- 2814 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Sanat, Sanat İçin Mi; Yoksa Sanat Halk İçin Mi Yanılsaması 2
Bir önceki bölümde, varlığın kendi özelliği gereği, ilişkinlik var ettiği; bu ilişkinliğin insanda sanat koyuş olarak kendini doğaçladığını. Bunların her aşamada, yeni bir ilişkinlik, yeni bir bağ ve bağıntı oluşturduğunu. Bu bağıntının hem temel yapıdan ayrı olmayıp, hem de onlarla aynı olmadığını ve temel yapıya indirgenemez, ıralıklı oluşunu vurgulamıştım.
Şu da, bilimsel düşünüşle, güncelin düşünüşünde ayrı tutulmalı. Nesnelitede ’İçincilik, erekçilik, amaçlılık’ yoktur. Yani hava insanların palto giymesi, hayvanların tüylenmesi İÇİN soğumaz. Aksine insanın palto giymesi, hayvanın tüylenmesi değişen çevre koşullarına, uyma ilişkinlik var edişi nedeni iledir. Yeni çevre koşullarına yeni durumlara, uyma, yeni durumla uyuşmadır. Yani, seçilim ve akıllılıktır.
Değişen bir çevre şartına siz, tepki var edip, ilişki koyuyorsunuz. Bu beyinde zaten var, size; akıl, akla göre düzenleme olarak yansıyor. Ve duygu olarak biz ne harika bir düzen diye niteliyoruz. Tabi bu tepki koyuşta yol bir olmadığı nedenle, akılda bir değildi. Kimi yağ depolayarak korunma ilişkisi geliştirdiği gibi, kimi de kış uykusuna yatarak, kimi göçme, kimi de sıcakkanlılık ile uyum tepki ilişkisi, akıllılığı ortaya koyuyordu.
Sanat varlıkta bulunan ilişki ve tepki koyuş var olmasının insan nitelikli yanıdır. Genelde insanın davranmaktan kurtulamadığı bir var oluştur. İlişki kurarlılık benin öznelleştirdiği değişme değiştirme ve yorumlama, öndeyi koyma eylemlerini içerir bir çalışma türüdür.
İnsana özgülülükteki tutum ve toplumsallıkta, amaçlılık, özelleşmişlik ve içincilik atıf olunur. Global oluşun küçültülmesi ve kendini sınırlamasıdır bu. O zaman sanat olmaktan çıkar eğitim öğretim türü bir erekçilik içertilir. Ve halk için mi, sanat için mi? anlamsız tartışması konur. Zaten sanatın özü ’içinlik’ içermez. Halk anlasa da, anlamasa da (unutulmasın halk homojinite değildir), nicelenen varlığın kendini çevreye aksettirişidir, sanat. Ama duygu olarak, ama yaşantı biçimi ihdas ederek.
Halk kavramı; bu sorunun ( Sanat, halk için mi?) özü gereği, tartışma gereği, bir vasatı, (ortalaması) hatta dahası bilmezliği, rutinin uygulama ve totalde muhafazakârıdır. Gibi bir yargı koyuşunuzu, haksız kılmaz. İster istemez, bir halk anlamazlığını içer tip, halkı anlar kılınır, yapılmak istenmektedir, sanat halk için mi? denerekten. Bu sanatın değil de sanatın bir dalının, öznel konusu olabilir.
Çünkü sanat koyuş şekil ve biçimleri yöntemleri ister istemez dallanmakta. Halkın anlaya bileceği(halktan sanatla ilgisi olmayanları), özneye ilişkin konular; eğitim ve öğretimin, katkın lığı ile olur. Bir sanat eserini kitleye anlatır, haberdarlığını sağlarsınız, benzer şekilde istifham yorumlatırsınız. Kişinin bilinçlenmediği sürece, anlarlığı olamaz. Çünkü ilgisi yoktur, İlgiyi kendi dilemesi lazım. Halk içinlik bir güdülürlükte ifade eder. Ayrıca sanat, serbestliğin içinde oluşan; çokça da, üretimin, sorun koşula, denk düşeninin seçilmesidir.
O zamanda halk için sanat diye, bir tersten soru ortaya koyuş kendiliğinden ortadan kalkar. Bu sorunsal, halkın bilmezliğine, toplumsal duyarlıkla konmuş bir tepkidir. Sanat, ısmarlanmayan koşullarda, iç yatkınlığının dışsal koşullarla, ajiteleşerek, uyuşturma tepkisi ile çelişik kılan yeteneğini ortaya koyacaktır.
