- 754 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bahçedeki Mutluluk
Bahçedeki Mutluluk
Merhaba.
Rahatsız ediyorum biliyorum.
Bir soru sorabilir miyim?
Acaba vaktiniz var mı?
Bir bardak çay içebilir miyiz?
Şu karşı, beni benden alan yer –ilk orada görmüştü kızı- nasıl uygun mu?
Ah pardon
Bir soru soracaktım
Bir tanesine cevap verin
Buyurun...
Kız daha adama bakmadan cevap verdi:
- Çay uygundur...
Çay candır…
Buyurun gidelim.
Adam sevinç yumağı olup hızlıca yürüdü, adımlarını kıza uydurdu. Baharın kokusu vardı havada ve yıldızlar yavaş yavaş gösteriyordu kendini. Serin esen rüzgâr kızın saçlarının arasından geçip adamın burnuna kokusunu çarpıyordu. Burnunun derinliklerine kadar çekiyordu her nefes alışta. İlk gördüğü andan sonra artarak bin türlü duyguyu toplamıştı yüreğinde. Bu rüzgâr daha da artırıyordu sevgisini. Kapıdan içeri girip bahçeye çıktılar. Adam kızla her konuşmasında –bundan önce hep hayaliyle konuşmuştur- şiir gibiydi, heyecanlıydı:
- Denize karşı bir yer.
Gözleriniz denize karşı
Ben gözlerinize karşıyım
Öyle karşılık değil bu,
Yani tam karşısındayım.
(…)
Tüm içini dökecekken kıza çayları uzattı garson.
- Buyurun
Çay candır.
Adam garsona baktı sonra kıza, kız:
- Sizi dinliyorum.
Sorunuz neydi?
Önce kekelemeden konuşmuştu, şimdi dili dönmüyordu, kelimeler takılıyordu boğazına, sanki çıkmak istemiyordu. Bir yudum aldı çayından, bakıyordu denize doğru. Denizden biri çıkıp gelecekmiş gibi umutluydu. İçinden konuşuyordu kendisiyle, dili dönüyordu içiyle konuşurken. Altında oturduğu ağaç sanki gülüyordu. Bir başkaydı yaprakları bugün, mutluydu herhalde. Yemyeşil görünmüştü gözlerine, sormadan edemedi. Rüzgâra kaptırmıştı sırrını, ağaç hiç ağzını tutamıyordu. Bir kere rüzgâr duymaya görsün, bulutlar hemen rüzgâra karışmıştı. Sanki bütün her şey onun içinden konuştuklarını konuşuyordu. Masum değildi gökyüzü artık. Bulutlar dolmuştu adamın içiyle, kararıyordu giderek. Adam yağmur yağacağını anlamış gitmek için çayını bitirmişti. Bahçe kapısından çıkarken, rüzgâr kâh o yana kâh bu yana esiyordu, kızın saçlarının arasından geçip getirdiği kokusunu anımsadı rüzgârda. Ne tarafta olduğunu bilemedi bir an. Gözlerini kapattı, nefesini tuttu içinde, sol yanına döndü. Kızı ilk gördüğü yerdi burası, buraya doğru mu geliyordu? Saklanacak bir yer aradı gözleri. Yıkık bir duvarın arkasına geçti. Adım adım yaklaşıyordu, kalbi her adımda biraz daha artarak atıyordu. Uzakta bir yerdeydi, yaklaşıyordu her adımda, şimdi önünden geçiyordu. İçiyle konuşması biterse kızla konuşacaktı. Gözlerini kapattı, kalktı, yürüdü.
- Merhaba.
Rahatsız ediyorum biliyorum.
Bir soru sorabilir miyim?
- Sizi dinliyorum.
Sorunuz neydi?
Kekeliyordu halen. Gözlerini kapattı, bardağı bıraktı masaya birden
- Nasılsınız? Diyebildi
Kız şaşırmıştı. Hiç beklemiyordu böyle bir soruyu. Gözlerini adamdan aldı denize doğru dönerken,
- İyiyim, siz nasılsınız? Dedi
Adam içiyle konuştuklarını, ağaca duyurduklarını, rüzgâra kaptırdıklarını, yağmura doldurduklarını bir türlü söyleyemedi. Kız çayını bitirip hiç konuşmadan kalktı yerinden. Adam hiçbir şey diyemedi. ‘Otur’ diyemedi, ‘bitmedi diyeceklerim’ diyemedi. Kız bahçe kapısından, onu ilk gördüğü yerden çıktı. Sol yanına döndü, geldiği yere doğru yürüdü, gitti. Adam içiyle konuşuyordu halen. Bulutlar adamın içiyle dolup taşacaktı şimdi, ne zamandır bu anı bekliyormuşçasına bıraktı damlalarını. Kız durdu, ellerini açtı, avuçlarına dolan adamın içindekilerdi, ağzına kadar dolmuştu. Geriye döndü, avuçları halen açıktı. Baktı, bahçenin içinde, koca bir ağacın altında, sanki ağaçla konuşuyormuşçasına ağaca bakıyordu. Gökyüzü masum masum tüm güzelliklerini adamın üzerine indiriyordu. Kuşlar rüzgârın yönünde uçmuş bahçe duvarına, ağacın dallarına konmuş tüm şarkılarını söylüyordu adama. Adamın gözleri kapalıydı, içiyle konuşuyordu. Kız uzaktan ağaca bakıyor zannediyordu. Yağmur olabildiğince hızlı yağıyordu, kız ‘adamın içi ne kadar da gökmüş’ diye geçirdi içinden, şimdi o da içiyle konuşuyordu. Sanki kalpleri birleşmişti. Adam gözlerini açtı, kızın çıkıp gittiği, ilk gördüğü yere bakıyordu, sanki tekrar gelecekmiş gibi, umutluydu. Kız arkasına baktı, tekrar bahçe kapısına döndü. Şimdi içinden gitmek geliyordu, gök inmişti bahçeye, bulutlar tüm damlalarını indirmişti, adamın içi kalmamıştı içinde. Kız adımlarını bahçe kapısında durdurdu. Adamın gözleri güneş gibi parladı, güneş bulutların arkasından tüm ihtişamıyla göründü, şimdi hiçbir şey eksik değildi. Adam içiyle konuşamıyor kekeliyordu, kız durduğu yerden adımını içeri attı. Adam ayağa kalkıp ona mukabele etti, adımını ona doğru attı. Kız avuçlarında biriktirdiği yağmur damlalarını adama gösterdi, gözleriyle teşekkür eder gibi, kapaklarını kapattı, açtı. Adamsa kollarını sonuna kadar açtı. Şimdi gök gülüyordu, güneş ısıtıyor, rüzgâr yine aralarında dolaşıyordu neşeyle, kuşlar ağacın dallarından en güzel şarkılarını söylüyordu, bulut mutluluğunu içine atıyor, ağlıyordu yağmur gibi. Mutluluktan hepsi de ne yapacağını şaşırmıştı ama adam şaşırmadı bu kez ve söyledi, sordu sorusunu.
- Sizi seviyorum. Kalbinizi içimdeki yağmurla ıslatabilir miyim?
Son
27.05.2014
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.