Doğum Günü
Mart ayının 12’si yağmurlu bir akşam, camın önünde bekleyen bir çocuk. Yağan yağmur cama çarpıyordu hızlı ve sert bir şekilde. Efe, bir sağa bir sola başını çeviriyor birilerini bekliyordu dört gözle. O beklediği kişiler saatlerdir gelmemişti ve küçük çocuk büyük bir umutla hala birilerini bekliyordu. Annesi üzülerek seslendi.
Anne: Efe. Gel oğlum, biz keselim pastamızı. Geç oldu artık kimse gelmez, hem yarın okulun var uyuman lazım.
Efe, somurtarak camdan dışarı bakıyordu. Ona ’Doğum günü partine geleceğiz’ diyen arkadaşları nedense partiye gelmemişti. Sadece onlar değil amca, teyze, dayı ve halaları da gelmemişti. Anne ve babasıyla baş başa kutlamak zorunda kaldı doğum gününü. Oysa 23 Nisan da sergileyeceği dansını ilk kez doğum gününde sevdiklerinin gözleri önünde sergileyecekti. Efe dans etmesini seven, hareketli bir çocuktu. Amcası çok istediği müzik setini alacaktı hediye olarak, hevesle bekliyordu küçük çocuk. Fakat ne amcası ne de arkadaşları doğum gününe geldi. Birden bire evin telefonu çaldı arayan amcaydı. Yeğeniyle konuştu, yorgun olduğu için gelemediğini ama hediyesini aldığını yarın vereceğini söyledi. Efe, üzüntüsünü belli etmemeye çalışarak amcasına teşekkür etti. O gece on yaşına basıyordu, pastanın üzerindeki on tane mumu anne ve babasının alkışları eşliğinde üfleyerek söndürdü. Anne ve baba çocuklarını neşelendirmeye çalışıyordu. Efe üzüldükçe onlar daha çok üzülüyordu.
Anne: Üzülme oğlum, bak amcan işten geç gelmiş yorgunmuş, insanlar müsait olamadıklarından gelememiştir. Yoksa hepsi seni seviyor, niye gelmesinler.
Efe: Ama ilk kez dansımı bugün yapacaktım, beğenecekler mi çok merak ediyordum.
Anne: 23 Nisana az kaldı oğlum, okulda izlerler seni. Hem öyle daha güzel olur, evde tadı olmaz ki. Kıyafetini de giyemeyecektin daha bitmedi. Okulda kıyafetinle daha iyi olur.
Baba: Benim oğlum güzel dans ediyor. Kesin beğenecekler, hiç merak etme. Hem bak sana ne aldım.
Anne: Aaa hediye mi almış baban, bakalım ne almış. Somurtma bakayım, hadi gül biraz.
Baba: Oğluma çok istediği bisikleti aldım.
Efe: Aaa! Aldın mı? Hani almayacaktınız?
Baba: Sürpriz yapmak için öyle dedik. Bir tanecik oğlum var o isteyecekte ben almayacak mıyım!
Efe: Teşekkür ederim babacığım!
Efe saatlerdir ilk kez gülümseyerek babasının boynuna sarıldı. Efe’nin mutluluğu annesini ve babasını kat kat mutlu ediyordu. Annesi küçük çocuğu yatağına yatırdı, başını okşayarak oğlunu teselli etti.
Anne: Üzülme oğlum, bir gün arkadaşlarını çağırırız gündüz bir parti yaparız. Onlar da ailelerinden rahat rahat izin alırlar. Amcan hediyeni yarın getirecekmiş, teyzende yarın getirecek. İlla ki bugün bir arada olmamız gerekmiyor. Dansını da 23 Nisan da izleyecekler. Üzülme tamam mı? Canım oğlum.
Efe annesinin yanaklarından öperek uykuya daldı. Sabah olduğunda okula gitti, arkadaşları ailelerinden izin alamadıklarını söyleyerek Efe’nin gönlünü aldı. Küçük çocuk okul çıkışı eve gelir gelmez annesine, amcasını sordu. Amcası hediyesini hala getirmemişti. Heyecanla ve hevesle babasının hediyesi olan bisiklete binerek dolaşmaya çıktı. Efe sokakta bisikletiyle dolaşırken amcası eve telefon etti. Amca bugün işi olduğu için gelemeyeceğini, yarın ailece oturmaya geleceklerini hediyeyi yarın getireceklerini söyledi. Efe’nin annesi nazik şekilde teşekkür ederek kapattı. O an kapı çaldı, anne koşarak kapıyı açtı. Gelen mahallenin çocuklarıydı. Hepsi bir ağızdan Efe’ye otomobil çarptığını söylüyordu. Zavallı kadın olduğu yere yığıldı yardımına komşuları koştu. Hastaneye götürdüler acılı anneyi, baba telaşla hastaneye oğlunun yanına koştu. Ameliyatta olan çocuklarını ağlayarak bekliyorlardı. Saatler sonra doktor ameliyattan çıktı ve anne babaya çocuklarını kurtardıklarını söylediler. Zavallı anne ve baba çocukları yaşadığı için sevinçten havalara uçuyordu. Acı haber herkese duyulmuştu, bütün akrabalar hastaneye akın etmeye başladı. Efe ameliyathaneden çıkarılıp odaya yerleştirildi. Saatler sonra içeriye ziyaretçi kabul edildi. Sıra sıra girdi dayılar, halalar, teyzeler. Sıra amcaya gelmişti. Odadan her çıkanın yüzünden düşen bin parçaydı. Herkes ağlıyordu. Annesi ve babası oğlunun başından ayrılmıyordu. Odaya amcası girdi elinde bir hediye paketi vardı. Yüzünde sahte bir gülümsemeyle yeğenini neşelendirmeye çalışıyordu içi kan ağlayarak.
Amca: Ooo yeğenim aslan gibi maşallah. Bak sana ne getirdim, hani çok istemiştin. Çok istediğin ses kaydeden müzik setinden. Artık istediğin bütün şarkıları kayıt edersin taburcu olunca. Dans gösterisini de isterim ha, yeğenimi izleyeceğim ben. Geleceğin yakışıklı dansçısı olacak bu çocuk, demedi demeyin.
Baba: Biraz geç kaldın abi.
Amca: Biliyorum işim vardı, geç gelince işten yorgun oluyor insan. Sende bilirsin. Hem ne fark eder ha doğum gününde ha başka bir günde hediye verilmiş. Çok şükür hayatta aslanımız, hastaneden çıkınca bol bol dans eder.
Baba: Dans edemeyecek abi, dans edemeyecek!
Amca: Ne demek o? Nasıl?
Baba: Sağ bacağı diz kapağından kopmuş! Oğlum dans edemeyecek artık!
Amca: Ne? Kalbim sıkışıyor. Nasıl olur?
Baba: Olmuş işte! Ellerim kopsaydı da almasaydım bisiklet filan!
Anne ve baba içi yanarak ağlıyordu. Efe ise yaşlı gözlerini tavana odaklamış yıkılan hayallerini düşünüyordu. 23 Nisana az kalmıştı heveslendiği, heyecanlandığı, aylardır hazırlandığı dansını sergileyecekti. Ama olmadı. En çok üzülen vicdan azabı çekenlerden biri de amcasıydı. Diğerleri gibi doğum gününde Efe’yi yalnız bıraktığı için pişman ve üzgündü. Anın değerini, sevdiklerini mutlu günlerinde de yalnız bırakmamak gerektiğini acı da olsa anlamışlardı.
Ö.E