- 1275 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
ŞOLOHOV:DURGUN AKARDI DON
Şolohov kimdir? Bu soruya denizaltı avcılığıyla uğraşanların ’deniz nedir ?’ sorusuna cevap verdikleri gibi cevap verebilirim. Dıştan bakıldığında, sonu yokmuş gibi görünen bir su, kükreyen, mor dalgalardır. Uçsuz bucaksız bir uzaklık, gemiler, bilinmeyenin çağrısıdır. Ama içine dalarsanız, gözlerinizi suyun içinde açarsanız, ağır ağır yüzen balıklar, bitkiler, garip ve belki de biraz korku verici büyülü bir dünya görürsünüz. Şolohov’da böyledir işte. Onda, ilk bakışta tüm hareketliliği, tüm hareket zenginliği ile Rusya’yı görürsünüz.
Kazaklar, (özellikle yabancı ülkelerde) yiğit ve savaşçı bir kabile olarak tanınırlar. Şolohov bir Kazaktır ve daha çok Kazakların hayatını anlatır. Ama bunu yaparken çok daha önemli bir şeye, Rusya’ya ve Rusya’nın kaderine ışık tutar.
Şolohov üzerine,her dilde, pek çok kitap, pek çok yazı ve diploma tezleri hazırlanmıştır. Onun sanatına ilgi duyanların sayısı pek fazladır.
Şolohov’un çekiciliği parlak ve renkli gerçekliğinden, çağımızın ana teması olan, büyük işçi kitlelerinin sosyalizme geçişi konusunun çağdaş hümanizmasını vurgulamasından kaynaklanır. Şolohov’un kalemiyle, anlatıldığında, bu tema özel bir çekicilik ve dramatizm kazanır. Çünkü Şolohov’un eserlerinde, sosyalizme karşı köklü ön yargılar miras almış Don Kazakları anlatılır. Şolohov’un, Durgun Akardı Don ve Sürülmüş Topraklar ’da anlattığı da budur. Romanlarındaki kahramanları, Tolstoy’u andıran öylesine bir canlılkla ve şiirsellikle çizer, onların devrime kazanılmalarını öylesine gerçekçi şekilde anlatır ki, adı kısa zamanda tüm dünyada duyulmuştur..
Mihail Şolohov, 1905’te doğmuştur. Babası tezgahtarlık , hayvan ticareti, bir buhar değirmeninde yöneticilik yapmıştır. Değirmenin sahibinin evinde geleceğin yazarı, hali vakti yerinde Kazakların, Kazak subaylarının ve ’üst tabakalardan’ başka kişilerin hayatını gözleme fırsatı bulur. 1918 yılına kadar Şolohov liseye devam eder. Yazmaya daha on sekiz yaşında başlamıştır. İlk hikayelerini Konsomol dergi gazetelerinde yayınlamıştır. 1926 da ilk kitabı Don Hikayeleri yayınlanır. Dört ciltlik Durgun Akardı Don romanına 1925 yılında başlamıştır. 1932 de, Sürülmüş Topraklar’ın ilk cildini yayınlamış, kitabın ikinci cildi otuz yıl sonra çıkmıştır.
Don Masalları ve Mavi Step adlı hikaye kitaplarında, Şolohov özellikle iç savaş döneminde Don Kazaklarının hayatını sergiler. Ama bu kitaplar, Kazakların yüzyılın başından bu yana hayatını anlatan, anıtsal bir destan olan Durgun Akardı Don’a sadece bir giriş, bir önsöz sayılabilir. O zamana kadar Rus edebiyatında, Kazakları konu edinen benzeri bir esere rastlanmamıştır. Durgun Akardı Don, Don Kazaklarının hayatını, törelerini, türkülerini, barış dönemlerindeki yaşamlarını, emperyalist savaşa katılmalarını ve nihayet 1917 Oktobr Devriminden sonraki devrimci gelişmeleri anlatır.
Romanın konusu, çok sayıda olay ve kişiyiiçeren dev bir tablo gibidir. Hali vakti yerinde bir Kazak ailesi, Melekov’lar, kununun içinden ön plana çıkar. Şolohov, önce okuru Kazakların özel dünyasına sokar, yaşam biçimlerine alıştırır. Konu geliştikçe, okur farklı toplumsal konumlardaki yeni Kazak aileleriyle tanışır:Mişko Koşevoy’un ailesi gibi yoksullar, değirmenci Makov veya romanın baş kahramanı Grigori Melekov’un karısı Natali’nin babası ataman Korşunov gibi zenginaileler...Mutfak ve ev eşyaları, harman ve toprağın bellenmesi, balık ve evlenme törenleri, günlük yaşamın çeşitli sahneleri, Şolohov’un renkli kahramanlarının olağanüstü bir canlılıkla belirledikleri sahnenin dekorlarıdır. İşte Grigori’nin babası, sert ve bazen kendini kaybedecek kadar öfkeli, Çar ordusunda savaşmış eski kazak Pateley Profleviç. İşte yaşlı ve tombul karısı İliniçna, buğday renkli bıyıklarıyla güçlü kuvvetli Piotr, Grigori’nin kardeşi Piotr’un karısı ufak tefek becerikli Dorya. Ve işte komşuları:Stefan Astakhov ve karısı güzel ve tutkulu Aksinyabirbirlerini deli gibi severler. Bu aşk, onların içindeki insan özünün , Kazak halkının törelerine ve ön yargılarına duydukları bilinçsiz tepkinin yansımasıdır, bir sığınaktır.
