- 644 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Tırnak
Tırnak(“…”)
Başka bir kaynaktan alınan söz ya da bilgi, tırnak içinde ifade edilir!
Özel olarak vurgulanacak bir kelime veya cümle de tırnak içinde yazılır!
Özetle bir yazıda yazar, bir söz ya da cümleyi tırnak içinde yazıyor ise o söz veya içerik yazarın kendinden değildir içeriğinden bahsetmek için tırnak içinde ifade eder!
Bu yazımda ben, tırnak içi ifade ve öğretilerin tamamının pratikte nasıl insanları etkilediğinden bahsedeceğim.
İnsanların zihinlerini, tırnak içi öğretiler ve kabullerle bloke eden gidişata “Dur!” demek için bu tırnağın, bireysel olarak açılması gerekir!
Dost-düşman; iyi-kötü; yandaş-karşıt; hak-batıl; kurtarıcı-yıkıcı; inanan-inanmayan; bu ikilileri birileri kendi algısına ve kabulüne göre tanımlar ve kendi tanımı üzerinden diğerlerini seçmeye zorlar! Oysa tanımlar izafidir! Birilerinin "İyi" olarak tanımladığı veya "Kötü" olarak belirlediği kabul üzerinden tercih yapar, tercihe zorlananlar! Yani "İyi olarak" kabul edilmiş olanı seçmeyene de "Kötü" bakılacak; asıl sorun bu zaten, tanımı kim yaparsa o zaten ön koşulu belirliyor! Kurnazlık tanımda!
Toplumsal alanda tırnak içi öğrenilmiş ya da kabul edilmiş ne kadar kutsal ya da ideolojik hatta bilimsel değer var ise hepsinin bireyin algılamasına açılması gerekir!
Tırnak içi korunmuş her ne var ise ve bireyin açmasına izin verilmiyor ise o, tırnak içinde mahkumdur! Bunu açmayan ya da açmak istemeyen her birey de o tırnak içi içeriğe sıkışıp kalacaktır! Arifler, tırnak içine hapis olmuş içerikleri açar ve bunu açıklar! Genel olarak tırnak içine hapsolan öğreti ve kabuller üzerinden toplumsal güdüleme yapılır! Bireyselleşmeyi arifler önerir çünkü araştırmaya kapalı olan toplu kabuller, sorgulanmadan kitlelere sunulur! Sorgulamaya da kapalı tutulur ki kalabalıklar uyanmasın! “Kral çıplak” diyenlere de bir şekilde kulp takılır ve etkisi azaltılır! Bu kulp takma işi de yine öğretiler üzerinden yapılır; din olur, ahlak olur, ideoloji olur, ırksal olur; fark etmez, maksat arifleri susturmaktır! Toplumsal kabullerdeki aksaklıkları görmemek, göstermemektir asıl maksat! Tırnak içi ifadeyi her birey kendince açabilir! Bunun bireye izafi olması engellenemez! Yani herkes “Kendince doğru” olarak açar! Buradaki incelik şudur tırnak içindekinin açılımına müdahale olmaz ise sorun çıkmaz! Biri ya da birilerinin açılımı mutlak doğru olarak kabul edilip tüm topluma bu algı dayatılmaz ise renklilik, çeşitlilik söz konusudur! Mıknatısın farklı kutuplarının birbirini çekmesi gibi bir kaynaşma toplumda böylece sağlanır! Birinin “Doğru” dediğine diğeri varsın “Yanlış” desin, bu gerçekten sorun olmaz! Neden mi? Çünkü her iki çıkarım da dayatılmayacak! Toplumsal kabuller zaten çoğunluk isteğine göre yapılıyor! Bu konuyu apartman yönetim mantığı ile anlatacağım toplumsal alana da siz yansıtırsınız! Apartman toplantısındaki yeterli çoğunluğun karar alma mekanizması gibi bir işleyişin normal