- 687 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
SENSİZ GEÇEN KIŞIM
Hiç bilmediğim bir zamanda, hiç bilmediğim bir yere göçüp gittim. Buram buram ayrılık kokmuştu. Burası çok uzak bir köydür. Burası dört dağın ortasında geçen nehrin üstündeki dağın yamacına kurulmuş bir köydür. Zaman kıştır.
Buranın kışları çok sert geçer. Soğuk, fırtına ve uzaktan gelen kurt ulumaları… Kış soğuğu kadar yazları da güzel olur. Renga renk çiçekler, doğayı büyüleyen yeşillikler, dağların uzak yamaçlarını süsleyen meşe ağaçları. Zaman bir su gibi akıp gidiyor, kendini bilmezliklere doğru.
Zaman kıştır şimdi. Dışarda kar yağıyor usul usul. Lapa lapa yağan karla birlikte fırtına var. Gün akşama doğrudur. Dışarda oynaşan çocuklar, koşuşanlar, evlerine gidenler… ve işine koşanlarla doludur. Herkes dışarda bir ben içerdeyim. Evin dört duvarı arasında. Alışık değilim ya ben soğukluğa, kar nedir bilmezdim şimdiye kadar. Çaresizce olup bitenleri izliyorum. Uzak diyarlardan geldim. Yabancısıyım ben buranın. Her ley onlar için güllük gülistanlık. Yağan kara aldırış etmiyorlar. Sanki onlar bütün ömürlerini kışa adamış gibidirler. Hiç üşümek bilmeyen çocuklar sabahın ilk saatlerinden gün batımına kadar kendilerini karın altına atıp fırtınaya, soğuğa hiç aldırış etmiyorlar. Buna bir tek ben yabancıyım bu uzak köyde. Belki bir sınır belki de çok merkezi bir yerdir. Ama ben nereli olduğumu bilmiyorum. Ya da nerede olduğunu bilmiyorum. Buranın giyim kuşamı, yemek kültürü, yaşayış biçimi çok farklıdır bizimkisinden. Köyün altındaki nehir gürül gürül akıyor. Nehrin kenarına gidip taş atan çocuklar kurt ulemalarıyla korkup geri kaçıp geliyorlar.
Soğukluk giderek artıyor. Akşam saatlerinde. Beraberinde yağan kar fırtınaya dönüyor. Artık köy damları boşalıyor yerini sessizliğe bırakıyor. Akşamın çilesi başlar artık. Hiç bilmediğim bu yerde ilk geldiğim akşam nasıldı, şimdi ise nasıldır? İnsan alışmam dediği şeylerde zamanla alışıyormuş. Bak alıştım artık her şeye yaşamaya, kara, fırtınaya, soğukluğa, elektriksizliğe ve susuzluğa. Uzun kış akşamlarının sabahı olmaz. Tek başıma küçük odamda oturur seni düşünüp hayal ederim. Gözlerim derin derin uykuya vurur kendini düşlerim arasında.
Dışarda asi bir şekilde yağan kar, fırtınanın uğultu sesi. Bunlar duru uzaktan gelen kurt ulemaları başlar, cevap ise köpeklerden gelir. Gecenin sessizliğini kurt ulemaları ve köpek havlamaları bozar uzun bir zaman aralığında, dört tarafı dağlarla çevrili köyün. Nehrin akış gümbürtüsü çılgıncadır. Sonbahar yağmurların ve şimdide güneşli günlerde eriyen kar sularıyla debisi bir hayli yükselmiş. Çılgınca akan bu nehir suları gecenin ortasına gümbürtüsüyle damgasını vurur. Nehir akar ben seni düşünürüm. İster kar beyazlığı ol, ister fırtınanın korkutucu uğultusu, istersen de nehrin gümbürtüsü ol… Sen bana hem çok yakın hem de çok uzaksın. Yakınsın çünkü kar’ımsın, fırtınamsın, nehrimsin. Uzaksın ilkbahar çiçeklerinin kokusu kadar, uzaksın fırtına kadar ürkütücüsün. Çünkü ellerim ellerine değmiyor, gözlerim gözlerine dalmıyor. Gecelerim sensiz geçiyor. Elektriksiz geceler boyunca tek başıma sabaha kadar otururum. Bir yanda seni düşünürüm, bir yandan alçak damların üstünde gezen kedileri izleyip, dağların beyaz gelinliğine dalarım. Beyaz gelinlikte umut vardır belki de. Gecelerime konuk olup uzun kış gecelerime misafirim olursun. Ben seni her an düşünüyorum. Kar fırtına, kış yaz hiç fark etmeden.
Şimdi hiç bilmediğim bir yerdeyim. Kışın tam ortasıdır. Köy halkı için kış bir umuttur. Bende alıştım her şeye onlar gibiyim artık. Alışmalıydım da çünkü yabancısı bendim buranın. Kar fırtınayla yağar ben seni an be an özlerim uzun kış gecelerinde bir başına sensizlik içinde sevgilim.
- ERZİNCAN - -13.04.2014 -
Maşuk Gültekin