- 739 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Ortadoğu ve Rojava Devrimi
Ortadoğu toplumu evrensel tarihte sınıf, hiyerarşi ve iktidar sorunlarıyla en erken tanışan toplumdur. İktidar öncesinin ilk hiyerarşi düzeneğinin gençler ve kadın üzerine kurulduğunu bilmektedir . Ortadoğuda bulanım ve sorunların kuşkusuz başında aşiret, farklı dilde , dinde ya da kimlikte olan halkların bir birine olan kindarlığı ve ulus devletin ezici baskısı gelmektedir. Baskı ve Zorbalıkla hem kendi halkına hem diğer farklı devletlerin baskısı ve sömürüsüyle burun buruna kalan adeta kapitalist modernitenin presi ile sıkıştırılmıştır Ortadoğu halkları.
Abdullah Öcalan’ın Ortadoğu’da Uygarlık Krizi ve Demokratik Uygarlık Çözümü kitabında şöyle aktarmaktadır ;
’’Ortadoğu toplumunda tarihten günümüze en sıkça yaşanan sorunların başında kabile (aşiret), etnisite ve ulus sorunları gelmektedir. Devletli uygarlık geliştikçe, bu yönlü sorunlar da hem yaygınlaşmış hem yoğunlaşmıştır. Uygarlık gelişmeden önce, kadında olduğu gibi kabilede de oldukça doğal bir özgür yaşam geçerliydi. Kabile ahlâkı çok üstündü. Birey kabilesi için, kabile bireyi için her fedakârlığı yapabilirdi. Gerçek bir birey ve toplumculuk söz konusuydu. Uygarlık yapıları kabilelere el atıp köleleştirmek isteyince, tarihin en geniş ve yoğun direniş sürecine de geçilmiş olunuyordu. Başat çelişki köleleşmeye karşı direnen kabile-devlet ilişkisidir. Dağlar ve çöller direniş ortamı olmuşlardır. Savunma, beslenme ve üremenin vazgeçilmez koşuludur. Kadının köleleştirilmesinden sonra tarihin görülen en vahşi yüzünün kabilelerden köle derlemek olduğunu iyi bilmek gerekir. Kabileler aşiretleşerek direnişlerini daha da geliştirip bu sorundan kurtulmak istemişlerdir. Fakat uygarlık güçlerinin silah teknolojisi ve örgütlenmesi çoğunlukla hep üstün gelmiştir.
Ortaçağda kabile ve aşiret organizasyonlarına milliyet-kavim düzeyine kadar bir örgütlülük eşlik etmiştir. Ulusallığa doğru bir adım daha atılmıştır. Kabile ve aşiret ideoloji ve örgütlenmelerine kavim ideolojisi ve örgütlenmesi de eklenmiştir. Çin, Hint ve Ortadoğu’nun tek tanrılı dinleri bir nevi kavim dinleri anlamını da kazanmış oluyorlardı. Din ve kavim savaşları iç içe yürüyordu. Grek, Ermeni, Asuri, Arap, Fars ve Kürt kavimleri dinlerini kendi kavim çıkarlarına göre seçiyorlardı. Kimi Hıristiyan kimi Müslüman oluyordu. Yahudi kavmi zaten baştan beri din ve kavim sentezi olarak şekillenmişti. Fakat ne kabile ve aşiret ideolojileri, ne de kavim dinleri yaşanılan sorunları çözme yeteneğine sahipti. Yahudilik baştan itibaren yaşanan bir sorundu. Putçuluktan vazgeçen ilk halklar olan Asuri, Ermeni ve Helen halkları Hıristiyanlıkta aradıkları barış, kardeşlik ve birliği bir türlü yaşama tam geçiremiyorlardı. Bu durum yüzyıllarca Hıristiyanlık uğruna yaşadıkları talihsiz gelişmelere de yol açacaktı.