Halk sanatla buluşturulur, sanat ürünleri halka tanıtılabilir. Ama bu halk içincilik deme değildir. Tıpkı bilim koyuşun halk için olmadığı gibi. Sanatta bilimin daha özel ve insan anlama soyutlama gücünün bilim önüne ışıldak tuttuğu bir bilime uygun olabilen tavırdır. Elbette bunun, sanatın halk içini de olur. Bu sanatın halk için olurluğundan ziyade, sistematik eğitim öğretim koşulları ile ilişkilenir. Sanat zaten halkın bir olayıdır. Daha açığı halk tanımındaki kavramsallıkta, parça bütün ilişkisinin, üniteliğin tanımladığı bir aktivitedir.
Konuşmayı bilen, gırtlağını kullanan sesleri mırıldanacaktır. Eğitim düzeyi 3 yılla sınırlı kitleye Mozart’ı dinletemeyeceğimiz açık. Kişi kendini; Mozart dinlemeye, uygun hale ve istekliliğe, getirmeli. Yani halk sanatı anlama zahmeti göstermeli mi? diye soru ortaya konmalı. Bu dahi doğallıkla, tüm halk öğrenmesi gibi, tümel bir zorunluluğu içermez. Ama kişinin yapıcılığı ile birebir ilişkilidir. Yani bir türdeşlik özgürlük değildir.
Özgürlük zorunluluğu içerir. Yani bilmemeler olacak ki siz bilgiyi (Sanatı) ortaya koyacaksınız. Her farklılık çevresel bir zorunluluğa konacak tepki cevap olarak görülmeli. Bunun içindir ki, Newton’luk bir zorunluluğa cevap olurken, İzafiyet teorisine Einstein’ca ulusal kurtuluş savaşı zorunluluğuna, Mustafa Kemal’lik; farklılığı tepki cevap olabilmekte.
Sanat halklaştığı zaman yinelenmelik kazanır ve maddi kullanırlık ittihaz eder. Bu da sektör ve piyasalaşma olur. Bu anlamı ile sanat mallaşmıştır. Burada da, bu nesnenin, ortaya konan yapının, ruh taşırlığını anlamak, sanat bilirlik, olabilir. Halkın büyük çoğunluğunun buradaki sanat anlayışı, elbette sanatın pragmatik yarar koyuculuğu, kullanılabilir oluşu olacaktır.
Herkesi çiftçi yapmayacağımıza göre, herkesi çiftçilikten anlar yapmakta ne kadar doğru? Ortamın dayatmasının bir zorunluluğu olunca kişi, o seçimi zaten zorunlu olarak yapacaktır. Kişiler yetilerini toplumda denk düşer olanakların isteminde, kendi tercihleri ve yönelimleri olarak ortaya koymalı ve seçmeli. Bu seçme, bilme ile ve bildiklerinin arasında olmalı. Biz illa sanatı sevdireceğiz mantığı ile halk için sanat yapma lüksünü tüketir olmayacağız.
Halk için mi sanat; sanat için mi sanat? Söylemi iki ön yargıyı temellenmekte.
1-Bu ön yargı üstte de değindiğim gibi, halkın sanat yapamazlığı ve bu konuda ehlileştirilirliği yanılsamasını ön koşul alır. Oysa sanatla halk iç içedir. Herkes kendi sınırlıkları ve potansiyeli içinde ilgi ve ihtiyacına göre yönelim gösterir. Toplumsal etkileşimi de onun özentisi, onun kişisel ilgisi olacaktır. Halk, ya da sanatçı yaşayacak durumda olmalıdırlar (temel gereksinimleri, yeme barınma gibi karşılanır olmalı. Ya da o işte karşılar olmalı) ki sanat üretsinler.
Sanatın belirimi bir yağmurun oluşumu gibi zorunludur. İçinlik taşımaz, yağmurda yararlanmak nasıl kendiliğindenlikse, sanattan yararlanmakta halk için öyle. Nasıl yağmura bent yap diye zorlayamaz isek, senin için sanat yaptım bak, yararlan diyemeyiz. Ki o zaman pazar malı niteliğine düşer. Çok sanat dalının piyasa olma özelliği de vardır. Bu da yaşamını oradan sağlar oluştandır. Sanat bilmeyen kişiler, satın aldıklarının, sonuçlarını da (kullanabilirliğini de), tıpkı kalbi bilmeden kalbin işlev sonuçlarını, yaşadığı gibi, yaşayacaktır.
