Narziss mektuplar V
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Hava bunaltıcı olmayacak derecede sıcak.İş yerine en yakın park olması nedeniyle kitabımı kapıp öğlen bir süre için yine güvenparktaydım.Belli aralıklarla çalışan havuzun fıskiyesi ile bu sıcağa biraz serinlik katarak kitabımı okumaya çalıştım.Yinede dikkatim insan kalabalığına kaymadı değil.Hemen yanımda bankta babası ile oturan tahminen 10-12 yaşları arasındaki şirin bir kızın, dışı sarı kapaklı cep telefonuyla o fıskiyenin açıldığı dakikaları yakalayıp fotoğraf çekme çabası, en az 5 dakika o havuzu yüzünde çocuksu bir gülüş ve aklında kimbilir hangi hayallerle keyifle izlediğini görünce aynı hissi yakalamak istedim.Fakat başımı bile çevirip bakma zahmetinde bulunmadım.Doğru zamanda ve yaşta değilim diye düşünerek kitabıma döndüm.Açlık,Hamsun’u Hamsun yapan kitap. Bugün için bu kadar dikkat dağınıklığı ile ancak giriş bölümünü okuyabildim.O yılları düşündüğümde Hamsun’un yaşam savaşında hemen her cephede savaşıp aynı zamanda hayallerine ulaşmak için verdiği onurlu mücadeleye şimdiki zamandan baktığımda; yetersiz kalacak bir takdirle karışık derin bir saygı duymaktan öteye geçemedim.Klasikleri,klasik yapan içindeki kurgudan ziyade gerçek yaşanmışlıkları barındırması ve bunu her bir klasik yazarının özgün bir anlatımla, zamana yenilmeyecek şekilde kelimelere dökmüş olması olabilirmiyi düşünerek kitabın kapağını kapattım.
Cüneyt ÖZDEMİR’in yarım gülümseme ile okumuş olduğun o haberini okumamış olsamda buruk bir gülümseme düşüyor benimde gözlerime.Nerde okuduğumu hatırlamamakla birlikte şu söz ülkemiz gündemine tamda uyuyor.Bu ülkede her şey olabilirsin ama rezil ol(a)mazsın.Bir zamanlar manşetten düşmeyen, skandal yaratan bir haberin kısa sürede nasıl unutulduğuna ilişkin onlarca örnek verilebileceğimiz kadar hızlı değişen, çabuk tüketilen bir gündemimiz var bizim.
Son yıllarda nerdeyse tamamen siyah ve kırmızıya boyanan bir ülke ve dünya gündemi ile karşı karşıyayız.Bu kadar karanlık bir tabloda hiç mi aydınlık bir renk yok.Varsada karanlık o kadar büyük ki o ışık bize ulaşmadan kayboluyor. Gün geçmesinki haksız yere ölen insanlar,dövülüp-öldürülen kadınlar ve istismara uğrayan çocuk haberleri ile karşılaşmayalım.Sabah neşeyle işe gelip hadi bir manşetleri okuyalım dediğimiz günler kimbilir hangi zamanlarda kaldı.Hatta böyle bir zamanımız hiç oldu mu ? Biz hangi gün iyi haberler okuduk ki ? Medyayıda eleştirmek istiyorum bu noktada çünkü insanların kendini iyi hissetmesi için arada o iyi, umutvar haberlerinde mercekle okunacak kadar küçük değilde gözle görünür puntolarla verilmesi gerekmez mi ? O yüzden ben o gözümüze sokarak izletmeye çalıştıkları video haberlerin ya da retweet yapılan gündemde bir çok kişinin yakaladığı gelişmelerin biraz uzağında kalıyorum. Kör,sağır,dilsiz olmayalım çevremizde olup bitenlere karşı tamam ama daha fazlası da benim akıl ve beden sağlığımı tehdit eder nitelikte ise önce ben derim.Ben,benden çıktıktan sonra kime hayrım dokunur ki ? Soru işaretleri labirentinde daha fazla kaybolmadan son olarak mahallenizde rastladığınız cemaat yurtlarındaki öğrencilerle ilgili anlattığın duruma da yorum yapıp, gündemin ağırlığından uzaklaşmak istiyorum izninle.
