- 701 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Minik Kedi
Ne bekliyorum ben şimdi? Gülümsetecek bir kıpırtı mı içimde?.. Miyavlayan yavru bir kedinin bacağıma sürtünmesi mesela… Sıcacık bir kalbi var etmesi oturduğum tahta masanın altında… Ama evdeyim ben. Yani kedilerden ve aniden çıkıp gelen şeylerden çok uzak, korunaklı bir bölgede… Buna rağmen yine de ancak dışarıda olan birinin karşı karşıya kalabileceği türden, gülümseten bir dokunuş bekliyorum hayattan.
Tıpkı O’ndan beklediğim gibi… Sahi nerde şimdi? Hayat gibi o da çok mu uzakta kaldı benden yoksa? Nasıl uzak olmasın ki zaten, ben tek adım bile atmamışken daha, hep aynı noktada çakılı kalmış beklerken? Yavru bir kedi gibi benden bir hamle beklemeden sokulamaz mı o da bana, beni gör, kollarına al der gibi?
Hayatımın hangi evresinde gururu aşka yeğledim, bilmiyorum ama bu kritik seçim sırasında bir şeyi fena halde gözden kaçırmış olduğum da kesin… İçimdeki kıpırtısız deniz, bir parça esinti arayışıyla sızlanmaya başladığında anlıyorum en çok da bunu. Gözlerim telefona kayıyor hemen, “tuşlara basarsam dalgalanır mı denizim” diyorum. Sonra “sesinde ya ben olmazsam, ya tamamen yitirirsem denizimi” diye apar topar uzaklaştırıyorum telefondan gözlerimi.
Çay bahçesine gideyim ben en iyisi. Bir yerlerden çekirdek falan alır, kurulurum yakınlarda deniz olduğunu müjdeleyen dalga sesli tahta masalardan birine… Minik bir kedinin bacaklarıma sürtünmesini beklerim. Saat de geç sayılmaz. Gündüz gece ayrımı bırakmıyor zaten bu yapış yapış sıcaklık… Herkes kendi derdine düşmüş, bir gıdım serinlik peşinde ortalarda gezinirken saat gecenin kaçı, bu kadın neden yollarda gibi sorular öyle anlamsız kaçıyor ki! Herkesin aklında bu boğucu sıcaktan nasıl kurtulurum sorusu… Gece gece dışarıda olmanın ahlaki boyutuna kafa yormaktan çok uzak bir zincirden kopuş, serinliğe koşuş hali…
Tabii bu dediğim çay bahçeleri ve benzeri yerler için geçerli… Mesela alnından boncuk boncuk terler damlayan bir kadın yanında eşiyle yolda gezerken, karşı kaldırımdaki pastanede meyve suyunu yudumlayan bir kız görse; bardan çıkmış sarhoş bir kız gördüğünde olduğu gibi çık çık etmeye başlamaz hemen, o an’a kadar kendisine güzel bir dünya sunan hoş görünümler arasına nasıl olur da karışır bu yakışıksız şey der gibi, öfkesini kelimelere döküp iyice belirginleştirmekten korkarak. Ama dedim ya, bu pastanedeki o genç kızın bulunduğu ortama ilişkin bir şeydir. Çünkü çay bahçeleri ve benzerleri, içinde bulunulan saati görüntünün merkezine koymayacak kadar gündüz kokan yerlerdir.
