- 1405 Okunma
- 9 Yorum
- 3 Beğeni
Fırtınası Kayıp Sessizlik
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Bir kasaba yalnızlığıydı benim çocukluğum.
Gün doğumuna yakın, nazlanarak gelincik kırmızısına düşen sakin bir çiğ damlası gibi sabaha ulaşırdı gecelerim. Düşlerime üşüşen çelimsiz ama rengarenk hayallerdi, uzak bozkırdaki küçük evimizin sessizliğini şenliğe çeviren.
Bahçemizi çevreleyen çitlerin ötesindeki toprak yoldan, haftanın iki günü tozu dumana katarak geçen sütçünün kamyoneti ile tekerlerin altında kalmaktan sağa sola kaçışarak son anda kurtulan tavuklarımızın telaşından öte bir telaş yoktu sardunyalı penceremizin görüntüsünde.
Zaman çitin öte yanında ne yapıyordu bilmezdim ama bizim küçük evimizde hiç geçmezdi. Saatin akrebiyle yelkovanı, birbirine kibarca yol vermeye çalışırken ikisi de durduğu yerden kıpırdayamayan, her adım atmak aklına geldiğinde, bir öteki de aynısını yapmak ister de çarpışırlar diye biraz daha duran iki centilmen gibiydiler.
İyi, ve yetecek kadar okula gitmiş, ki sonraları sırf bu nedenle iyi olduklarını düşündüğüm insanların şefkatine sarmalanmış, sancısız bir büyümenin romansı tadındaydı çocukluğum.
Annem bu kır kasabasındaki diğer kadınlar gibi elleri hep hamurlu, üstündeki yeşil örgü hırkasını yaz kış çıkarmayan, bazen ocaktaki çaydanlıktan tüten buharın grisine dalıp gittiğini gördüğüm, ama gerçekleşmiş ya da gerçekleşmemiş herhangi bir hayalinin olup olmadığını hiç öğrenemediğim suskun bir kadındı.
Babamsa, baharın ilk neşelenmesi dağlara hoşgeldiğinde topladığımız kekik kadar mis kokan ama annemin şifa olsun diye kaynatıp içirmeye çalıştığı çayı kadar da acı bir adamdı. Babam da kekik de kaynayıp deme vurulunca acı oluyorlardı. Bir şeyin aynı anda iki zıtlığı barındırmasına bu nedenle sonraları hiç şaşırmadım.
İki abimin çer çöp sebepler için birbirine girdiği evimizin tek gürültülü zamanlarında, babam birine bir terliğini diğerine de ikinci terliğini fırlatır, daha atik olan küçük abim beni siper ettiği için terlik bana yapışırdı. Canım çok yanardı ama evin o anki huzur yoksunluğuna katkıda bulunmamak için sesimi çıkarmazdım. Sırf bu nedenle ileriki zamanlarda arkama saklanan erkekleri hiç sevmedim. Zamanla, sadece arkama değil, her şekilde saklanan erkekleri hiç sevmedim.
Annemle babamsa hiç kavga etmezlerdi, az ötemizdeki çirkin sarıya boyalı evdeki teyzenin bize geldiğinde, anneme ağlayarak anlattıklarını duyar, evimizde öyle şeylerin olmadığına çok sevinirdim. Kavgasızlığın kayıtsızlık olduğunu anladığımda, çocukken sevindiğim pek çok başka şeyin de, zannetiğimden çok farklı manalar içermiş olabileceğini düşünüp ne kadar üzüldüğümü hatırlıyorum.
Bayramları elini öpmeye gittiğimiz babannemin irili ufaklı bir sürü kahverengi benle dolu elinden çok ürker, gözlerimi kapatarak aceleyle öper başıma koyar, abileriminkinden farklı olarak pembe çiçekli bir mendilin içine koyduğu sürprizi heyecanla beklerdim.
Ben bayramları, sair zamanda pek yaşamadığım bu duyguyu yaşattığı için çok severdim, bazen bir kaç lira, bazen bir ciklet, bazense küçük bir saç tokası çıkan bu mendilleri hep biriktirir, bir gün ben de babaanne olursam torunlarıma veririm diye hayal kurar, yılın kalan günlerinde başka da bir şeye heyecanlanmazdım. Zaten heyecanlanmak için bir sebep de olmazdı, olsa da herhalde çitimizin dışında olurdu, ki ben çitimizin hep içindeydim.
Sonraları da hayatımın etrafına çitler örüp, mutsuzluğun siyahına denk geldiğim zamanlarda evimizin rengarenk sardunyalarla dolu bahçesine kaçarak sahte mutluluklar yarattığım çok oldu.
Ben büyüdüğümde evimizi çok özledim.
Ben her şeyi ve herkesi hep tek başıma özledim. Özlediklerimin beni özlemesi imkansız gibi bir şeydi, sardunyamız ya da sütçünün kamyoneti beni niye özlesindi ki zaten.
