- 864 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
HALLEŞME
Can Dostum,
Bir hengâmedir kopuyor yüreğimde. Nasıl başladığını bilmeden mütemadiyen sürüyor içimdeki bu işkence hali.
Yüreğimi işgal eden bu incinme ne zaman nüzul etti bana bilmem. Sesimizi dipsiz kuyulara basmaların nihayetinde bir şey bu… Elimizden gelen tek şey çaresizliğimiz. Fakat yakındır imtihanımızın netice vakti.
Memleket, iki tekerleğin üzerine bindirilmiş sanki ve nereye çevrilirse tekerleğin ucu, o yöne meyil etmekte birileri. Ne yapsak, nasıl düşünsek de haklı yanından sarılsak meselelere, bilmiyorum. Kimi doğru, kim yanlış? Karanlıkta yolunu şaşırmış anasız kuzular gibi seçemiyorum yolumu.
Hangi yön haktan yana? Zulmün alkışçısı olmak bahasına mazlumları korumaktan korkuyorum. “İstişare edelim, gel, bir halini buluruz bu meselenin” desen, istişarenin neticesine ehemmiyet verememekten çekiniyorum.
Zorlu seçimlerde bulunma yükümlülükleri zincirleniyor gün be gün incecik boyunlarımıza. Kimi, neye göre doğru bulup seçeceğim? Aklım ermiyor olup bitene.
Hiçbir şeyin ak yada kara olmadığı bir vakitteyiz, zannımca fecirdeyiz.
Devir fillerin tepişme devri. Filler stratejik yükümlülükleri gereği masum çimenleri eziyor şimdi. Hangi fil, kaç tonluk benliğiyle yanaşıyor bu savaş alanına, önemi yok. Kırılan dallar, virane olan gönüller sayılmalı oysa.
Hani söz vermişti annelerimiz, kâbus gördüğümüz gecelerin ardından sakin ve güvenli kollarına sığındığımız zamanlarda bize? “Her şey çok güzel olacak!
Gün geçtikçe daha bir özlenir oldu ölümün hayatımıza uğrayacağı gün.
Hep biraz daha tedirgin yaşama zarureti ekleniyor hayatlarımıza. Hep biraz daha kaygılı sabahlara uyanıyor gözlerimiz, omuzlarımızın üstünde hep biraz daha ağırlaşıyor başlarımız. Şeker şerbet zaman dilimleri zehir zemberek vakitlere evriliyor artık.
Güzel hikâyeler anlatmaktı sana muradım. Sevimli kelimelerimi bayramlık urbalarıyla sunmak isterdim sana.
Oysa ne kelimeler terk etti lügatimi, ne de yazma yetimi yitirdim henüz. Bir lanet gibi hala damarlarımda dolaşıyor bu haslet! Belki kelimelerim beni terk eder, umudunu her gece büyümeye yatırıyorum, yastığımın altına. Sonra güzel rüyalar serpiyor bir düş perisi uykularıma. Kelimeler intikam alırcasına yakama yapışıyor fakat hala. Uykumun en kıymetli yerinde yapışıveriyor gırtlağıma, şahdamarımda kabarıyor ağırlığı. Boğulmamak adına çığlıklar kopararak uyanışım bu dünyaya ait olmamalı…
Uykusuz bir gecenin ardına yaslanmış, yine hoyratça karalıyorum zavallı satırları.
İyi ki varsın arkadaşım. Beni boğan kelimelerimin ete kemiğe bürünürken ecüş bücüş dolaşmalarına engelsin şimdi sen. Onlara kimliklerini veren en güzel okur insan!
Savaşlardan, seçimlerden, faniliğin görünmez demir parmaklıklarının arkasına sıkışıp kalmış “ben “liğimizden sıyrılıp sormaya çabalıyorum şimdi sana? “Dünya pek iyi değil bu aralar, nasılsın peki ya sen?”
Başkasının derdiyle dertlenen Müslüman başların dolaştığı şehirlerde nefes almak nasibimiz olsun inşallah.
“Bu gün ‘dünya’ için ne yaptım?” diye bir soru birikiyor dudaklarıma. Yapmadığım hiçbir şeyler yığını, elimi kolumu dolduruyor. Yarım yamalak edilmiş tövbeler, delik deşik heybelerimizden dökülüyor. Yitik bir inanç abidesi arıyoruz varlığımıza delil. Sebepsiziz.
Neye göre haşroluyoruz, kimin için cihat ettik bu güne değin ve tembelliklerimiz üzerimize uyan en uygun libasken henüz… Terziler, boşa harcamayın atlas kumaşlarınızı. Karanlık kefiyelerimiz başlarımızı mahşerde saracak ya öylece! Ve farkına varamayacak kadar aciz oluşumuz da cabası yüzsüzlüğümüzün. Zira, keyiflerimiz miğfer utangaçlığımıza.
“Sus fakat ey budala!” diye bir ses ağzımda. Söylememiz gerekip de söyleyemediğimiz ne varsa geveliyoruz avurtlarımızda. Getirdiğimiz gevişler haz uyandırıyor dimağımızda. Ölüm, ne kadar yakın bize oysa ve fakat ne uzak!
Bir iç savaş yaşıyoruz kendi ruhumuzun topraklarında. Her şey bu savaşın galibine bağlı!
14.07.2014