2-Ve bu yargı; sanatın belli bir biçimi var demek eş anlamlıdır. Ve bu biçimi tek kendimizin, biliyor olmasını var saymaktır. Yani sanat şudur, şöyle yapılırsa, sanattır; deme ön yargı çelişmesi var eden bir sözdür. Yani sanatla, bir hükmü manevi şahsiyeti var gibi şekillenmek, ona özne nitelik kılmak, tavrını bize var sanılaşır. Ve bu şekle göre, çalışmalarımız görecelilikle ifade olunmaktadır. Tüzel öznelliği olmayan için, içincilik düşünmesi olmaz.
Bu erdem için erdem, para için para, gibi saçmalık olur. Ne erdem, erdemden; ne de para paradan yararlanamaz. Üstelik yararlanıp kendini geliştiremezler. Elbet sanatın ruhundan getirdiği gelişmişlikten herkes nasibince (gelişmişlik düzeyince) yararlanacak. Ama sanattan, sanat yararlanamayacak. Sanat sanatçısını etkileyip; tekrardan, bir eytişimsel bağıntı kurulacak, sanat eseri ile sanatçı ruhlar arasında, bir soyut ve öznel etkileşimin somutlanmasıdır. Halk ise, sanatın bir egemeni gibi nimetinden yararlanacaktır.
Oysa sanat, toplumun yaşam tarz ve biçiminin ve biliminin, teknolojinin yorumlanarak ufuk kılınmasıdır. Yani zamanın gelişmesindeki hal ve şekil alışın, bir tartışırlık, bir ufuk açıcılık belki bir aykırılık oluşudur. Bu aykırılık bir önceki toplumsal koşullarının erdemsizlik görülen, ama bugünün şartlarına cevap olabilecek bir alışmanın fark edilip sunulması da olabilir. Böyle bir yol alışta, ortaya konan sonuç sanat eseridir ve orijinaldir. Halkın çekirdek oluşunun bir yönü de, sanatçı yetiştiren bir organizma olmasıdır. Dolaysı ile bu dahi toplumun yaşama koşulunun ortaya koyduğu fevkalade güzel bir yandır.
Sanat ısmarlanmaz, sanat uğraştırılarak yapılmaz. Süreçteki gelişme çizgisinin sizi getirdiği doğum yaparlıktır. Yani değişmeleri herkesten önce görüp bu değişime uygun ilişki biçimi ortaya tanımlamaktır. Ve gelişmeci ilericidir. Bu yönü ile ve siyasi söylemi ile. Sanatın temelinin, biyolojik temelden hareketle, toplum ve halk içindeki olgunlaşmanın ve nesnel gelişme düzeyinin, sizde olgunlaştırdığı düşünme, çözüm, öne koyuştur.
O halde siz ancak önceki sanat varlıklarını, halka tanıtarak, sanatın varlığından söz edebilirsiniz. Bunu murat etmişseniz ve:’halk için sanat’ demeye getirmişseniz ki bu bile, anlatım yanlışlığı taşır.
Eğer sanat, sanat için yapılıyorsa (Ki saçma), halkın anlamazlığı söylenmiş olur. Halk için yapıldığı söylenirse, herkesi bir türden bir homojinite kabul edilmiş sayılır. Ki bu da saçmadır. Yönelim doğal ve nesneldir. İnsanda bu nesnelliği içerdiğine göre yönelimi olmak zorunda. Hiç nedensiz kalkar yürüyüşe çıkarsınız, yolda baygın birini hastaneye yetiştirerek kurtarırsınız. Yürümekteki amacınız, birini kurtarmak olmayan, hiç hayal dahi etmediğiniz bir durumdur. Yol işlevi belirlemiştir.
Bu demek değildir ki insan, bilinçli eylem yapamaz. Aksine insanın en temel özelliği, bilinçli amaçlı, soyutlama yaparlığıdır. Bu bilinçlilik dayatılır olmayandır. Demek istenen budur. Çünkü sanatı halk için yaparlık; dayatmayı içerir. Sanat halk ve topluma, kişi insanların, kendi yeteneklerini, olanak olarak, sundukları mahirliktir. Olamın olgulaştırılmasıdır. Toplum gereksinimine ve yeteneğine, ilgi alanına göre bunu seçer. Sanat bu anlamda Orijinal bir duruşun ortaya; bilemediğimiz nedenlere bile, cevap olacak bir duruştur.