Çocukların dini eğitim almalarında bence bir sıkıntı yok.Hemen her ülkede din kutsaldır.İbadethaneler kutsaldır.Yılın ay, hafta,gün şeklinde küçülerek kutsallaştığı günleri hatta gün içinde vakitleri vardır.Ancak hiçbir din bir çocuğun çocukluğunu kısıtlamayı salık vermez.Sıkıntı bu noktada gibi , en azından verdiğin örnekten bunu anlıyorum.Bahsettiğin kurumların nasıl bir eğitim verdiğine dairde tam bir bilgi sahibi olmadığım için orada yanlış öğretilermi var, bu çocuklar o yüzdenmi bu kadar insanlardan uzak,ilgisiz ? Kimbilir,belki.Ancak ben yinede aklı selim öğretmenlerimiz,din adamlarımızla geleceğin çocuklarının ayrımcıl değil birleştirici insanlar olacağına dair inancımı korumak istiyorum.
Temmuz ayının ortasında mübarek ramazanın son günlerindeyiz.Sağlığım elvermediği için birkaç yıldır oruç tutamamakla birlikte oruç tutarken açlık,susuzluk gibi bedensel ihtiyaçlara karşı nasıl sabırlı olduğumu anımsıyorumda annenin de çok zorlanacağını sanmıyorum.Eskişehir kaçamağına karşı kemerde bocce turnuvası.Biz porsuğun kenarında bir kahvaltılık soluklanırken siz kemerde kaç gün batımı ve gün doğumu izlediniz kimbilir ? Hayat kime ne kadar adil ? Nimet bir isimdir ama nisbette nedir ? Facebookta paylaşılan onca durum bildirimi ve çekilen resimler midir ? Bugünki mektubuma bir sürü soru işareti düşecek.Bunlar belki çok basit,günlük,sorunsal değeri bile olmayan sorular ama hayatın içinde varoluşumuzdan günümüze kadar onlarca soruya cevap veren filozoflarımız olmasaydı şu an insanlık hangi noktada olurdu acaba ? “Üç bin yıllık geçmişinin hesabını yapamayan insan günübirlik yaşayan insandır” diyen Goethe çokda haksız sayılmaz,ne dersin ? Bocce sorusunu sana değil google a sorarak bocce ile ilgili hafızamı tazelemem gerekebilir çünkü boccenin nasıl bir spor olduğunu unutmuşum ne yazık ki.Belki boccede en iyi olmayabilirsin ama daha iyiye gitmekte umut verici.Kendi en iyini yakalamanı dilerim bu noktada.
Yaz günü uzundur ama nankördür.Gün nasıl başlıyor,bitiyor anlamıyorum bile.O yüzden doğaçlama bir Temmuz ayı yaşıyorum diyebilirim.Bu miskin Temmuz ayında Sofiyle olan yolculuğumuzunda sonuna gelmek üzereyim.Bitmesini isteyemeyeceğim kadar keyifli, düşündürücü ve öğreticiydi.Bu kadar gerçek bir dünyada hayal dünyamın kapılarını aralayan film,dizi,kitaplarla atıldığım maceralarıda seviyorum.Dizilerin kalitesi filmleri gölgede bırakıyor buna birde Temmuz rehaveti eklenince benim içinde film dünyasındaki yolculuk daha ağır çekimde ilerliyor.Hala önerdiğin “Arzunun kanatları” adlı filmi izleyemediğimi üzülerek belirtir ve diğer Di Caprio filminide izlemek istediklerim arasına alırım.Bu ay içinde ancak birkaç film izleyebildiğimi düşünürsek aklımda kalan film sayısıda ikiyle sınırlandı.Birisi pompei diğeri ise Romeo&Juliet.Pompei, filmin başından beri o tarihi sona hazırlanırken bir aşk hikayesine ve ondan daha etkileyici bulduğum bir dostluk hikayesine tanık olduğumuz, görselliğiylede bizi büyüleyen hoş bir tarihi filmdi.Romeo &Juliet için ise;Bir sinema filminde görmeye alışık olmadığımız kadar teatral oyunculuklar ve kitaba sadık repliklerle sizi koltuğunuzdan alıp shakespeare’in sahnesinin orta yerine bırakan aynı zamanda sizede rol veren,o zamandan bir parça payınıza düşeni yaşatan ve film bittiğinde yüzünüze düşen gülümsemeyle birlikte bir ara kitabı yeniden okumalıyımı düşündürten bir filmdi diyebilirim.
