Hoş Geldin… Onbir Ayın Sultanı…
Hoş Geldin… Onbir Ayın Sultanı…
Sevgili okurlar, şükürler olsun ki, mübarek Ramazan ayına girmiş bulunmaktayız. Hepimizin Ramazan ayı mübarek olsun. Allah-ı Teala nice Ramazanları, birlik ve beraberlik içinde, kardeşçe geçirmemizi nasip etsin.
Efendim, bu mübarek Ramazan ayı gelince, ister istemez, insanın aklına eski Ramazanlar geliyor. 1957–58 yıllarında büyüklerimiz sahura kalkınca, ben ve dört kuzenim, hepimiz birden uyanır ve onlarla birlikte yemek yerdik. Bu bizlere tarifi imkânsız hoş bir duygu verir, gecenin karanlığın da hiç alışık olmadığımız bir saatte kalkmak ve yemek yemek, bizler için hem zevkli bir oyun, hem de tatlı bir heyecan olurdu.
Sahur yemeğinde hepimiz büyüklerimize “yarın bizde oruç tutacağız “ derken, sabahleyin kalktığımızda, annelerimiz bizlere, “haydi bakalım şimdi kahvaltınızı edin, öğleye kadar da oruç tutun” derlerdi. Öğle yemeğini yedikten sonra da, “ haydi bakalım şimdi camii’nin ışıklarını ve radyodan gelecek ezan sesini bekleyip, orucunuzu açın “ derlerdi.
Tabii ki o zamanlar ezan hopörlerden değil, müezzinler tarafından (1959-67) minarenin şerefesine çıkarak okunurdu.
“Anne biz ne zaman tam gün oruç tutacağız “ diye sorduğumuz da ise, sevgili enişteciğim Süleyman Fıstıkçıoğlu, “ çocuklar siz yedi yaşına gelince tutacaksınız “derdi. Bizler yedi yaşına geldiğimiz de gerçekten oruç tutmaya başlamıştık. Dahası akranlarımız olan arkadaşlarımızla Kerime Hatun camii’nde teravi namazı kılmayada başlamıştık. Her gün Havuzbaşı’ndan, Kerime Hatun camii’ne o saate gitmek, bizler oldukça ilginç ve eğlenceli gelirdi.
O zaman ki arkadaşlarımızdan bazılarının isimlerini sıralarsak, helvacı Osman’ın oğlu Muhsin, kıl Emin, Profesör Tahir, Monkirik Aydın, Mezarcı Âdem, uzun Lütfullah, şişman Şaban, elektrikçi Yusuf, keçi Ahmet, Ali bakkalın oğlu Ömer, dalton Hikmet, çamur Tufan, zargana Sadık, sucukçu Mustafa gibi isimlerdi.
Sevgili okurlar, sizler ömür boyu unutamayacağım bir anı’mı anlatmak istiyorum.
Yine bir Ramazan ayındayız, mevsim kış, karlar diz boyu. Camii’de odun sobası yakılıyor. Camii’ye girerken herkes gibi bizlerde paltolarımızı askıya asıyoruz. Erken tüymek için de, camii’nin en arka safında namazımızı kılıyoruz. O akşam da nasılsa, bizler askıların olduğu yerde namaz kılıyoruz. Kaptanın biri de şapkasını bizim Selçuk’un namaz kıldığı yerin tam üzerine asmış. Ancak hiç birimiz bunun farkında değiliz.
Artık kaçıncı rekâtta bilemiyorum, Selçuk’un hafifçe çarpmasıyla şapka düştü ve Selçuk tam secdeye varınca, şapka Selçuk’un başına ayna da konmuş gibi yerleşti. Hepimiz bu durumu gördük, Selçuk afallamış, bizler ise gülmemek için kendimizi zor tutuyorduk. İlk önce sobanın yanında namaz kılan uzun Lütfullah gülmeye başladı, bir de gülmemek için kendini sıkan mezarcı Âdem sesli bir gaz kaçırınca, eee zaten kurulmuş yay gibi bekleyen bizler de artık kendimizi tutamadık ve hep beraber gülmeye başladık…
Büyükler durumu görüyorlar, ancak namaza devam ettiklerinden, bizlere müdahale edemiyorlardı. Gelgelelim bizler de yaylar boşalmış, o kutsal yerde gülünmemesi gerektiğini de bildiğimizden, daha da beter gülmeye başlamıştık. İlk önce ben kaçtım, arkamdan bütün çocuklar tüydü. Dışarıya çıktığımızda da dalâ gülmekten yerlere yatıyorduk. En sevindirici olan da, bizlere yiyecek gibi bakan, camiinde ki büyüklerden, bir fiske bile yememiş olmamızdı. Ertesi akşamdan itibaren, birkaç gün teravih namazına gidememiştik.
Sonradan bu duruma uyanan bazı anne babalar, araya girip bizlerin tekrar teravih namazına gidebilmemizi sağlamışlardı. Sahurda ve iftarlar da birbirlerine gidip gelen komşular, radyodan dinlediğimiz, Karagöz ve Hacivat, meddahlar, Şehzadebaşı direkler arasını yaşatan kantolar ve şarkılar tek eğlencemizdi. Tabii buna kömür sobasını küllüğüne attığımız patatesler, şimdiler de bile dalâ bizleri imrendirecek, tatları, zevkleri ve komşu teyze ve amcaların çaldıkları, keman, mandolin ve ut ile annelerimizin söyledikleri şarkıları ve sobanın üzerinde kebap yaptığımız kestaneler ve kabak çekirdekleri ve komşu teyze ve amcaların çaldıkları, kemen, mandolin ve ut ile annelerimizin söyledikleri şarkılar eğlenceleri de eklersek, şimdiler de bile bizleri imrendirecek, zevkleri ve tatlı hatıraları anımsamadan yapamayız.
Sevgili okur, eski Ramazanlarla ilgili hatıralar, önümüzde ki günlerde de yazar arkadaşlarımız tarafından sizlere aktarılacaktır. Hepinizin mübarek Ramazan ayınız, kutlu olsun.
Hüseyin A. Tuna
T u n a c a n
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.