Bir gün çitin dışına çıktım ben.
Hayatın, varlığıma ancak bir çit içinde olduğum zaman katlanabildiğini nereden bilebilirdim ki. Beni gördükçe durgunlaşıyor, tadı tuzu kalmıyordu yaşamın sanki.
Çaydanlığın metal ağzını oynak kıvrımlarla terkeden buhara bakarak, kasabamızın dışına çıkması imkansız hayaller kuran yeşil örgü hırkalı annem ve öfkeye çalan gözleri hep çakmaklı, hem güzel kokan hem de acı olan babam, beni teslim edecek bir hayırlı insan, bir zenaat, bir ne bileyim ip sap bulamadan dünyadan göçüp gitmişlerdi. Abilerim şehirlere yerleşmiş çoluk kıyamet yaşayıp gidiyorlardı.
Evimizin kapısını kilitleyip, hep gözalıcı bulduğum hardal renkli bavul elimde, hep gözalıcı olduğunu hayal ettiğim şehire doğru yola çıkışım bir yaz sonuydu.
Beni karşısında görünce irkilen hayata aldırmadan, sütçünün, kamyonetiyle tozu dumana kattığı toprak yolu acelesiz adımlarla katetmeye başladım. Hala çelimsiz ama hala rengarenk olan hayaller taşıyordum yanımda ve hayatın bundan henüz haberi yoktu.
Saatin akreple yelkovanı birbiriyle sohbete dalmış, evimizi çocukluğum zamanında unutmuşlardı. Sabah çiğine emanet ettiğim gelinciklerimin yaprakları, pencere kenarındaki sardunyalarım, babaannemin mendilleri, her uçurum kenarı tutunmalarım sonrasında, yine sakin adımlarla bahçemizin çitinden içeri girişimi neşeyle karşılayacaklardı, biliyordum.
Ben ufuk çizgisinde kaybolurken, arkamda bıraktıklarımın seçebildikleri tek şey sadece bavulumun hardal rengiydi.
Bir kasaba yalnızlığından arta kalanımı hayatın içine serpiştirmeye gidiyordum..
Benim hiç bir şey için acelem yoktu..
Hayatın en telaşsız yanıydım ben.
YORUMLAR
Bu kalemin sahibini tanıyabilmeyi o kadar çok isterdim ki... Mükemmel anlatım. Duyguların içine o kadar ustaca giriyor ve bunu bizlere yansıtıyorsunuz ki hayran oldum inanın... Yazılarınızın hepsini okuyacağım. Belki çoktan kitap olmuştur ama, bu kalemin kitaplarına sahip olmayı çok isterim. Harika bir anlatım. Profesyonel bir kalem tanıdım. İçtenlikle kutluyorum.
Çok lezzetli, içten bir anlatım.
Yine okurken bir o kadar zevk aldım...
Tebrikler,
Nihavend Şarkı
Severek okumuştum. ve bir kez daha geldim değerli sayfanıza: Bir kere daha okuyup, tebriklerimi bırakmak adına.
Sevgiler, selamlar ve en iyi dileklerimle...
Nihavend Şarkı
sevgilerimle..
enfesti okurken sadece --gördüm--- bu çok önemlidir yazarın başarısı demektir sevgilerimle
Nihavend Şarkı
Nihavend Şarkı
sevgiler..
Ne çok özlemiştim yazılarınızı ve sizi kusanip gelen esintileri. ..
Hoş geldiniz canım güzel insan!
Yazı mi! Çok beğendim ve aynı oranda buruldu içim okurken.. Özellikle çocukluk anılarını büyüdükten sonra yaşananlarla örtüştürüp sentezlere varılan yerler dağladı içimi!
Olabildiğince doğal ve içten bir yaziydi ve etki ve tahrip gücünü de buradan alıyordu işte!
Lütfen. . Daha sık yazın olmaz mı?
Çok sevgimle öpüyorum sizi ve guzel yüreğinizi..
Nihavend Şarkı
Yazarım yokluğumu.. yokluğumdan biriktirdiklerimi yazarım sana sıcak yürek..
Sevgiyle kal Özlem'ciğim..
Nihavend Şarkı
Geri dönüşsüz biletler avuçlarımızda.. hep bir sonraki trene bineceğim diyerek ellerimizin terinde ufalanan..
Omuzlarımızda ay ışığı yoksulu geceler..
Ömrümüzün her demi bir kasaba yalnızlığı..
-----------
Ne güzel demişsiniz.. teşekkür ederim güzel yorumunuza..
sevgiler..
Acelesiz, telâşsız ama sabrederek hazmederek yaşamı içselleştirmek. Galiba çözümü bu pek çok düğümün. Hoştu yine. Tebrikle.
Nihavend Şarkı
Çözülmesi de telaş gerektirmeyen öylesi bir düğüm ...
Teşekkür ederim yorumunuza..sevgiler..