Şolohov, insan özünün geçmişin kalıntılarıyla kadınlarla, namusla, imanla Kazak hayatının anlamı ile, aileye veya topluma karşı görev duygusuyla nasıl çelişkiler içinde olduğunu anlatırken gerçekten de erişilmez olur. Grigori’nin Kazak ilkelerine olan inancını sarsan ilk olay, başkasının kadını Aksinya ile ilişkisi ve toprak sahibinin yanında toprak işçisi olarak çalışmak üzere, Grigori’nin, kadına karşı kaba bir toprak beyi gibi davrandığını görürüz. Şolohov kahramanlarının çelişkili ilişkilerini, Grigori’yi, Natali’yi, Piotr, Darya, Pateley Prokofieviç’i olağanüstü bir ustalık ve gözlem gücüyle anlatır. Grigori Beyaz orduda tümen komutanı olduğu zaman , aile reisi olmakla birlikte sadece Kazak onbaşısı rütbesine sahip Pateley Prokofieviç, kendisini ’Grigori’nin karşısında rahatsız ve yabancı hisseder.’ Bu ayrıntılar, romanın kahramanlarına canlılık ve kendine özgü dramatik ögeler kazandırır.
İlerledikçe, roman, aile çevresini ve o çevredeki toplumsal ilişkileri aşar. Kazaklar savaşa girerler . Romanın dekoru genişler, sahnede yeni kişiler belirir. Romanın ikinci cildinde, 1916-1918 arasında, Rusya’daki siyasal olaylar ve Kazak hareketinin tarihçesi verilir. İkinci ciltte en ünlü devrimcileri :General Kornilov’u, Alekseev’i, Kazak atamanları Kaledin ve Bogevski’yi ve devrimci kazakların önderlerinden Podtelkov ve Krivoşlikov’u görürüz. Şolohov, Podtelkov’un yönettiği hareketin tarihçesini, kahramanın ölümünü, Don kazaklarının geçirdiği dalgalanmayı anlatır. Daha sonraki ciltlerin ana konusu Don bölgesinde 1918-1920 yıllarındaki iç savaş, özellikle, Sovyet iktidarına karşı Yukarı Don ayaklanması adı verilen ayaklanmadır. Bu ayaklanma belgelere ve Şolohov’un bizzat yaptığı bazı soruşturmalara dayanılarak bilimsel bir şekilde anlatılmıştır. Parteley Prokofleviç ve iki oğlu Melekov’lar bu ayaklanmaya aktif olarak katılırlar. Grigori’nin kardeşi Piots öldürülür. Grigori ise önce alay,sonratümen komutanı olur. Şolohov ne Kazak milliyetçiliğinin ne de ’Topraksız mujiklerin ve fabrikaların Rusya’sının Don’un bereketli topraklarını yutacağı’ fikrinin tarihsel gerçekliğin karşısında duramayacaklarını, öfkenin yavaş yavaş nasıl söndüğünü ve Kazaklar arasında da, kendilerini öteki yana, Bolşeviklerin Sovyetlerin, Mişka Koşevoy’un yanına çağıran yeni insan ve emekçi ilkelerinin nasıl güçlendiğini anlatmak ister.
