Monaora'ya Mektuplar
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
…
-Aman Tanrım !
‘Bu ne keder yüklü bir akşam üstü..’ Diye kendi kendine, akşama dair endişesini dile getirdi hayıflanan bir ses tonuyla.
Ellerini göbek hizasında birleştirip, küçücük odada volta atarken her dönüşünde bir saatine bakıyordu..
Mona’ya verdiği söz vicdanını rahatsız etmese bir sigara yakacaktı ama bir daha içmeyeceğine dair söz vermişti Monaora’ya..
Saatin tik-taklarına attığı adımları senkronize ederek volta atarken birden aklına Bernard geldi. Öyle ya, Bernard’dan iyi kimse bilemezdi Mona’nın yerini. Zira Berni, Mona’nın ağabeyi aynı zamanda da Paul’un en yakın arkadaşıydı.
Vakit kaybetmeden tuşları çevirdi ve karşısındaki ses mesaj bırakması gerektiğini söylüyordu.. Dakikalar sonra telefon sesiyle irkildi Paul. Arayan Bernard olmalıydı.Telaşla açtı telefonu ve tahmininde yanılmadı, arayan Bernard’dı. Kısa bir hal-hatırdan sonra Mona’yı sordu. Sözleştikleri saatin üzerinden bir hayli geçmiş olmasına rağmen Mona’nın gelmediğini söylerken sesi titriyordu Paul’un.
Açıkçası Berni’de pek bir şey bilmiyordu. Saat dört gibi hazırlanıp çıkmıştı Mona. Bunu duyduğunda gözleri saate çevrildi Paul’un ve saat dokuz’a geliyordu.. Telefonu kapatıp hemen aramaya çıktı. Eylül ayına henüz yeni giren kasabada rüzgar, yağmura yön veriyordu adeta. Soğuk havaya ve her bir damlası gözyaşlarıyla yarış edercesine sağanak sağanak yağan yağmura aldırış etmeden Mona’nın uğrayabileceği her yeri bir bir dolaşıyordu Mona’sından bir haber alabilmek için..
Kuaförü,
Sık sık uğradığı pastane,
Arkadaşı İsabell..
Yoktu işte.. Hiç kimse görmemişti Monaora’yı. Neden sonra Paul’un aklına iki sokak yukarıdaki postane geldi. Mona, periyodik zaman dilimleriyle şehir dışındaki ailesine mektup gönderirdi. ‘’Belki postaneye uğrayıp ailesine mektup yolladıktan sonra benimle buluşacaktır.’’ Diye düşünürken çoktan ayakları onu postaneye götürmeye başlamıştı bile..
Adımları, sırılsıklam olmuş asfaltta bir bir erirken yolda telefonu çaldı. Arayan, kadim dostu Giovanni’ydi.
Gio, akşamki basketbol maçı için iki bileti olduğunu ve Paul’un ona eşlik edip edemeyeceğini sordu. Basketbolla pek arası olmayan Paul, Gio’yu kırmamak adına kendisinden haber beklemesini, bir saate kadar maça gelip gelemeyeceğine dair haber vereceğini söyledi.
Eğer bir bilet daha bulabilirse Mona’yı da götürecekti. Telefonu kapattı, ekrandaki yağmur damlalarını üzerine silip cebine koydu.
Mona, basketbola adeta aşıktı.. Pekte haz etmediği bu sporu sırf Mona keyifli zaman geçirsin diye izlemeye katlanacak kadar çok seviyordu Monaora’yı.. Postaneye henüz yaklaşmıştı ki, bir kalabalık çekti dikkatini Paul’un. Ürkek adımlarla kalabalığa yaklaşırken meraklı gözlerle yerde yatan insana bakıyordu.. Yalnızca ayakları açıkta kalacak şekilde üzeri gazete kağıtlarıyla örtülen bu insana muhtemelen araba çarpmış olmalıydı.. Kalabalığı yararak olay yerine giren Paul, gördükleri karşısında bir an sendeledi ve burnunun ucunun sızladığını hissetti acıdan..
-Aman Tanrım !!
-Bu ayakkabılar, Mona’ya iki hafta önce yaş gününde aldığım ayakkabılar..
-Monaa !!
-Hayır ! Olamaz..!!
Gazete kağıtlarını kaldırmaya cesaret edemedi. O kadar doluydu ki ağlayamadı. Neyse ki rüzgar yetişti imdadına ve gazete kağıtlarını hafifçe araladı..
O sırada yağmura karışarak şehir mazgalına akan Mona’nın kanı bitmek bilmiyordu. Bir an gözleri havalanan gazete kağıtlarına takıldı ve ‘prensesim’ dediği Mona’sı kanlar içinde yerde yatıyordu..
Birden göz göze geldiler ve yalnızca;
- Paul.. Diyebildi Mona.
Paul’un boğazı düğümlenmişti. Güçlükle hareket eden Mona, avucunun içine sıkı sıkıya sardığı ve yağmurdan sırılsıklam olmuş kağıtları uzatabildi Paul’e.. Paul, hala susuyordu, zaten ne diyebilirdi ki.. Mona’nın avucunu aralarken yavaşça gözleri kapandı, artık Mona yoktu. Kağıt parçalarını açıp baktığında bir kez daha canı yandı Paul’un..
İki basketbol bileti ve ‘Sevgili Aileme’ diye başlayan bir mektup..
* * * *
O günden sonra hiçbir basketbol maçını kaçırmadı Paul.. Ve her hafta iki mektup yolladı ‘Prenses’ini kaybettiği postaneden.
Biri, Mona’nın ağzından ‘Sevgili Ailesine’
Diğeri, kendi yüreğinden hiç dönmeyecek Mona’sına..
Emre İnan / Monaora’ya Mektuplar 22.10.2013
Salı
YORUMLAR
"Martılar ağlardı çöplüklerde
Biz seninle gülüşürdük
Şehirlere bombalar yağardı her gece
Biz durmadan sevişirdik"
Sonra acımasızlık ve ezilen kumlar...Sonra Monaora'ya Mektuplar dizildi boğzıma...
Çaresizlik ki içinde ölüm vardı, ne kadar da uzak olsa, son tahlilde yaklaştıran ölüm...Ve aile, mazlum ve yine aile...Üzücüydü öykü, kum gibi dağıldı, dağıtırken okuyanı da dağıttı...
Kaleminize selam olsun, kelamınız içimi dağlarken...