- 620 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yazar Tutkusu
Muhtemelen bir engeldir içinde beliren öykü. Cesaret edilmemiş her an, yol gidilmekten usanır. Dil sürçer, burada, mesela insanın en güzel yerine doğar güneş. Çok çalışmaktan yorgun elleriyle öyküler gerçeğin acısını dindirmek için çaba gösterir. Söylenecek oysa ne çok şey birikmiştir. Her biri tutkuyla sona atfedilmiştir.
Gidince gelmiyor işte, ne varsa belleğinde onlarla yetinmek zorunda kalıyorsun. Basit görülebilen bu sarmalın bulunması güç şifrelerinin alt alta yazılı satırlarından anlamlı bir şey çıkarmak gereksiz bir çaba! Birbirinden kopuk cümleler aynı metinde farklı anlamlara açılırken, deniz aynı deniz. İnsan ki gri bir masalın ortasında; yaralayan, kucaklarken insanı hançerleyen dosta benziyor bu tutku.
Sevişmek gibi. Asla bitmesini istemediğin bir anda bitiyor, boşalan torbacıkların damarlara göz kırpmasıyla kan, denizden geri çekiyor kendini. Sonrası malum; biraz politik, hasret, aşk, tortu ve bitmeyen… İnsan bitmeyeceğini düşünürken mutlu olduğu hayatlar besliyor bu arada. Tutkusu elindeki tek gücü haline dönüşürken, hâkimiyetini kaybeden bir anne oluyor çocukları arasında. Arılar gibi dans ediyor çocuklar çiçekler arasında. Mavi, sarı, kırmızı, mor, yeşil… Onlarca renk hücum ediyor. Fışkıran kaynağın uğultusunda el depremleri geçiriyor kehaneti olmayan son. Son ki, tutkunun düşsel kırıklığı… Yaşanılan ve yazılan hiçbir şey bir sonu hak etmiyor. Tutku devamla var, devamıyla ilgileniyor. Başka? Başka varsa, daha güzelleri adına söz verebilir yazar.
Kimi sağından, kimi solundan yazıyor. Tutku her birinde aynı, korunmak istenen değerler farklı. Aslında farkın dahi olmaması gereken bir yer de, tutku ifratın kapılarını tekmeliyor. Tutku yaşayan ölülerin adlarını çoktan defterden silmiş. Sağda ve solda gezinen, kof gürültü sahibi iskeletler hiç olup kalırken, insan adına, insanlık adına, belki de en güzeli yaşam adına bir değer düşünenlerin tutkusu adına yakılmış mumlar hiç erimiyor. Doğaüstü, adlandıramadığımız daha nicesi içinse, fantastik örgüler dönüşüyor, evreler birbirini takip ediyor, gerçek tam anlamıyla kast edildiği an, eller kenetlenip, insan yüceltilir.
Çoğu zaman bir karakter insanın hayal âlemine ansızın misafir olur. Davetsiz misafirdir, ona çok dikkat etmeli, hizmette kusur etmeyip, çoğu zaman da günlerce evde kalması için uygun koşullar sağlanmalıdır. Bir karakter; bazen herhangi bir biridir o, kırmızı şapkalı çilli küçük bir kız çocuğu hasır sandalye üzerinde oturup, poz verir anne babasına. Mutluluk gelip geçidir, tutkuyla yazanlar içinse acı daha çekicidir. Diyalogları vardır her bir karakterin. Yazar o diyalogları önceden kurmaz, yazmak. Bir andır, gelir, yazdığı an o karakterlerin konuşmalarını dinlediğini anlar. Çoğu zaman kendisiyle misafirin arasında geçen konuşmalardır bunlar. Aynı kelimeleri kullanırlar. Diş fırçaları, havluları, iç çamaşırları, çorapları, koltukta oturma şekilleri aynıdır. Yazar ona bakar, onu betimlemeye çalışır. Misafir de bu arada boş durmaz, yazarın yaptığı şekilde aynı betimlemeleri ve çoğu zaman da daha fazlasını, taslak bir öyküyü yazıp, yazarın masasına koyar. Yunan tarihindeki en garip trajikomik öyküler, şimdiki yazarlara atfedilmiş misallerle iç içedir. Tabi yazarın bir diyeceği varsa, öykü de trajedinin ortasından başlar, komik bir çığlığa ulaşıncaya kadar tutku bellekteki sözcüklerin bindiği atların gemlerine doludizgin vurmaya devam eder.
Hayal kurmanın, o hayalleri büyütmenin yüceliğini sahtekârlıkla, öykülerin, kendisine ait olmayan görüntüleri görebilip, yazabilmeyi gereksizlikle nitelendiren insanlar da bir tutku oluverir yazar adına. Yazar önceden hiç bilmediği bir öykünün gözlerinin gerisinde bir yerlerde canlandığını fark edince, unutur adına yaşam koyulmuş zamanı. Onun hayatında artık belleğinde üremiş görüntülerin geçişleri vardır. Tutku edebiyatın havarilerinden biriyken, yazar havarisine sımsıkı sarılır, onunla gerçeği ifade edebileceğini düşüncesi ütopya olmaktan çıkmış, adım adıma gerçeğe doğru ilerlemektedir. Bir milyon, yüz bin, on bin değil; on kişi de olsa tutkusunu gösterebileceği insanların evlerinde misafir olacağı günü beklerken, fragmanları, göndermeleri asla otobiyografik bir kaygı oluşturmaz. Spermi yumurtaya ulaştıranın tutku oluşu, yazarın ruhunda büyüyen tutku eserinin ne demek olduğunu ona daha iyi kavratır. Tutkuyla varılan noktada artık büyüyecek olan embriyo, sonunda çıkacak esere değin fatalist bir yol çizer. Yazar bile eserin tam anlamıyla bitişini göremeyeceği için, onun emeğini yücelten tutkusu olur.
Bir son varsa eğer, tutkunun düşlerini yitirdiği zaman hatasında, eser ortaya çıkıyor. Gurur duyan belki yazar, belki de tutkusu… Güzele varacak olan, hacimsiz, cezbetmekten ziyade anlatmanın mırıldanışını duyurma haliyle noktalanan abartısız kalışlar yazarın tutkusunun eteklerine tutunuyor ve onunla beraber edebiyat yatağına giriyor. Bu yatakta kimler yok ki? Ahlakçılar, dinciler, gelenekçiler, hırsızlar, ibneler, katiller, pezevenkler, pragmatistler, orospular, yazgıcılar, zalimler… Tutku her birini aynı yatakta birleştirirken, insanlar sona yaklaşmanın acı verici sahnelerini okudukları zaman, yazarların eserlerinde bulup, gözlerinde o tablolara gereken değeri verebiliyorlar.
Yazar tutkusu… Tut ki tam ortadan ayrıldı dünya ve kitabın tam ortasından konuşmak için hazırlanıyordun. Yaşlanmaya bir çiçek, gençliğe övgü, orta yaşa tapınma… Tutkuyla yaratılmış âlemden, tutkuyu çıkarınca geriye kalan boşluğun uzamda var ettiği bir hiçliği paylaşmaktan memnun insanların acayip eğlencelerinde yazarın çaresiz bekleyişi…
Sevilmeyi hep hak edecek insanlar gibi, narin, ipeksi bir aşk bu tutku… Sonunu getirecek insanın yaşama tutkusuna benzemediği için, ölüm bile yazarın dünyasında güzel.
…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.