- 1049 Okunma
- 4 Yorum
- 1 Beğeni
SOĞAN SEVMEYEN VAR MIDIR?
Soğanı hiç sevmem, sadece ben mi, benim gibi soğan tarlasında çalışan hiçbir kadın sevmez. Yemeklerde bolca kullandığımıza bakmayın, para ödemediğimiz içindir.
Kızgın güneşin altında, baş bağlamış soğanları sökerken televizyoncular gelir bazen. Çoğu tarlada yürümekte bile zorlanır. Kadın sorunlarını dile getirmek, çare bulunmasını sağlamak için geldiklerini söylerler.
Güneş yanığı tenlerimiz, onların krem altına saklanmış beyaz tenlerinden utanır. Arasına toprak dolmuş tırnaklarımız, ojeli tırnaklarından utanır. Kara lastik, ya da naylon terlik giyinen topukları çatlamış ayaklarımız o kadınların ayaklarından utanır. Soğan kokan terimiz parfümlerinden utanır. Utanç bir gülümseme olur dudaklarımızda ama onlar anlamazlar hiçbir zaman neden gülümsediğimizi.
Sabah ezanıyla kalkan bizlerin, geceye kadar evdeki işleri bitirip, tarlada çalışıp üç kuruş para kazanıp mutlu olduğumuzu sanırlar hep. Ekonomik bağımsızlık olarak düşündükleri gündeliklerimizin kocamız tarafından elimizden alındığını bilmez onlar.
Neden geliriz çalışmaya bilir misiniz? İşten fırsat bulup bir araya gelemediğimiz için, geziyor diye evdeki büyüklerden laf işitmemek için, girip çıktığımız evler yüzünden dedikoduya fırsat vermemek için… Soğanların acı suyuna kendi acılarımızı katmak isteriz, dertleşiriz. Samimi bir şekilde, çocuklar, evdeki büyükler, kocamız duyacak korkusu olmadan. Yediğiniz soğanların zarları arasında ne acılar vardır bir bilseniz, ağlardınız halimize. Belki de onun için soğan doğrarken gözleriniz yaşarıyordur.
Topraktan sökülünce iş bitiyor mu? Harman yerine seriyoruz kurutmak için. Balyalarla çuvallar geliyor pembe- kırmızı arası naylondan. İşin en acı tarafı orada oluyor işte. Büyük büyük adamlar günahlarına ortak ediyorlar bizi de. Önce çuvala nasıl doldurulacağını gösteriyorlar, sonra da tembih ediyorlar, “ortalıkta tek bir soğan kalmayacak” diye. Ya çürükler, ya ezikler? Onlar da saklanılacak çuvallara. File şeklinde olduğu için çürükler gizlenmeli aralara. Elimize tutuşturulan birer soba borusu halledecek her şeyi. Önce birkaç soğan atıyoruz çuvala, sonra boruyu yerleştiriyoruz tam ortasına. Çürükleri borunun içine, sağlamları dışına doldurup dikiyoruz ağzını.
Acı ya soğan, belki bu yüzdendir acılığı biraz da.
Soğan sezonu bitince işlerimiz biter mi? Daha kiraz toplamaya gideceğiz, küpesiz kulaklarımıza küpe yapacağız belki. Sabah ezanında bamyatarlasına gideceğiz, ipe dizerken inci kolyemizi dizdiğimizi düşüneceğiz. En boş zamanımız kışın kar yağdığında olur, onu da çocukların eski kazaklarını söküp paspas yapmakla değerlendireceğiz. Kim bilir televizyoncu hanımlarla başka bir tarlada, başka bir bahçede yine konuşuruz, utanırız, yüzümüze tebessüm takarız yine onları kandırırız.
YORUMLAR
Siz birde çay toplamayı deneyin...Sabahın köründe ,yemyeşil setlerin içinde makas sallamak.Her makas vururken, elinin icinden kollarına kadar yayilan ağrılar...Yorgunluk o kadar derinki.Akşam eve varınca, o yorgunlukla hadi çay içme :)
Büyük bir tatlı yorgunluk, küçük bir bardak çay ...
Saygılar
Soğan hani neredeyse yemeklerimizin olmazsa olmazı ve ben yemekte de, çiğ olarak da çok severim soğanı. Tabii, üreticinin sıkıntısı ayrı, işçininki ayrı...
Evliliğimin ilk yılları, belki de köy hayatından gelişim nedeniyle, soğanı da torba ile aldım, bir kaç kez. Gelin görün ki, o çürüğünü, küçüğünü, ezik- büzüğünü içe gizlemeleri nedeniyle vazgeçtim öyle almaktan. Hep de hayret ederdim, "Bunca beğenmeyeceğim ürünü nasıl olup da içine gizlemişler, niye hiç biri görünen kısma denk gelmiyor?" diye. Bu merakım da yazınızla giderilmiş oldu. (Hep bu tür insanların akıllarını neden bir icat için kullanmadıklarına da hayret ederim, ayrı konu.)
Ne güzel anlatmışsınız, tarladaki kadınların sıkıntılarını, üzüntülerini... Kaleminize sağlık. Tebrik ediyorum.
Selâm ile.