Halk sanatı satın aldığı sürece ticarileşir ve sanat, sanat olmaktan uzaklaşma zaafı, devreye girer. Halktan soyutlanması ise, istenen toplumsal gelişmenin gerilemesine ve güdükleşmesine neden olur. Sanatın içinciliği olmaz, ama toplumun içinciliği, erekçiliği olur. Bu da üst yapıyı ve yönetimsel eğitim öğretim süreçlerini ortaya kor. Sanat üretenin kişisel içinciliği olsa da, sanat zorunlu tavırdır, sanatçı da buna ramdır o kadar. Sanat halk dalkavukluğu içermez ki bu sanatın demagojikleşmesi olur. Sanatın içinciliği olmayacağına göre, sanatın topluma sunum uzlaşısı da, eğitim programları denen, bir tezahürün metotları olacak.
İşte bu eğitim metotları, sanatın metodu gibi gösterilip, ’halk için sanat’ söylemi yanlış ve karıştırılarak söylenmiş olur. Sanatla halkın bağıntılılığı ve ilişkinliği vardır. Ama bu ilişki ve bağıntılılık sanatın, bizatihi üretilenin, konusu ve amacı değildir. Halk bireysel ilgi, anlayış ve ihtiyaçlara dağılıp çözülen bir yapı olmakla toplumdan kesin kes ayrılır. İnsanın, toplumun ihtiyaçlarının konusudur sanat. Değilse sanat kendini, toplumun konusu ve toplumun içinliği saymaz, çünkü sanatın kişisel oluşu yoktur. Öyle olunca, ’kendisi için de kendisi, sanat için sanat’ da olmaz. Böylece sanatı tüzel kılan tutumun, saçmalığı ortaya çıkar.
Bir ortaya konuşun yararı halkta, arzu ve ihtiyaç olarak benimsenirse, o sanat artık ticarileşir. Bu da toplumsal kullanım yararıdır. Bu sanatın, toplumda ortaya koyacağı yeni bir ilişki biçiminin görevi olmakta.
Eğer, eğitim bir sanatsa, halk içinlik, eğitim sanatının konusu olabilir. Buradaki içinlik bizatihi sanatın içinde yoktur. Eğitim öznellik iktiza (işe yararlılık) ettiğinden, bizatihi içinciliktir. Ama sanat nesneldir. Örneğin yapılardaki sağlamlığı, halk için geliştirmezsiniz, yapısallığın ve çevresel etkilerin (rüzgâr, deprem vs.nin ) size dayatıcı bir zorunluluktur sağlamlık.
Siz bu zorunluluğun, sağlamlığını üretirsiniz. Halk da, bu kullanım koşullarının kendiliğinden doğan yararını (sağlamlığını), kullanır. İçinlik bu kullanım yararında belirir. Değilse, halktaki eğilim, sanat ufkunun algılaması değildir. Merak ve hayranlığın, bilme olgularını, somut var edişi, algılar olmanın, bir sindirilişi değildir, bu içinlik. Hangimiz bilgi sayarın işleyişini vücuda getirilişini merak edip, bunu gerçekleriz ki. Hatta kaçımız gelişmesine katkı duyarız ki. Sadece kullanım değerini satın alıp, kullanırız; o kadar. Sizin için ticarileşmiş, benim içinde bir kullanım değeri tüketimi oluşmuştur. Şimdilik bu yeterli olmakta.
Bu şuna benzer yasaları olan bir toplumdasınızdır, ama yasanın çoğu maddesinde sizin hiç haberiniz yoktur. Esasen o maddelere denk düşen fiilleriniz olmadığı için, yasanın size, içinliği yoktur. Ne ihtiyaç duyarsınız, ne ile ilgilenirsiniz, yöneliminize göre, yasada maddeler, orada kullanılmaya hazır ve vardır. Sanatta böyle...
Sonuç: Sanatın kullanım yararından, fazla bir konu olduğu unutulup, bir takım ön kabullere indirgenerek içincilik karmaşası yaratılmakta. Bir köprü, ulaşım engeline, çevrenin size dayattığı bir zorunluluktur. Köprü bu çevresel zorunluluğa verilen, çeşitli olanakların içindeki şimdilik en uygun cevaptır.