Yani demek istediğim, gönül rahatlığıyla çekirdeğimi alıp kendime bir yer beğenebilirim ben de pekâlâ, evden olsa olsa birkaç dakika uzaktaki o çay bahçesinde… Ertesi gün komşulardan biriyle karşı karşıya geldiğimde, önceden olmayan bir duvarla karşılaşmadan yüzünde, sırf biraz soluklanayım diye birkaç dakikalığına gittiğim bir yerin aramızda koca bir uçuruma dönüşmüş olarak küçücük bir ayrıntıda belirivermesinden korkmadan her zamanki şeylerden konuşabilirim onunla… Bir kurabiye tarifi verebilmenin içindeki o sınırsız “ben de onlardanım” duygusunun tadına sonuna dek vararak…
Böyle ara yerler olmalı her zaman, doya doya nefes alabileceğimiz gönlümüzce… Hem ‘onlardan biri’ olarak kalıp hem yanlarındayken içimize hapsettiğimiz çocuğu özgürce dışarı salabileceğimiz…
Çocuklar hep kendilerini güldürecek bir şeyler beklerler hayattan. Tıpkı ayaklarını gıdıklar gibi birilerinin, onun da gıdıklamasını beklerler onları. Güçlü kahkahalar atmak isterler çünkü… İşte çay bahçeleri ve benzeri yerlerde aynen bir çocuk gibi, bizi eğlendirmekten sorumlu yetişkin bir akrabamızmış gibi yaklaşırız hayata… Tabii bu da bir süre için çocuk olmamızı gerektirir. Çünkü ömrümüzün çok büyük bir kısmını gerçek bir yetişkin olarak geçirdiğimizden hem insanlardan, hem de hayattan bir şeyler beklemeden önce bizim de o beklediklerimizi bir şekilde hak etmemiz gerektiğini biliriz. İşte bu nedenle, eğer parmağımızı bile kımıldatmaya gerek duymadan hayattan güzel şeyler bekliyorsak yetişkin olmayı belirsiz bir süre için bir kenara bırakmışız demektir.
Ben de çocuk olmak istiyorum bu gece. Ama yetişkin bir kadın da olmak istiyorum bir yandan. Çünkü sadece çocuk olursam aşkı dışlamış olurum masamdan… Oysa ben bu çay bahçesine O’nun için gelmedim mi aslında?.. -Hatta çocuk olmayı da aynı nedenle istedim.- Odamda pencerenin önünde otururkenki o bekleyiş halini anlamsızlığından kurtaracak bir hamle arayışıyla apar topar merdivenlerden inerken bulmadım mı kendimi?
Evet, küçük bir kızım ben şimdi! Çünkü tüm çocuklar gibi mucizelere inanıyorum. Tam karşımdaki ağacın arkasından bir şeyin belirivermesini bekliyorum birden. İçimi kıpır kıpır edecek, çok güzel bir şey… Bol bol kahkaha atmak, her kahkahada dünyayı bir parça daha dize getirmek istiyorum bir çocuk gibi. Ama bununla da kalmıyor tabii istediklerim. Çünkü bir yandan da hala bir kadınım ben! Ve her kadın gibi de kalbim bir parça sancısın istiyorum. Çünkü aşk söz konusuysa çorbanın tuzu gibi bir şey o sancı, biliyorum. İşte bu yüzden de o ağacın arkasından çıkmasını beklediğim şey de o sancıya dair bir şey… Tamam, lafı dolandırmayı bırakıyorum artık. Aşkmış, sancıymış uzatmaya gerek yok. O’nu bekliyorum ben burada aslında… Tıpkı minik bir kedi gezinir gibi ayaklarımın dibinde; bir yerlerden çıkıp gelmesini, gezinmesini çevremde, usul usul ısıtmasını kalbimi…
YORUMLAR
''Ben de çocuk olmak istiyorum bu gece. Ama yetişkin bir kadın da olmak istiyorum bir yandan. Çünkü sadece çocuk olursam aşkı dışlamış olurum masamdan… Oysa ben bu çay bahçesine senin için gelmedim mi aslında?.. Hatta çocuk olmayı da aynı nedenle istedim. Odamda pencerenin önünde otururkenki o bekleyiş halini anlamsızlığından kurtaracak bir hamle arayışıyla apar topar merdivenlerden inerken bulmadım mı kendimi?''
Herkesin derdi, hayalleri kendine...
Tebrik ederim.