- 1161 Okunma
- 2 Yorum
- 2 Beğeni
Susmak, Susama Meselesi
Dosdoğru bir yolda umutsuzluğa kapılmak gibi telaşlarım vardır benim, ama doğrudur bilirim, o kadar çok şüphe vardır ki hayatımızda, ister istemez her sokaktan korkarız, çıkmaz sokak çıkarsa yine diye, elimin tersiyle bulunduğum haritayı buruşturasım geliyor, sonra yağmur yağıyor bu coğrafyaya, sanal gezinen böcekler görüyorum, yürüdüklerini, baktıklarını hatta dokunduklarını bile hissedemiyoruz, halbuki o böcekler beynimize kadar sirayet etmiş, uyuşturuyor biz ufak karıncalanmalar hissetmekle yetiniyoruz çünkü karıncalar kadar uyuşuğuz, uyuşmaya bile üşeniyoruz...
Uzun boylu yalnızlıklarıma, boyum kısa kalıyor, her gün biraz daha canım acıyor, öfkelerim yeni boyutlara taşınıyor, düşünüyorum da zaman geçince bazen sadece öfkem kalacakmış gibi hissediyorum, bu durum beni sertleştirmiyor, yumuşak yüzüm var hala huyum gibi. Ama öfkeliyim, içimden belki sesimin yetmediğinden ya da öfkemin bu dünyada hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini bildiğimden. Kalemin tersiyle sildiklerimi şimdi hiçbir silgi ile silmeye yetişemiyorum, elime kurşun bir kalem alıyorum, sıfır beş uçlu –okulda da hep bundan kullanırdım.- sadece olmasını istediğim şeyleri çiziyorum, coğrafyamda dilediğim mevsimleri yaşatıyorum, güneş hiç gitmiyor, yağmurları da ihmal etmiyorum. Haritayı küçültebildiğim kadar küçültüyorum, sadece kendimin sığacağı kadar, hayallerimi masanın üzerine bırakıp öylece sokağa çıkıyorum, hiç de benzemiyor benim kalemimde canlandırdığım dünyaya, herkes o kadar ait ki buraya, ben kendimi hiç ait hissedemiyorum. Herkes uyum sağlamış ve kabullenmiş ben kabullenemiyorum o yüzden sığamıyorum, yerim yok. Masam dağılmış, hayallerim yerli yerinde, kafam odamdan daha dağınık. Annem her defasında “topla şu odanı” diyor, kafamın içindekileri yerine yerleştirebilsem, toplayabilirdim. Yine de üstünkörü toparlıyorum, kırmıyorum onu, kırarsam çünkü kırılacağımı biliyorum. Bana kalsaydı her şeyi özgür kalana kadar dağıtırdım, kitaplarımı mesela, odanın ortasında onlara dolaşabilecekleri bir yer yapardım ama evimiz o kadar büyük değil, harita da küçük zaten. Nereye sığacak bu hayaller? Ya düşünceler kafamız olmasaydı nerede birikirdi? Şarkıların zihnimizde yarattığı yolculuk, mesafeler ne kadar kısa şarkılı zamanlarda…
Hayalleri yaşayabileceğimiz bir dünyaya sığınabilseydik keşke. Canım yanmaya artık o kadar hazırdı ki, en ufak şeyde bunu kanıtlıyordu bana, beni hiç kendime yalancı çıkarmadı onun yerine herkes doğruları konuşur gibi yalanlarını savurdular, yalanlar bize değdi, bulaştı, artık biz de yalancı baharlar yaşıyoruz, yalandan kentler kuruyoruz mesafelerimizin arasına bir de onları sokuşturuyoruz, artık daha uzağız kendimize, daha ulaşılmaz hayaller kuruyoruz ve daha yalnızız. Herkes yanında birileri var imajını yaratıyor aslında buna inanmaya en çok kendi ihtiyacı var, boynum acıyor o sürekli büyüyen düğüm gerçekten bir tümör. Hiç şaşırmadım, hep hazırlıklıydım buna, başımı sürekli omuzlarımın altına saklayasım geliyor, yüzümü kaldıracak hâlim yok, olsa bile bakacak güzel yerler yok.
Yokların, olmazların savaşında yenilirken var olmayı planlıyoruz, plansız bir şekilde yapıyoruz hem de bunu. Söyleyemediklerim bazen o kadar çok acıtıyor ki, doğduğumdan beri boynum sızlıyormuş gibi geliyor, hiç konuşmamışım gibi, konuşsam da boşuna kelime tüketmişim gibi, kimse tarafından anlaşılmamışım gibi hissediyorum bazen. Muhtemelen hayallerimizin gündelik yaşantımızla bir ilgisi olmuyor. Hiç kimseyi ya da yaşadığımız şu zamanı ilgilendirmeyen hayallerimize sıkça sorular yönlendiriyoruz. Boynum bu kadar doluyken, boynumun içi sızlarken o düğümden hâlâ nasıl içecekleri tüketebildiğime hayret ediyorum. Hayretlerim de boğazımdan geçemiyor, sindiremediğim kelimelerle hikâyesini yaşamaya çalıştığım şu zaman korku filmleri gibi…
***
Bir yerlerde tek bir kelime her şeyi hatırlatırken, diğer taraftan bir sürü hikâyeleri unutuyoruz, haksızlık mı bu bilmiyorum, kimsenin de umursadığını zannetmiyorum.