şartlarda bir sıkıntısı olmaz! Eğer birileri ahlak, din, ideoloji, ırk üzerinden bloklaşmaya gitmez ise! 20 kişilik bir apartmanda 11 kişi bir kararı benimsemiş ise 9 kişi bunu kabul etmese de karar işleme konulur ve sorun çıkmaz! Komşulardan biri ya da bir kaçı, kendi yandaşlarını din, ırk, ideoloji ve ahlak alanında örgütler ise ve bunu da karar alma aşamasına yansıtır ise sorun çıkar! Bildik şeyler bunlar! Kendi istediği sonucu alamayanların çoğunluk üzerindeki oyunları başlar! Sıradan işler kutsal ve ahlaki bir alana kayar! Duvar boyanacak, apartman temizlenecek, çöpler alınacak gibi basit işlere, ahlaki ve dini ve ideolojik ve ırksal farklılıklar sokulur! Falancanın yaşam tarzı, filancanın tercihi konusunda “Doğru-yanlış” kritikleri yapılmaya başlanır! Oysa her şey ortadadır; komşular birbirini rahatsız etmeksizin nasıl isterse öyle yaşayacak, geçerli kural budur! Bunun ayrışma malzemesi yapılmasının düşmanlık oluşturmaktan başka işe yaramayacağı açıktır!
Basit örnekten büyük resme bakabiliriz! "Tarafsızlık olmaz!" diyor ya eleman, hak-batıl ikileminde oysa "Hak" tanımı ve "Batıl" tanımlarının ikisinin de yanlış olma ihtimali gözden kaçıyor! İki yanlıştan ismi "Doğru" içeriği, yanlış olanı kabul etmesi isteniyor tercih edenlerden! İki haksız kavgaya tutuşmuş; bunlardan birine "Haklı" diğerine "Haksız" etiketini koyan bu sınırda tercih istiyor! "Tarafsızlık olmaz!" diyerek! İki şıkta "Doğru" değil ise "Hiçbiri" şıkkı vardır! Yani tüm seçenek birilerinin "Doğru-yanlış" ikilemine hapsedilemez!
Tırnak içi öğretiler, insanların evrensel karşılıklarını da belirler! Evrende mutlak adalet hükmediyor! Herkesin tercihi işliyor aslında; perdenin görünen yanı ile görünmeyen yanı var! Evrende göz ile görülebilen ve bilimsel olarak algılanabilen madde yaklaşık olarak %30, evrenin %70 lik bir kısmını göz de göremiyor bilim de henüz algılayamadı! Parçacık laboratuvarlarında algılanmaya çalışılan bu %70 lik kısma, “Karanlık madde ve karanlık enerji” adı takılmış! Yani gözümüzün gördüğü kadarı sadece evrenin %30 luk bir kısmı o dahi bizim kendi yaşam alanımızdaki payına düşeni! Bundan bahsetmemin sebebi şu: çevremizde gözlemlediğimiz bazı olayları analiz ederken aslında sonuca bakıyoruz! Arka planı ya görmüyor ya da önemsemiyoruz ya da arka planı göremiyoruz! İki kişi kavgaya tutuşmuş ve birbirlerini incitiyor! Burada yapılacak olan acilde bu kavganın durdurulması değil mi? Pratikte öyle mi yapılıyor? Pratikte izlenen şu genelde şu; kavgacıların ikisi de haksız olsun ama örneğin anlaşılması için! Biri iki haksızdan kendi dininde olana arka çıkıyor! Diğeri kendi ideolojisine yakın olana arka çıkıyor, bir diğeri ırksal bakıyor olaya ve iki kavga eden tek kişiden, kavga eden iki grup doğuyor! Küçük çocukların kavgasından çıkan düşmanlık sonucu iki aileden onlarca insan ya ölür ya da yaralanır! Oysa çocuklar birkaç saat sonra beraber oynamaya devam edebilirlerdi! Bu tarihsel süreçte birikir ve düşman toplumlar oluşur!