Gün yine hazin bir şekilde ilerlerken anlattığın manzarayı düşünüyorum.Bir günün bitimi öncesi dünyanın sonunu anımsatan o kızıl tabloyu hayal etmeye çalışıyorum.Belki görmek daha iyi olabilir ama anlatımının canlılığıyla şimdilik hayal etmeklede yetinebilirim.Susmak, sadece şahitlik etmek güne veda eden güneşin dansına ve fani hayatımın geçiciliğini düşünmekten öteye geçemiyorum.Sonra,güneşin son hayat ışıklarıyla okşadığı kaya mezarlarına yöneliyor bakışlarım.Kaya mezarlarının; Eski bir inanışa göre tanrıya daha yakın olmak için yapıldığını dahası Tanrıya yakın olma şansının da krallar ve önemli insanlara sunulduğunu öğrenince insanın tanrıyla olan yarışında hep yenik düştüğünü,ölümlü olmanın gerçeğinden kaçamadığını anımsıyorum buruk bir şekilde.Ancak iyi ruhların özgür olabildiği, hala bu dünyadan haberler aldığı söylenir.Eğer bu manzarayı hala izliyorlarsa arkalarında bıraktıkları iyi isimleri ve işleri olan kadim insanlardan olmalı bu kral mezarlarında uyuyanlar diye düşünüyorum.
Benim mektubumda sona yaklaşırken önce senin mektubunun son cümlesini bir anımsayalım " Son söz olarak birbirimizden pek bahsetmeden ve her nasılsa aynı zamanda birbirimizi ilgilendiren mektuplar yazabilmek giderek daha çok hoşuma gideceğe benziyor..." cümlesi ile ilgili düşüncem ; genel olarak hayata ve hayatlarımıza dair kendimizden hiç bahsetmeden düşüncelerimizle konuşuyor olmaktan keyif alman bu mektup zincirinin daha uzun soluklu olacağına dair umutlanmamı sağlıyor.Hatta değerli dostumuz maybull’un verdiği cevap ve eleştir men in yazacağı cevaplarla zincirleme düşünsel bir mektup zincirine dönmesi olayı daha heyecanlı ve sürprizlerle dolu bir yolculuğa döndürüyor.
Son olarak bol soru işaretleri kullandığım mektubuma üzerine yine hep beraber düşünmenin gerektiği bir söz ile son vermek istiyorum.Düşünceleriyle bir döneme iz bırakmış ve sonraki dönemlerde hala düşüncelerinin derinliği ile hayatın diğer alanlarındada yorumlanıp,pratiğe geçirilmiş o düşünür iki şeyin ruhunu hayranlık ve saygıyla kapladığını söylemiş ve mezar taşının üzerinede aynen yazılmıştır."Üzerimdeki gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası" Güne kitaro ile devam ederken bir mezar taşından günümüze uzanan o söz ile hala açık ve güneşli gökyüzüne bakıyorum ve içimizdeki ahlak yasası üzerine biraz düşünmek istiyorum...
YORUMLAR
kusura bakma Hatice yazını okumuştum ama yorum yapmayı unutmuşum.
yaz günlerinin aldatıcı uzunluğundan ben de şikayetçiyim ve neredeyse kayda değer bir şey yapamadan bitecek gibi görünüyor.
bahsettiğin filmlerden romeo ve juliet izleyeli uzun zaman oldu sanırım. ama pompei gerçekten görsel olarak güzel bir filmdi. her ne kadar tarihi gerçeklerdense bir aşk hikayesi etrafında dönse de güzel bir puanı hakediyor.
dediğin gibi eskişehir kaçamağındansa uğur'un kemer macerası daha cazip geliyor bana da. her ne kadar iç anadolu'da yaşasam da gönlüm hep akdenizde.
bu şekilde güzel bir zincir haline dönüşen mektuplar daha ilgi çekici bir hal alıyor. zincirin giderek büyümesini umarak eline sağlık diyorum..
athena
Sen kara mizahın,öykülerin efendisisin(biraz moral motivasyon herkese iyi gelir ki hak ettiğinde bir gerçek) senden de bir kara mizah mektupusu bekleriz yani :)
Tekrar teşekkürler.