Biraz sonra sokağa çıkacağım, işe gitmek üzere. Yolda güçlü bir yürüyüş yapacağım, omuzlarımı da inandıracağım buna. Gerekirse kollarımı, bacaklarımı da… Otobüste umursamaz görüneceğim, tüm gece ağladığım için, gözlerim şiş olduğundan kimsenin yüzüne bakamayacağım. Aç karnına aldığım ilaçlar muhtemelen ağrımı erteliyor bir şeyim yokmuş gibi davranacağım. Gün içinde herkes bir şeyler konuşmak isteyecek benimle, -bir sürü ıvır zıvır cümlelerle karşılaşacağım ve bunlar bana olduğum boşluğu daha da hatırlatacak- düşünmeye bile mecalim olmadığından muhtemelen en kısa cevaplarla geçiştireceğim onları. Kimsenin yüzüne haykıramayacağım iyi olmadığımı, aynı cümlede birden fazla olumsuz kelimeler kullanmaya devam edeceğim, halimi, hatırımı soranlara memnun olacakları hatırı sayılır cevaplar vereceğim yani onların istediklerini onlara…
Başkalarının nasıl olduğu da benim umurumda olmayacak! Satıcılar ve müşteriler türlü numaralarla nezaketten ölecekler, gerçek yaşamlarında olmadıkları kadar kibarlaşacaklar onlara umursamaz bir yan gülümseme fırlatacağım. Midem infilak edecek, onu yoluna sokmak için türlü ilaçlar kullanmaya devam edeceğim. Bir şeyleri düzeltmek için kullandığımız ilaçlar başka yerlerimizi bozuyor ve bunları düzeltmek için tekrar başka ilaçlar kullanıyoruz, bu da bir kısır döngü. Sonuç iyi olamıyoruz.
Hava karanlık ben güneş gözlüğümü takıp ciddiyetime devam edeceğim, ağrılarım okunmayacak yüzümden kimse de okumak için uğraşmayacak zaten. En büyük ihtimalle gün içinde bolca “iyiyim” pozları sergileyeceğim, hiç olmadığım halde ve herkes buna inanacak çünkü öyle istiyorlar, onlar hep isterler, hep karar verirler senin nasıl olman gerektiğine… Ben uymayacağım bu gereklere çünkü gerekçem yok.
Söyledim ya, yüzümden başka MASKEM yok benim!
İlaç alınca on iki saatlik ömrü var sızıların, sonra yeniden diriliyorlar. Herkeste ya da her şeyde az biraz hayalet var, hayal ettiğimiz sürece diriltiyoruz.
Ben yine umursamazlığımdan taviz verip, beklemekten usanmışlığımdan feragat ediyorum. Kuşlar bile pislemez artık bu dünyaya...
İşte susmak böyle konuşturuyor insanı.
Sekiz Temmuz İki Bin On Dört 17 00
Nevin Akbulut
YORUMLAR
Hangi sözcükten başlasam,
ya da hangi cümleyi kurmalıyım, bilmiyorum.
Şuan ikinci okuyuşum,sanki önüme ayna koymuşsunuz gibi.
Yaşadıklarınızı, hissettiklerinizi hissediyorum. Hep kendi içimde dönüp dolandırdığımız yumaklar, düşünceler,acılar sıkıntılar...
Ah ne çok şey bir bilseniz.
Susmak en çok da kendimize büyük eziyet. Düğüm düğüm olan o yitik cümlelerle mücadele eden de biziz, bütün acılarla birleşip bedenimize yerleşen o kitleyle savaş veren de...
Ha bir de, o iyi görünümlü; kötü ilaçlar, mideyi kitleyen, gözlerin ferini söndüren o ilaçlar...
Ben de sustum ve elimi eteğimi çektim sanırım yalanlardan, yalancı insanlardan. Kendi kurdukları gerçeklerden.
Çünkü anladım ki benim gerçeklerim daha acı ve zaman yok...
Ne çok sevdim bu yazıyı, ne çok buldum kendimi. O kadar kalem okudum ama sizin gibisi bu kadar işlemedi içime.
Mükemmel bir yazar daha kazandım, sağ olun....
Gönül hem de kocaman gönül dolusu teşekkür ve sevgilerimle...