaten, birileri sürekli konuşur, birileri sürekli kavga eder, ben susarım, bir köşeye saklanıp beklerim. O anda oradan kaçıp, yok olmak isterim. Ama olamam, heykelleşmiş gibi kalırım öyle.
İşte şuanda da böyle yok olmak istiyorum, saçlarımın olmadığı bir dünyada yaşamak ne kadar anlamsız geliyor. Affetmiyorum onları, yüzümün görüntüsüne güzellik katan bu plastik saçları da istemiyorum, güzel kokmuyor onlar, saç gibi kokmuyorlar, korkaklar biraz, biraz da beni korkutuyorlar, nedenini hâlâ kavrayamadığım bir çirkinlik katıyor içime. Yüzümü güzelleştiren şeyler, içime aynı muameleyi uygulamıyor.
Ya da onlar beni güzelleştirdikçe, ben içimi çirkinleştiriyorum, bilmiyorum, bunu şuan düşünmek de istemiyorum.
Sadece…
Saçlarım kokmayı öğrendiğinde korkmayacağım ve çok güzel öleceğim.
“Sen olmayınca eksiğim
Saçlarım gibi!”
On Dokuz Temmuz İki Bin On Dört 12 40
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Az yaşamak olmasa ucunda, bu kadar kolay harcayamazdım saçlarımı, gerçi ilk önce onlar vazgeçti yaşamaktan, dokundukları her yerde bir iz bıraktılar, hatta birkaç, hatta birkaç yüz, sonra milyon hatta. Yastıkta, yatakta, lavaboda toplu intihar düzenlediler, gittiğim her yere sessizce çıt bile çıkmadan ölüm bıraktılar.
Kim derdi ki bir saç tanesinin hayatı anlatacağı veya nesne iken şahsa dönüşüp hayat yaşayacağı ve bunu bize anlatacağı saçlarınız kaleminizden yüreğimize ince bir sızıyı ah ile anlatmış ellerinize sağlık yüreğiniz dert görmesin ve saçlarınız vazgeçmesin yaşamaktan vazgeçmeyin kaleminize sağlık saygı ve sevgi ile..