- 864 Okunma
- 6 Yorum
- 1 Beğeni
Kim bu Turan?
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Oldukça zayıf, güçsüz bir tıkırtı duyuldu Öğretmenler Odası’nın kapısında. “Gel” diye kükredi Kocaman Adam. Kapıdan içeri çelimsiz, ufacık bir kız çocuğu girdi, kucağında kendinden büyük bir kitap..
“Öğretmenim” dedi, “Bir şey soracaktım..”
“Sor” diye kükredi bu sefer. Merakı korkusundan ağır basan çocuk, elindeki kitabın en arka sayfasını açtı, masanın üzerine koydu. Zar zor sandalyeye tırmanıp oturdu. “Türk Dünyası Haritası” yazan sayfada minik minik işaretlenen ülkeleri gösterdi eliyle.
-“Öğretmenim, Türk Dünyası ne demek? Buralardaki insanlar da Türk mü demek?”
-“Evet, onlar da bizim gibi Türk demek.”
-“Burası da mı Türk?” diyerek eliyle bir ülkeyi gösterdi çocuk.
-“Evet, orası da Türk.”
-“Peki, burası?” diye tek tek sıkılmadan tüm ülkeleri sordu çocuk.
Sıkılmadan cevap verdi Kocaman Adam, “Evet, onlar da Türk.”
-“Peki, bizim gibi Türklerse, neden bizimle yaşamıyorlar? Bizim bayrağımıza Türk Bayrağı diyorsak, onlar neden bu bayrağı asmıyor da renkli renkli bayrakları var?”
Sorudan pek hoşlanmayan Kocaman Adam, çocuğun yanağına ufak bir tokat attı ve “Kim sokuyor senin aklına Turan saçmalıklarını? Yürü git sınıfında” diye kükredi.
Neye uğradığını şaşırdı çocuk. O kadar kötü bir soru mu sormuştu? Turan kimdi ki? Turan’a kızıp niye ona O’na tokat atmıştı ki şimdi? Şaşkınlıktan ağlamayı unutan çocuk, okul bittikten sonra evde annesine anlattı durumu. Turan isminde biri yüzünden yediği tokadı anlattı. Turan’ın kim olduğunu soran annesine baştan sonra olayı anlatınca, bir tokat da anneden geldi. “Kim zehirliyor seni anlamadım ki?” diyerek mutfağa giden Kocaman Kadın’ın arkasından baka kaldı küçük kız. Unuttuğu ağlamayı hatırladı, şaşkınlığı geçince. Turan isminde biri tarafından zehirleniyordu ve galiba ölecekti.
Ağabeyi eve geldi, koşa koşa onun yanına gitti küçük kız. Panikle yardım istedi ağabeyinden, “Turan diye biri zehirlemiş beni, ölecek miyim?” diye ağlamaya başladı tekrar. Sakinleşip olayı ağabeyine anlattığında, bu sefer normal bir karşılık aldı ilk kez.
Ağabeyi ona, Turan’ın insan olmadığını, yine de gerekli bir şey olmadığını, bu konuda düşünmemesi gerektiğini ve ölmeyeceğini güzelce izah etti. Öldürülmeyeceğini öğrenip rahatlayan çocuk, konuyu birkaç kocaman yıl için rafa kaldırdı.
Aradan kocaman yıllar geçti ve büyüdü o çelimsiz çocuk. Artık kükreyen yetişkinlerden korkmuyor, soru sorarken azarlanacağı ya da tokat yiyeceği endişesini taşımıyordu yüreğinde. Hayatın karşısında dimdik durabilen kocaman bir kadın olmuştu artık.
Bir gün, odasındaki aynadan bir ses geldiğini duydu. Sese kulak verdi ve aynanın karşısına geçti. Dikkatle aynadaki sureti incelemeye başladı. Birden, yıllar önce ilk kez tanıştığı Turan’ın sesini duymaya başladı.
“Ben buradayım” dedi Turan, “Düşündüğün kadar tehlikeli biriyim. Tam aksini savunan bir ortamda yetişmiş olsan bile, damarlarındaki kandan, hücrelerinden fışkırırım, kendimi ortaya koymanın bir yolunu bulurum.”dedi.
Kocaman kadının sureti gitmiş, aynada bir anda yıllar öncesinin meraklı, çelimsiz küçük çocuğu belirivermişti. Turan, kadının şaşkın bakışları arasında, küçük kızın sesiyle konuşmasını sürdürdü; “Bak, buradayım ben yine. Ellerinde, gözlerinde, burnunda, çenende, kafanda, en önemlisi de yüreğinde… Ensenin az yukarısında mührüm var benim. Beyninden bir an olsun çıkmamak, Ata Yurdu’nu sürekli hatırlatmak için… Burun kemiğinde yerim var, zulme uğrayan bir Türk gördüğünde sızlasın diye burnunun direği… Çene kemiğinde bile bir izim var, haksızlığa uğrayan bir Türk gördüğünde susma, haykır diye… Hafif kısık, küçük gözlerinde rengim, ışığım var benim. Soydaşlarına karşı kör kalmayasın diye… Bir gün hepiniz, diğer soydaşlarınızı fark edip, onlarla aynı bayrak altında, aynı vatanda yaşama ateşini yüreğinizde hissettiğinizde, ancak o zaman görevimi tamamlamış olacağım. Ancak o zaman huzur bulacak arayışını sürdüren ruhlarınız.” dedi ve bir anda sustu, gitti.
Kadın, elini uzattı ve aldı o ufak çocuğu aynanın içerisinden. Kendi çizdiği yolda yürümeye devam etmeye karar verdi, diğer büyükler ne derse desin umursamadan. Küçük çocuğu gözlerine yerleştirdi, Üç Hilalli sancağı sağ eline aldı ve çıkıp gitti…
Sağlık 2014
YORUMLAR
Çok teşekkür ederim. "Doğru" yolu kendi çabaları ile bulabilmiş, kanının çağrısına, işaretlere kulak vererek çizgiye girebilmiş bir çocuk olarak anca bu kadar geliştirebildim kendimi. Elimden geleni yaparken çabalarımın olumlu karşılık görüyor olması beni çok mutlu ediyor. Yorumlarınız için çok teşekkür ederim :)
Büyük bir yazıydı.Turancılık pratikte olurmu olmazmı bilemem hatta olmalımı ondanda emin değilim ama ruhu konusunda hemfikirim türk türke dost olmalı acısıyla yüreği sızlamalı, elinden gelen desteği birbirnden esirgememeli ve bunun için illaki aynı aynı çatı altında yaşamasıda gerekmez.Ortak bir ata ruhuyla geçmişten geleceğe uzandıkmı, tek bilek oldukmu dışardan gelen saldırılara,depremlere karşı daha güçlü durabiliriz.Güzel bi yazıydı özellikle turancılık ruhununun her türkün hücresinde varolduğunun altını çizdiğiniz her hücreye nakış gibi işlediğiniz bölümler oldukça etkiliydi.Tebrikler.
Atölyedeki_Hayalet
akıcı, sıkmadan keyifle okutuyor kendini
ve
neden makale dalında yayınladınız ki?
yazının içeriğine duygusuna dair çok bir şey söyleyemem zira her hangi bir duygu oluşturmadı
gözümde canlandırdım şöyle bir çocuk olmaz zor :-)
tebrik ederim yazınızın başarısını
sağlıkla kalın