Bu bilinci elde eder oluş, kullanım çokluğu ve yaygınlığı (Köprü isterlik), insan erekçiliğini doğurmuştur. Bu yanılsama: aklımız köprü yapmak için gelişmiştir demekle eş anlamlı olup çıkmıştır! Akıl, toplum için mi; akıl, akıl için mi? demektir. Değilse; haydi gel sizin için, ya da sanat için bir köprü yapalım diyerek, köprü yapılmamıştır. Böylece bilgiyi somutlar olmak, çevre şartlarına cevap oluşturur olup, pratiğe dökmek, her köprü gerektiren yerde uygulanınca, bizde, amaçlılık ve akla uygunluk ortaya çıkmıştır.
Sanat doğanın dayattığı bir durum. Toplum olarak değil de, birey halinde kalsanız bile bunu gerçeklersiniz. Davranışsal oluşun zorunlu sonucudur. Toplum bunun ivmesi motor gücü olmuştur. Halk da bunu çığlaşan yetenek havuzudur.
Üstelik madenin elektron kabuk hali, birleşmeleri zorlama ve seçmektedir. Kimyasal birleşmelerle de, birleşme ve ayrılma; bir diğeri ile yeni seçicilikte birleşme, yeni özellik kazanma gibi, fantezi kurma, deneme gibi, akıl dediğimiz oluşumları özdek taşımakta. Ve yapımızda bunlar zaten var.
Onun içindir ki, bir dayatma olarak, içincilikten önce, bir nesne varoluş özelliği olarak, biz bu vasıfları fantezi kurmanın sanatsallık özelliğini taşımaktayız. (Hayvanlar da dâhil.). Değilse bu hal nereden geliyor olacaktı!
Yani, sanat; yeni çevresel koşullara, değişen şartlara bizi, uymayı değişmeyi zorunlu kılar yandır. Bu amaçlı harekete, insan dilinde verilen addır. Bu yeti, toplumdan ve bireyden öncedir. Zaten tüm canlıların çevre değişmesine uyumu ne ki? Çeşitli özellik geliştirmiş canlı (Mutasyon), hiç farkında olmadan, değişen koşullara, denk düşen en iyi cevap olmakta ve yaşamı o sürdürmekte. Böylece yok olmaktan, kurtulmaktadır.
Toplum ve halk içinde, bir sosyal tedirginliğe, bir sosyal değişmeye, insanların farklı tarzda ortaya koyduğu uğraşılar fantezileri vardır. Hatta biz bunun pek çoğunu, önyargılarımıza göre ve haklı olarak, sanat eseri bile görmeyiz. Ama değişen şartlara sanat eseri gördüğümüz değil de, görmediklerimiz çok kere derman ve cevap olmaktadır. Öyle ise ’sanat için sanat mı, toplum için sanat mı?’ söylemi, bir önyargı, ön kabul, ön koşullu inanış, söylemidir.
İnsan, tam bir toplum içinde değil iken de, sanat yaparak; basit kullanım nesneleri, araç kullanma, sesini dinleme, taklit gibi, hem doğadaki diğer canlılardan ayrılmış hem de doğayı üretmiş. Kuşdili kullanır olmamız, tüm canlılarla sanatsal ortak yanımızdır. Elbet doğal olan bir şey de, doğa dışılık taşımayacak. Belki de toplum oluşta, korunma avlanma gibi; bu sanatkâr beceriyi iyi kullanan birinin çevresinde, yararlanma ilkesi gereği, ufakta olsa, toplanılma, başlamış da olabilir.
Bu bir şeyler yapabilir oluşun sonucudur. Toplum insanın bu niteliğini şaha kaldırmıştır. Toplum olalım, demenin sonucunda başarılmamış ki, toplum için sanat yapılsa. Bu ayrım iyi fark edilmeli. Aksi halde içincilikle bunu, doğal seyri ve sanatı ayırmak hemen hemen öylesine güç ki...
Halk içinlik, halk demek değildir ve halka karşı oluşun yozlaşmış şeklidir. Seçkincilik erkinin kibircidir. Halktaki yetiler şartların denk düşmesi ile elbet harekete geçecek ve toplumsal sanatını ortaya koyacaktır.
Sürecek
Bayram KAYA
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.