- 1402 Okunma
- 3 Yorum
- 1 Beğeni
MERMERLERE GÖTÜRÜLEN ÇİÇEKLER.
MERMERLERE GÖTÜRÜLEN ÇİÇEKLER.
Adam ODTÜ Mimarlık Fakültesinden mezun olduktan sonra, İstanbul’a yerleşti. Ben kamu kurumunda yarı aç yarı tok yaşayamam diyerek kendi işini kurdu. Şansı oldukça yaver gitmiş, para kazanmaya başlamıştı. Yanında onlarca çalışanı, iş makinelerı vardı, ve yüklü miktarda paralar kazandı. Şirketinin ünü ülkenin dört bir yanında biliniyor, girmek istediği her kapı yüzüne açılıyordu. Siyasi çevrede saygınlığı ona keza. Dürüstlüğüyle, iş bitiriciliğiyle dostluğuyla mükemmel bir insan olarak biliniyordu.
Nihayet yanında çalışan, aynı zamanda da meslektaşı olan bir bayanla evlendi. İlk yıllarda mutlu bir yaşam sürdürüyor dünyaya gelen bebekleri haneyi adeta şenlendiriyordu. Üç yıl sonra ikinci erkek çocuğuyla adamın özgüveni bir kat daha artıyor. Bu sefer de onlara gelecek hazırlamak, servetine servet katmak için gecesini gündüzüne gündüzünü gecesine eklemliyordu.
Adam ailesini refah içinde yaşatmak için kendisini dahi unutmuştu. Sevgili eşi ise evlatlarını büyütmek için ofisteki işini bırakmış, tamamen eve ve çocuklarını büyütüp yetiştirmeye adamıştı.
Zenginlerin oturduğu havuzlu, kamelyalı, eğlence merkezi, spor salonları olan lüks bir sitede oturuyordu. Ev işleri ve çocuklarından artan zamanını hemen site girişine bakan balkonda oturup kahvesini yudumlarken bir taraftan da kitabını okuyordu. Bazen aşağıdan gelen seslere başını kaldırıp baktığında içi burkuluyor ah çekiyordu.
İçinin burkulmasına derinden ahlar çekmesine sebep olan şey, Sitenin bahçesine giren her erkeğin kucağında demet demet çiçekler görüyor, arabasından her inen erkeğin kucağında çiçekler görüyordu. Bir gün olsun, eşinin ne doğum günü, ne sevgililer günü, ne de evlilik yıl dönümünde kendisine çiçek getirdiğini görmemişti.
Bazen aynanın karşısına geçer, uzun uzun kendisini tepeden tırnağa incelerdi. Sitede oturan kadınların hepsinden çok daha güzel olduğunu biliyordu. Yine de bir kusur mu var diye hep aynada kendisini kontrol eder, yine içi burkulur yine ah çekerdi. Fakat bir gün olsun eşine; “sen neden bana çiçek getirmiyorsun? Diye sormazdı.
Aradan yıllar geçmiş çocukları üniversite çağına gelmişti. Artık kendisine ayıracak bolca vakti olduğu gibi komşularına dostlarına ayıracak zaman da doğmuştu.
Bir gün karşı apartmandan Sevgi hanım seslendi; “komşu uygun olursan akşam beş çayına davet ediyorum buyurun gelin” Kadın bu teklife hayır demedi ve memnuniyetle karşıladı.
Davete icabet etmek için on beş dakika öncesinden Sevgi hanıma armağan etmek için bir de paket alarak evden çıktı ve Sevgi hanıma gitti. Komşu kadınların bir araya gelerek sohbetler ettiği bir toplantıya ilk defa katılmıştı. Kadın biraz çekimser, biraz izleyici olarak hep geri planda durmayı tercih etti. Sevgi hanımla akran sayılırdı. Çaylar içildi, pastalar yenildi, sohbetler sohbetlere eklemlendi ve artık gitme vakti gelmişti. Davetliler birbirleriyle görüşüp vedalaşırken kadın biraz daha oturmayı tercih etti.
20 dakika daha oturmuştu ki Sevgi hanımla sohbet ederken. Sevgi hanım ayağa kalktı ve; “bizim bey geldi diyerek kapıyı açmak için kapıya yöneldi. Oysa ki kapının zili çalmamış telefon dahi edilmemişti. Ama Sevgi hanım kocasının geldiğini bilmişti. Gerçekten de kocası gelmişti. Kapıyı açan Sevgi hanım kocasına; “hoş geldin canım. Nasılsın? Günün nasıl geçti, Umarım bir sorun yaşamamışsın? Diye bir takım sorular yöneltmişti. Kocası ise, teşekkür ederim balım her şey mükemmel. Bak sana bu gün de bir orkide aldım. Umarım beğenirsin diye yanıt vermişti. Kadın Sevgi hanımın söylediklerini duymuştu ve adamın yaklaşımını da. Sevgi hanım, sessizce; “misafirimiz var, istersen bir hoş geldin de sonra üstünü değiştirirsin. Diye fısıldadı. Adam salonda oturan Mimarın eşine nezaketle hoş geldin dedikten sonra üstünü değiştirmek için salondan ayrıldığında kadın sevgi hanıma, “Ne kapı zili çaldı, ne de telefonun çaldı. Nasıl bildiniz eşinizin geldiğini?” Diye sordu. Sevgi hanım, “ yıllardır artık ben onun ayak seslerini, kokusunu hisseder oldum. Kapının ziline bu güne kadar bastığını hatırlamam. Öncesinden kalkar ve her seferinde de tebessümle karşılar, hal hatır sorarım.” Diye cevap verdi.