Bir güne yazdığımız dünümüzü,bır yıla varırken ardımızdaki geçmişi dünya ile bütünleştirmek,kendi dünyamızı,başkalarının dünyasıyla paylaşabilmek çok güzel.
Aslında dünyanın çok büyük olmadığını,evreninde ondan farksız olduğunu yaşarken her insanda görmek,koca koca boşluklarda insanı boğan karanlığın ardından mutlaka insanı aydınlatan aydınlığa varılacağı çok açık.
Üzmeden,kırmadan var olabilmek,belkide insanları bu düzene götürecek.
Güzel.Güncel Sorgulayıcı Bir Mektup.Belki Daha Sonrasında Bende Bir Cevap Yazarım
Saygılar,Sevgiler
athena
Her insan bir dünya ise keşfedebileceğimiz dünyalar hayatının ucundan kıyısından dokunabildiğimiz insanlarla dahada zenginleşiyor.
Sizin dünyanızdan da dünyamıza ışığınızın en kısa sürede yansıması dileğimle.
Teşekkür ediyorum değerli yorumunuza.
Sevgi ve saygılarımla....
'Sayısız sorunların yüklendiği bir dünya...Sayısız sorunları defalarca pencereden saydığımız bir gün.Sayısız insanları yaraladığımız,ağladığımız yada izlediğimiz saatler.Biz günü karşılarken üst aklın dizaynı karşısında çaresiz kalan bizler.
''Vurun kahpeye'' adlı kitabı çok seviyorum.İnsanlar hatalarını yükledikleri bir insanı şeytan diye ilan ederken hala kendilerindeki bir yanı uslandırmaya çalışıyorlar.'' CaNMaYBuLL
Mektubunda anlattıklarını yaslayabildiğim bir durum bu.İnsanlar dünyaya anlam verirken insanı izlemesi kadar kolay bir örnek yok.Çünkü her günü anlamlandıran yine biz ve insanlardır.
Hamsun’u okumak Ramazan ayında aç kalmanın değil,insan olabilmenin ne kadar önemli olduğunu,utanmanın bununla terbiyenin ötesine geçtiğini çok güzel gösteriyor.
Her konuda ve her yerde insan merkezli olabilmek,bence insana gerçekten ulaşmayı sağlar.
Mektubun çok dolu ve güzel...Umarım cevabı da bu kadar hoş olur.Şimdiden bende bir cevap yazmaya başlıyorum.
Sevgiler Kocaman Benden...
athena
Eskiden fikirler gelişir, yanlış fikirler yenileriyle çürütülürdü.Şimdi her alandaki gelişmemizin tersine insanlığımızda bir gerilememi yaşıyoruz.Minicik bir ülke (İsrail) tüm dünyayı elinde oynatıyor ve kan döküyor ve kimsenin gücü yetmiyor.İlginç,vahim,üzücü..
Senin mektubunuda heycanla bekliyoruz Nazan.Sevgi ve selamlarımla.
"Üzerimdeki gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası"
Öyle anlaşılıyor ki ,yara artık kabuk bağlar umudunu taşıyan insan, şimdilerde yaradan vaz geçmiş. Daha derine, daha derin yaralar açmanın telaşında. Dününe gülen adam, elbette bugününede gülecek. Yarınıda bundan farksız olmayacak.
Açlık,Hamsun’u belki de yaşadığı dönemden, birilerinden, diğerlerinden hatta inananlardan, ne kadar üstün göstermiş değil mi? Utanma duygusunu umuduyla nasılda yol arkadaşı yapmış. Aslında açlığın, bedenin ihtiyacı olduğunu, umudun ise ruhunu nasıl da özgürleştirdiğini gördük. Keşke hep öyle aç kalabilseydik.