Putçuluğa karşıt temelde yükselen İslam, Arap kabile ve aşiretlerine barış, birlik ve üstünlük getirdiyse de, kısa sürede kendini Yahudi ve Hıristiyanlarla çatışma içinde buldu. Din bir kısım sorunlara çözüm olmaya çalışırken, büyük bir sorun yumağını da beraberinde getirdi. Özellikle Anadolu’ya sıkışan Ermeni, Helen, Asuri ve Yahudi kavimleri biraz da erken gelişmelerinin kurbanı olarak, İslamiyet’le tanışan Araplar, Türkler, Farslar ve Kürtler karşısında çok zor bir sürece gireceklerdi. Yaşadıkları sorunlara kendi aralarındaki bitmek tükenmek bilmeyen mezhep kavgaları da eklenince, sorunlar giderek tasfiyelerine yol açacaktı. İspanya Yarımadasında Müslümanların yaşadıkları tasfiyelerin benzerini Anadolu’da aynı dönemde ve benzer yöntemlerle Hıristiyanlar yaşayacaklardı. ’’
20.yüzyılda İngiltere merkezli 1914 birinci emperyalist küresel savaşının başlaması ve 11 Kasım 1918’de sona ermesiyle savaşa katılan/galip /yenilen devletlerde bir çok politik değişiklikler ve devrimler yaşanıldı. Birinci emperyalist paylaşım savaşından sonra imzalanan ateşkes ve barış antlaşmaları ile Avrupa ve Ortadoğu haritaları yeniden çizildi. Bu savaşın en önemli bölgesi , cephesi , emperyalist güçler için ’’Kırmızı Bölge’’ olan Ortadoğu ve Kürdistan olmuştur . Daha önce Kars-ı şirin antlaşmasıyla ikiye bölünen Kürdistan, birinci emperyalist paylaşım savaşından sonra 16 Mayıs 1916’da İngiltere ve Fransa devletleri arasında yapılan ’’Sykes-Picot Anlaşması’’ ile Kürdistan 3 parçaya bölündü ve Ortadoğu’da yıllar boyunca baskı ve zorbalıkla Emperyalist devletlerin hüküm sürdürme yarışlarına girmeleri ve merkezi uygarlığının da olanca baskı ve sömürüsünün sürekli yaşamak zorunda kalması, halklar arası sözel veya fiziki soykırımların sürekli yaşanılmasına bunalım ve sorunları en çok yaşayan birer insanlık parçasına dönüştürülmüştür. Tarih boyunca dünyanın başka hiçbir bölgesinde bu denli yoğun baskı ve sömürü biçimlerine tanık olunmamıştır. Ortadoğu’da hem inançsal hem de kültürel baskı ve sömürünün gerçekleşmesi halklar arası Mehzep ayrışmalarının ortaya çıkmasında önemli bir etken olmuştur . Bu ayrışmalarla birlikte, toplumların bir birine olan baskıcılığı ve kindar oluşları mehzep savaşlarının yoğun bir biçimde yaşanılması da bir başka önemli nedendir .
Emperyalist devletler arasında gizlice imzalanan Ortadoğu’yu paylaşım antlaşmasından yaklaşık 100 yıl sonra , Ortadoğu’da haritalar bu kez emperyalistler tarafından değil, Ortadoğu halkları tarafından en demokratik talepleriyle yeniden çizilmeye başladı. Ortadoğu ve Kürdistan’ın dört parçasında sınıfsal , kültürel soykırım ve katliamlarla yok edilmeye çalışılan Ortadoğu halkları kirli savaş ve sömürü karanlığının içerisinde olması, Ortadoğu halklarınca bir çıkış yolu aranmıştır. Kobane ’de ortaklaşan halklar, Rojava devrimini gerçekleştirmesi sadece Kürdistan coğrafyasında değil Ortadoğu’nun geleceğini de yeniden belirleyen devrimci potansiyeldir ve Emperyalist devletlerinin kirli politikalarını Rojava’da ve Ortadoğu’da alt üst etmiştir. Bu devrimci dayanışma , şüphesiz tüm Ortadoğu halklarına örnek bir direniş modeli olmakla kalmayıp , bütün Ortadoğu halklarının özgürleşmesi ,yıkıntılar , katliamlar ve soykırımlar bölgesinde bahar çiçeği gibi açan kalıcı barış, tüm halklara umut vermektedir. Bu dayanışmayı yıkmak için Hegemonik güçler ve onların birer maşası olan IŞİD çetelerinin Rojava devrimini yok etmeye yönelik saldırıları tüm Ortadoğu halklarına olduğu daha iyi anlaşılmaktadır.
YORUMLAR
Renas Tutaste
Renas Tutaste
sokaklarda her hangibir Suriyeli bir aileye veyahut çocuğa rastlarsan iki kelam sohbet etmekten çekinme Esad mı zalim Tayyip'mi .. Ya da gezmeyi çok seviyorsan öyle bir niyetin var ise Urfa Ceylanpınar ÖSO , İŞİD, EL Nusra çetelerinden kaçan Suriyelilere yapılan çadır kente bir ziyarette buluna bilirsin . Bana göre tüm devletler katildir, düşmandır , teröristtir benim burada yazdığım konu ortadoğuda kalıcı barışı yaşatacak bütün ortadoğu halkları için hatta dünya halkları için en etkili çözümlemelerden birdir .