Kadın alacağı dersi almış ve izin isteyerek kalkıp evine dönmüştü.
Hemen tuvalet aynasının önüne geçerek uzun uzun kendisini tekrar inceledi. Kusurun ne fiziki görünümde, ne aynada, ne de eşinde olmadığını anlamıştı. Tek suçlu vardı. O da yaklaşım. Bunu anladığında çok geç olmuştu artık.
Mutfağa geçerek yemeklerini hazırladı, sofrayı donattı ve kocasının gelmesini bekledi. Ne var ki Sevgi hanım gibi kocasının eve geldiğini hisedememiş kapıyı ona açamamıştı. Ama bir an düşündü telafisi vardı. Hal hatır soracaktı ve eşine dönerek, “hoş geldin canım nasılsın, umarım her şey yolunda ve sorun yaşamamışsın?” Dedi. Adam Eşinin bu ilgisine şaşkınlık içinde, “ne oldu bir durum mu var. Diye kadının sorusuna soruyla karşılık verdi. Kadın bir kez daha içi burkuldu. Çünkü başaramamıştı!
Kadın birkaç yıl belki alışırız diye böyle devam etti. Artık adam da eşinin hal hatır sormasına alışmış gibiydi.
Bir gün ağrılar içinde kıvranan kadını, eşi apar topar hasthaneye kaldırmış ileri safhada göğüs kanseri olduğunu öğrenmişti. Doktorlar lenf bezlerine de sıçramış olan kanserin temizlenemeyeceğini, tedaviyle kurtulamayacağını adama söylediler. Adam bir panikle; “gerekirse ABD’ye götürürüm. Ne yapılması gerekirse yaparım. Para sorun değil. Onu bana verin, onun yaşamını kazandırın.” Diye yalvardıysa da iş işten geçmişti!
Ameliyatla göğüslerin alınmasına dahi gerek duymadı doktorlar.
Kadın üç hafta hastahanede yattıktan sonra hakkın rahmetine kavuştu.
O günden sonra adam; eşinin mermerden yapılmış görkemli mezarına her gün çiçeklerle gitti.
Adam, bir gün yine mezarlığa çiçeklerle giderken yolda karşılaştık. Kendisine bir soru sordum. Belli ki çok seviyorsunuz eşinizi. Rahmetlinin sağlığında ona hiç çiçek götürdüğünüz oldu mu? Diye. Adam sustu sustu sustu ve gözlerinden iki damla yaş süzüldü. Boğazı düğümlenerek; “mermerlere götürüyorum çiçekleri. Dedi…
KULAĞIMA FISILDASAYDIN
Birgün mahalle camisinin imamından sela duyulur ve ardından; “Mahalle sakinlerimizden X cadde Y sokakta oturan Şair Yazar, Efkan Ötgün ebediyete intikal etmiştir!” dediğinde,
Sen;
duyduklarına inanamayacaksın.
Bütün iliklerin boşalırcasına güçsüzleşip,
dizlerin üstüne yığılacaksın!
Bir müddet sessizlik,
ardından kulaklarında uğultu.
Dudakların titreyerek,
hayır,
hayır,
hayır olamaz diye avazın çıktığınca bağırmak isteyeceksin!
İşte o an,
kimseler duymayacak sessiz feryadını.
Kim bilir belki de içine ağlayacaksın!
Belki de gözyaşların,
mezarım üstünde dikenli otlar yeşertecek!
Ama ben;
Ne ağladığını duyacağım,
Ne de sessiz çığlıklarını.
Keşke yaşarken;
Sevdiğini kulağıma fısıldasaydın.
Belki duyardım seni,
Ve şimdi;
Huzur içinde uyurdum!
Kusura bakma canım.
Sen hayata geç kaldın!
Efkan ÖTGÜN
YORUMLAR
Ne büyük ders verdiniz... okuyup da anlayabilene...ister kadın ister erkek olsun.
Boğaza düğümlenen, ikiz atarabası dersi!... denk gitmeli- çekmeli fayton atları!.
Hürmetle Selâm ederim.
kadiryeter
16.7.2014 TRABZON.
w.edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=131575
Hüma Efkan