Rezellik artık namus sözcüğünü otekileştirdi, yalnızlaştırdı. Hatta öldürdü. Toplum rezillik duygusunu bayağılaştırdı ,sıradan bir günün sıradan olayı. Son zamanlarda yüzü kızaran insan göreniniz var mı? Çocuklar, rezilliğin anlamını emin olun ki ,sözlüklerden öğrenecektir.
Çocuklara küçükken yüklenen sorumluluklar o kadar çok ki :
Bunu kendime anlatamıyorum,çok büyük bir ölum. Kendini kendine anlatirsın sessiz ve küçük harflerle. Karşında seni dinleyeni görunce ,ya gözlerin şaş olur bakarken, ya da bir hal dökülür bedeninden. Ya yorulursun ya da üşenirsin. Ben daha çok utanırım.
utan !
Dününden,bugününden,yarınından
Utan !
Kendinden utan !
Boyundan,postundan utan !
Gördüğün güneşten,içtiğin sudan
Gece saklanırken ayın
Dolunayından utan !
Gün şafak üstü
Teni üşüyen bedenlerden utan !
Yarın senden utanacak
Bu çocuklardan utan !
Kiminin gözlerinden düşün yaşlar
Kimlerin gülüşlerine bir değirmen
Taşı gibi su
Kimlerin kahkahalarına
Hangisinin yaşı su
Tatlı bir yemek,ballı bir gül suyu
Hani mışıl mışıl uyuyan devler
Hani koca koca züppeler
Bugün bir çocuğun yorgunluğu
Yarın bir çocuğun ahı gibi
Hadi düşün yollara
Hadi utanmadan sıkılmadan
Belki birinin yırtık ayakkabısı
Belki hepsinin hayal dünyası
Belki bir merhamet sesi olur
Çocuk
Belkide çocukta insan var olur
ve belkide
Seni boğan en acımasız
Beni boğan en dayanılmaz
Yalvarış sesleridir bu satırlar
Utan !
Utanın !
Utanalım !
Sorgu ve sorularla dolu günler, insanın en temiz günleri olacaktır. Ardından gelen cevaplar, daha iyiye daha güzele ulaşmamıza yardım edecektir.
Saygılar, Sevgiler Dost Atena
athena
Ahlak anlayışımızın ötelediğimiz inanışlarımız, toplumsal gelenek göreneklerimizle eş zamanlı olarak esnediğini, hatta bu kavramlardan behsetmenin bu dünya dışında yaşayan canlı algısına maruz kalmayıda beraberinde getirdiğini düşünürsek biraz sıkıntılı ve senin yara örneğindeki gibi üstü kabuk bağlayan yaranın altında daha kaç tane yara açılmış kimin umurunda ve dün,bugün,yarın üçleminde bu döngününde kırılacak gibi görünmediği aşikar..
Ahlaktan bahsedemezken rezillik diye bir şeyde söz konusu olamıyor.Yüzü kızarmak mı hemde utandığı, arlandığı için ! Büyük ayıp yani utanmak ayıp ! Utanan insana neler söyler ne damgalar vururuz kendi utanmazlığımızın arkasına sığınıp.Çok eski zamanların temiz insanlarına ait hasletler olarak geçmişin tozlu sandıklarınamı gömdük bizde bazı erdemlerimizi ? Belkide o kadar karamsar olmamak gerek,bilemiyorum ama az rastlandığı da bir gerçek...
Belki biraz daha fazla utansaydık şiirinde çok çok güzel anlattığın gibi daha az aç insan daha az ölen insan olurdu...
Değerli yorumun ve düşündüren şiirinle kattığın zenginlik, bıraktığın soru işaretleri için teşekkürler dostum,
Sevgi ve saygılarımla.
Giderek daha da güzelleşiyor ve daha da derinleşiyor yazdıkların...Sen aynen bir yazar gibi yazıyorsun bense konuşur gibi her telden çalıyorum...Fakat derdimiz anlatmaksa eğer elimden gelenin yeteceğine inanıyorum..Gerçekten çok çok güzel olmuş...