Bu dramatik süreçler, Grigori Melekov’un kaderiyle bağlantı içinde anlatılır. Yazarın yer yer hayranlık duyduğu bu ’güzel ve biraz vahşi’kazak, tümüyle orta köylülüğün sözcüsü sayılamaz. Zaten, orta köylülükten birinin Beyaz Orduda general rütbesine yükselmesi de kuşkuludur. Ama Kazaklar arasında her şey biraz farklıdır. Düşünce yapısıyla Grigori orta köylülüğün tipik bir temsilcisidir. Şolohov Grigori’yi bir o yana bir bu yana savuran nedenleri derinlik ve ustalıkla çözümler. Grigori devrimci er Granja ile konuşurken, er savaşı şöyle tanımlar:’Savaş zenginlere para kazandırır. Bizim içinse, boynumuzda bir ip gibidir.’ Grigori evine Saint-George nişanıyla döner ve ’hayranlığın , iltifatların, dalkavukluğun o ince ve karmaşık zehiri, Granja’nın ruhuna attığı o birkaç yeni geçek tohumunu silip süpürür. Kazak geleneği, atalarından miras kalan duygular yeniden üste çıkar.’ ’Her şey alt üst olmuşken, utancı ve vicdanı kim aklına getirir ?..’ ’Acılıyım. Acımı votka ile veya kadınlarla söndürmeye çalışıyorum...Dur dinle. Durmaksızın içimi kemiren bir şey var...Her şey, tüm hayat haksızlık dolu. Benim de hatam var bunda belki de. Kızıllarla uyuşmamız ve Kalelere saldırmamız gerekirdi. Ama nasıl ? Kim yardımcı olabilir bize? Aramızdaki bunca düşmanlığı nasıl unuturuz, Kazakların yarısı Don’un öte yanındadır. Burada kalanlar öfkeden kuduruyor. Kafam bulanıyor. Natoşko...Kendimden korkuyorum...Bak, saçlarım ağardı bile...’
Kazakların hikayesinin ardında, kendisine, savaşın engelleri ve çağın çelişkileri arasından insanlığın gerçeğine, sosyalizme doğru bir yol bulmaya çalışan Grigori Melekov’un hikayesinin ardında, Durgun Akardı Don’da bir üçüncü tema daha vardır:Her şeyi yenen, her şeyin üstesinden gelen hayatın lirik destanı...
Romanın’müziği’ hayat üzerine kuruludur. Bu müzik, özellikle step tasvirlerinde özel bir güçle çınlar. Mişka Koşevoy’un vurulan bir yoldaşının taptaze mezarı üzerine, küçücük bir kuş yuva kurar. Ve hayat dört bir yanda, yeniden kaynaşmaya başlar. İnsanlar, mutluluklarını; yarınlarını kurmak için bu topraklar üzerinde kavga verirler ve toprak güzelliği ve şiiriyle onların gözlerini kamaştırır, haklı davalarını kazanmalarına yardımcı olur.
’İlkbaharın döllediği, güçlü ve öz su dolu bir hayat, belli belirsiz, stepe yayılıyordu. Otlar küstahça bitiyorlardı dört bir yanda. Kuşlar ve böcekler, çiftleşmek için kutsal sığınaklarına koşuyorlardı. Tarlalar yeni sürgünlerle donanıyordu...’
Ancak Knut Hamsun’un panteizmi değildir bu. Karşısında bulunduğumuz doğa, her şeye ilgisiz güzelliğinin gücüyle insanları kendisiyle barıştıran doğadan ibaret değildir. Şolohov’un lirik anlatımı, hayat aşkı, halkına olan sevgisinden ayrılmaz. Romanında, güzelliğin ve gücün şiiri, Şolohov’un Tolstoy’u andıran bir heyecanla yarattığı bu şiir, insanın kaderini ön plana çıkarır. Gorki’den bu yana,Rus edebiyatında hiç bir yazar emekçilerden ve özellikle kadınlardan, onların acıları ve ana olma sevinçlerinden böylesine bir sevgiyle söz etmemiştir. Şolohov’un güçlü ve zevkli gerçekçiliği, anlatımının soğukkanlı objektifiyle dikkati çeker. Yazar, kendi eğilimini hiç bir yerde açıkça dile getirmez. Yazarın duygu ve düşünceleri hayatın akışında , kahramanların davranışlarında dile gelir.
Şolohov kendine özgü renklere sahiptir. Bu renkler parlaklıkları ve şiddetleriyle insanı şaşırtırlar. Kitabın, Grigori Melekov’un Fomin isyancılarına katılmasını anlatan son ciddi, psikolojik derinliğiyle insanı adeta büyüler. Şolohov’un malzemesi insanların duyguları ve karşılıklı ilişkileridir. Hedefini şaşırmış bir kurşunla vurulan Aksinyo’nun ölümünden sonra, Grigori Melekov gözlerini gökyüzüne kaldırır. Güneş gözlerini kamaştırınca güneşin yerinde koyu bir leke görür sadece. ’Siyah bir güneş’tir gördüğü. Dünya edebiyatında, derinliği ve gücü bakımından bu imajla karşılaştırılabilecek bir başka imaj hatırlayamadığımı söyleyebilirim.
(Tıpkı Aleksi Tolstoy’un Istırap Yolu ve Birinci Petro’su gibi) Durgun Akardı Don uzun yıllar yaşayacaktır. Bu roman Sovyet edebiyatının klasikleri arasında bu edebiyatın doruklarından biri olarak yerini almıştır. Bu bir aşk ve öfke romanıdır. Devrimi Rus halkının bilincine kazdığı bir kitaptır. Durgun Akardı Don, Yirminci Yüzyılın büyük eseri, halk ve devrimi konu edinen yeni bir İlyada destanıdır..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.