Şöyle ki; kişinin kabulünde "Mücadele ve savaş" var ise bu kabul üzerinden zaman içinde kutuplaşmalar olacaktır! Bu "Hak-Batıl" savaşı şeklinde de sunulabilir, "İyi- Kötü" savaşı şeklinde de sunulabilir! Sonuçta insanlar kendi kabullerinin sonucunu yaşayacak! Evrensel mutlak adalet işliyor çünkü! Gerçek dışarıdan göründüğü ile aynı olmayabilir! Evrenin gözlenen kısmının %30 olmasına benzer bir hal toplumsal alanda da işler! Bu nedenle dış görünüşe göre "İyi- kötü" algısına insanlar hapsedilemez! İdeal olanı bireyselliktir! Çünkü birey ya bizzat işlediği fiili yaşar ya da kabulünü yaşar! Kabulü yaşamak konusu da yine görünmeyen, gözlenemeyen alana girer! Yani menfaati için "Kötü" saydığı insanı bu karşı görüşten ya da dinden olabilir; öldürmeyi ve malını yağmalamayı kendine hak görüyor ise bu eylemi yapmasa bile birileri onu öldürür ve malını yağmalar! Evrensel adalet kusursuz işliyor ve kişinin duygusal tercihleri de evrene yansıyor! Neye taraf olduğumuza dikkat edelim! Bakınız “Kader adalet eder, insanlar zulmeder!” yani kaderden bakılır ise evrendeki her işleyişin bir nedeni vardır ve bu işleyen -zulüm ya da hayır- olarak görünsün fark etmez, evrensel müsaadeyi almıştır! Yoksa evrenin sahibinin acizliği olurdu, şerleri önleyememek gibi bir durumda kalmadığına inanıyorum! O halde şer de olsa, işleyiş onaydan geçmiş de işliyor demektir! Demek ki işler göründüğü gibi değil. Perde arkasında fiilen ya da düşünce ile bir tercih saklıdır. Bunun “Elest tercihi” şeklinde uzun açıklaması yapılabilir! “La yukellifullahe nefsen illa vusaha” sırrınca insanın hak etmediği veya kendi tercih etmediği insana yüklenmez! Hani kurtuluş Savaşı zamanlarında perişan olan insanlar için bir arif yorum yapar; bu zulmü nasıl hak ettik şeklinde! Sonuçta “Hak” işleyecek! Sadece düşünce ile bile yapılan taraftarlık ve tercih evrenden geri yansır kişiye! Başkalarının haksız yere öldürülmesini, malının yağmalanmasını; sadece düşüncede bile sırf dinsel, mezhepsel, ideolojik ve ırksal nedenlerle onaylayanlar aynısı ile karşılaşır! İhanet edenler, ihanete uğrar ve yakınır!
Bu manada, kendine çeki düzen veren insanların şuurlu yaşadığı, evrensel mutlak adaletin işleyişinin şuur edilmesinin yani pratikte işlemesinin; “Evrensel eşit insan” prensibinin pratikte kabulünün adı da “Altınçağ” benim literatürümde. İnsanlar istese de istemese de bu aşamaya gelecekler, başlarını vura vura, birbirini öldüre öldüre de olur, güzellikle de olur! Ben şuurdan, güzellikten yanayım! “Herkes kendini yargılar!” denir ya o da bu içeriğe dahil, herkesin kendi vicdanı kendinin yargıcı oldu, olur, oluyor, olacak! Kaçış yok!
Çünkü birey, ya bizzat işlediği fiili yaşar ya da kabulünü yaşar! Kabulü yaşamak konusu da yine görünmeyen, gözlenemeyen alana girer! Yani menfaati için "Kötü" saydığı insanı bu karşı görüşten ya da dinden olabilir; öldürmeyi ve malını yağmalamayı kendine hak görüyor ise bu eylemi yapmasa bile birileri onu öldürür ve malını yağmalar! Sen başkası için ne düşünür isen evren de senin için onu hazırlar!
Saygılarımla,
Ahmet Bektaş
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.